Primatlara ve Altındaki Taksonomik Gruplara Genel Bir Bakış…
2. Yazar
İnsanın evrimi söz konusu olduğunda hep sözü edilen canlılar şempanzeler ve gorillerdir. Şanslılarsa, bonobolar ve orangutanların da az biraz lafı edilir. Ancak evrimle ilgili tartışmalarda tarafların evrimsel biyolojiyle ilgili teknik donanımı oldukça eksik olduğundan bundan pek öteye geçilemez. Uzaktan veya yakından akrabası olduğumuz yüzlerce maymun türü olsa da, şempanze, bonobo, goril ve orangutan dışındakilere “Maymun işte…” diyip geçeriz.
Peki kim bu maymunlar? Bizim şempanzeler ve gorillerden öte, en yakın akrabalarımız kimler? Gelin, bu videoda hep birlikte insanın Evrim Ağacı üzerindeki en yakın dallarını, yani evrimsel olarak en yakın akrabalarımızı tanıyalım.
Taksonomi, biyolojik türlerin sınıflandırılması bilimidir. Bu sınıflandırmanın ilkelerine buradaki yazımızda değinmiştik; ancak şimdilik bilmemiz gereken, taksonomik bir analiz yapacaksak öncelikle ne kadar detaylı bir inceleme istediğimizi belirtmektir.
Biz bu makalemizde sadece yaşayan akrabalarımızdan söz edeceğiz; çünkü soyu tükenmiş ve fosilleşmiş akrabalarımız, ayrı bir makaleyi hak edecek kadar geniş bir konudur. Burada en yakın kuzenlerimizden bahsederken, halen varlığını sürdüren türlere odaklandığımızı lütfen unutmayın. Dolayısıyla bu makalede “en yakın” diyerek sözünü edeceğimiz türlerden bize daha yakın olan, ancak soyları tükendiği için bu videoda yer vermeyeceğimiz birçok başka tür bulunuyor. Bu noktayı anlamak önemlidir.
En Yakın Akrabalarımız
Homo: Tüm İnsan Türleri
Şempanzeler ve bonoboların ortak atasıyla olan ortak atasından 6 milyon yıl önce ayrılan insan kolu, günümüze kadar gelmektedir. Homo cinsine, bundan 2.5 milyon yıldan daha öncesinde rastlanmamaktadır. 6 milyon yıl arası ile 2.5 milyon yıl arasında aşağıdaki bağlantımızda görebileceğiniz cinsler görülmektedir. Homo cinsine ait ilk türün Homo habilis olduğu düşünülmektedir.
Şempanzeler ve Bonobolar
İnsan, yani Homo sapiens türünün en yakın akrabaları şempanzeler ve bonobolardır. Bilimsel olarak Pan cins ismiyle bilinen şempanzeler ve bonobolar, akrabalık bakımından bize olduklarından çok, birbirlerine yakındırlar. Yani onları kardeş türler, bizi ise onların kuzeni olarak düşünebilirsiniz. Bunlarla ortak atamız 6-7 milyon yıl öncesine dayanır.
Pan cinsi, Kongo Nehri’nin iki yakasında yaşayan, coğrafi olarak izole olmuş iki ayrı türü barındırmaktadır: Pan troglodytes (Şempanze) ve Pan paniscus (Bonobo). Bu iki tür, birbirinden yaklaşık 1 milyon yıl önce, coğrafi izolasyon sonucu meydana gelen türleşme sonunda ayrılmıştır.
Bu iki tür, insana en yakın olan hayvanlardır. Türler arasında %94-99 arası benzerlik bulunmaktadır. İlginç bir şekilde uzun bir süre şempanzelere ait fosilleri bulmak mümkün olmamıştır. 2005 yılından itibaren ise şempanze fosilleri bulunmaya başlamıştır ve Dünya’nın farklı yerlerinden fosil bulgularına ulaşılabilmiştir. Kenya’da bulunan fosiller sayesinde, 1.5 milyon yıl kadar önce, Orta Pliyosen Dönemi’nde Pan cinsi ile insanların birlikte yaşadığını biliyoruz.
Şempanzeler, yaklaşık 1.7 metre boyundadırlar ve 70 kilograma kadar ağırlığa sahip olabilirler. Dişileri biraz daha küçük olabilmektedir. Şempanzelerin de kolları bacaklarından uzundur. Bonoboların daha kısa kolları ve daha uzun bacakları vardır. Karada, şempanzeler gorillerle aynı şekilde yürürler. Şempanzelerin ayak yapısı, iki ayak üzerinde yürümeye -insanlar hariç- en uygun olan insaymundur. Bonobolar ise, bu konuda şempanzelerden bile iyidir ve çoğu zaman iki ayak üzerinde yürürler. Şempanzeler de kuyruksuzdur ve genellikle koyu renktedirler. Yüzleri, elleri ve ayakları kılsızdır. Derileri pembeden koyu renklere kadar değişebilmektedir.
Bonobolar ile Şempanzeler arasındaki farklar henüz aşırı olmamakla birlikte (türleşme meydana gelmiş olsa da ıraksama tamamlanmamıştır) iki türü ayırt etmek kolaydır. Özellikle cinsel ve davranışsal olarak çok temel farklara sahiptirler. Şempanzeler birincil erkeğin (alpha male) liderlik ettiği ikincil erkeklerden (beta males) oluşan bir ekiple avlanırlar ve omnivordurlar. Ayrıca şempanzeler oldukça saldırgan bir yapıda olabilirler. Bonobolar ise daha çok meyvelerle beslenirler ve cinsiyetler arası eşitlikçi, saldırgan olmayan ve anaç yapıdadırlar. Bonobolar çok sık cinsel ilişkiye girerler ve eşcinsellik bonobolarda oldukça yaygındır. Bonobolar, popülasyon içi sorunlarını cinsel ilişki aracılığıyla çözerler. İki tür de oldukça başarılı bir şekilde alet üretebilirler; ancak tercihleri farklı olabilmektedir.
Şempanzeler, yiyecek toplamak ve duygularını ifade etmek için aletler üretirler. Sembollerle iletişimi öğrenebilir, birbirlerine öğretebilir ve kullanabilirler. İnsanların dilini anlayabilir ve tepki verebilirler. Üstelik çok önemli bir şekilde, gelecek hakkında planlar yapabilirler. Şempanzeler, yaptıkları aletlerle termitleri yuvalarında avlarlar. Şempanzelerin son 4.300 yıldır alet kullanabildiği bilinmektedir. Bu da, şempanze beyninin de evrimleştiğini göstermektedir. Bazı şempanzeler, mızraklar yapıp fırlatabilirler. Bu şekilde Galagoları (Nemli Burunlu Maymunlar’dan) avlarlar.
Şempanzelerde güçlü bir empati yetisi bulunur. Şefkat, en gelişmiş duygulardan biridir. İlginç bir şekilde, şefkat konusunda bencildirler ve sadece kendi gruplarındaki bireylere şefkat duyarlar, başka gruptakileri önemsemezler. Kimi durumda, erkek şempanzelerin terk edilmiş yavru şempanzeleri korumaları altına aldıkları gözlenmiştir. Şempanzelerin gelişmiş duyguları arasında aşkın bulunduğu da düşünülmektedir. Ayrıca bu tür, gün batımı gibi estetik kavramlara da tepki vermektedirler. İlginç bir şekilde “yağmur dansı” yapan şempanze grupları gözlenmiştir. Ayrıca şempanzeler, etraftaki cisimleri kullanarak kendi aralarında oyunlar üretip oynayabilirler ve bunu, oyunu bilmeyenlere öğretebilirler.
Şempanzeler, kelimeleri kullanmadan, özelleşmiş seslerle iletişim kurabilirler. Ayrıca çok güçlü bir şekilde jest ve mimiklerini de kullanırlar. Evolve dergisinde çıkan bir araştırma sonucuna göre, şempanzeler iletişim kurarken, insanlarda da sözlü iletişiminden sorumlu olan Broca Bölgesi’nin bulunduğu beynin ortası aktif olur. Washoe isimli bir şempanze, Amerikan İşaret Dili’ndeki 800 simgeyi öğrenmiş ve araştırıcıların müdahalesi olmadan diğer şempanzelere öğretebilmiştir. Ayrıca şempanzeler 1’den 9’a kadar olan sayıları ve aralarındaki ilişkileri öğrenip, yıllarca unutmadan kullanabilmektedirler. Ayrıca bazı araştırmalar, şempanzelerde fotoğrafik hafıza olduğunu ortaya çıkarmıştır. Şempanzeler, gördükleri bir şeyi unutmazlar ve yıllarca hatırlayabilirler.
Şempanzeler kahkaha atabilmektedirler ve aynada kendilerini ve fotoğraflarda tanıdıklarını ayırt edebilirler. Üstelik gıdıklanmaya insanlarda olduğu gibi gülerek tepki göstermektedirler. Bonobolar da bunu yaparlar ve Bonoboların gülüşü, insanlarınkine çok daha yakındır.
Bu iki tür hakkında daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Hominini (İnsanlar ve Şempanzeler)
Hominini oymağı, goriller ayrıldıktan sonra geriye kalan İnsanlar (Homo) cinsi ile Pan (Şempanzeler ve Bonobolar) cinsini barındırmaktadır. Hominina alt oymağı insanlara giden kolu oluşturmuştur. Pan cinsi, insanlardan, bundan 6 milyon yıl önce ayrılmıştır.
Onlardan sonra en yakın akrabalarımız sırasıyla goriller, orangutanlar, gibonlar ve Siyamang maymunlarıdır. Sırasıyla diyoruz, çünkü bunlarla olan en son ortak atalarımızı tespit etmek için, evrim tarihinde hep daha geriye gitmeniz gerekir. Örneğin gorillerle 8 milyon yıl, orangutanlarla 15 milyon yıl, gibonlar ve Siyamanglar ise 20 milyon yıl kadar önce yaşamış ortak ataları paylaşırız.
Gorillini (Goriller)
Goriller, Orta Afrika’da yaşayan güçlü yapılı insaymunlardır. 2 türe ve 4-5 alt türe ayrılırlar: Gorilla gorilla ve Gorilla beringei.
Gorillerin genleri, insanlardan sadece ortalama %1.6’lık bir kısımla farklıdır. Goriller, genel olarak el parmaklarını boğum yaparak ve onlardan destek alarak, dört ayak üzerinde yürürler. Kısa mesafelerde iki ayak üzerinde yürüdükleri de tespit edilmiştir. Genelde erkekler, 1.70 metre civarındadırlar ve 140-200 kg. arasında olabilirler. Dişilerse, genelde erkeklerin yarısı kadardırlar. Renkleri değişebilse de, çoğunlukla koyu renklerde veya siyahtırlar. Hemen hemen bütün gorillerin kan grubu aynıdır ve B tipidir. İnsanlar gibi kendilerine has parmak izleri vardır.
Goriller, gruplar halinde yaşarlar. Her grubun erkek bir lideri bulunur ve tüm kararları o alır, anlaşmazlıkları çözer, ekibi yönlendirir ve korur. Dişiler, erkeklere bağımlı olarak yaşarlar. Erkekler ve dişiler arasında genelde sert bir ilişki vardır; ancak erkekler çok nadir vakalar hariç asla dişileri yaralamazlar. Gorillerin kimi gruplarında birden fazla erkek lider bulunabilir. Hatta kimi grupta sadece erkekler vardır. Gorillerde, sadece bonobolar ve insanlara özgü olduğu düşünülen yüzyüze cinsel birleşme görülmüştür. Genelde hamilelik 8.5 ay kadar sürer. Yılda 1 defa çiftleşirler. Gorillerde, dişiler erkekleri cinsel birleşme için etkilemeye çalışırlar ve dikkatlerini çekmek için sesler çıkarır, tepinir ve vururlar.
Gorillerde de gelişmiş bir ses yapısı vardır. Her bir durum için ayrı ses çıkarırlar ve bu sesleri ayırt etmek kolaydır. Bilim insanları , 25 farklı ses tipi tanımlayabilmişlerdir.
Gorillerde zeka da oldukça gelişmiştir. Koko isimli bir goril, Amerikan İşaret Dili’ne ait 1000’den fazla işareti anlayıp bu dilde cevap verebilmektedir. Aynı zamanda 2000 civarı İngilizce kelimeyi tanımaktadır. Ayrıca goriller, insan hariç diğer insaymunlardan farklı olarak gülerler ve acı çekerler. Çok güçlü duygusal bağlara sahip olabilirler ve ailelerine bağlıdırlar. Çok önemli ve ilginç bir şekilde, geçmiş ve gelecek ayrımının (zamanın) farkındadırlar. Hatta bazı gorillerin dini inançları olduğu düşünülmektedir. Goriller de oldukça gelişmiş bir şekilde alet yapıp kullanabilmektedirler. Bazı goriller, taşları keskinleştirerek sert kabuklu meyvelerin kabuklarını kırmayı keşfetmişlredir; bu da insanların ilk zamanlardaki yaptıkları aletlerin evrimine benzemektedir.
Homininae (İnsanlar, Goriller ve Şempanzeler)
Bu alt aile, temel olarak Hominini (İnsanlar ve Şempanzeler) oymağı ile Gorillini (Goriller) cinsini barındırır. Bu noktada aramıza orangutanlar da katılır:
Ponginae (Orangutanlar)
Bu alt aile, Hominidae ailesi içerisinde ayrılan ilk gruptur. 7 farklı cinsi barındırmakla birlikte, ne yazık ki bunların 6 tanesinin soyu tükenmiştir. Geriye kalan tek cins, Pongo cinsidir ve orangutan anlamına gelmektedir. Geriye kalan Gigantopithecus, Sivapithecus, Lufengpithecus, Ankarapithecus, Ouranopithecus ve Griphopithecus cinslerinin soyu tükenmiştir. Bunlardan bizim açımızdan ilginç olanı, Ankarapithecus isimli cinstir. Bu cins, Geç Miyosen Dönem’de (bundan 5 ila 10 milyon yıl önce) yaşamış olan, 25 kilogram ağırlığındaki bir türdür ve 1950’lerde Ankara’da keşfedilmiştir.
Orangutanlardan geriye kalan son cins olan Pongo‘ya bakacak olursak: Bu cins, Asya’da (sadece Endonezya ve Malezya’da) ağaçlar üzerinde (arboreal) olarak yaşamaktadır. Diğer insaymunlara göre daha uzun kollara sahiptirler. En zeki insaymun cinsleri arasında yer alırlar ve dalları kullanarak kendilerine yatak, çatal, silah, vb. aletler üretebilmektedirler. Genellikle kızıl-kahverengi renktediler. Orangutan kelimesi, Malezya dilinde “orman insanı” anlamına gelmektedir. Günümüzde bu cinse ait iki tür yaşamaktadır: Pongo pygmaeus (Borneo Orangutanı) ve Pongo abelii (Sumatra Orangutanı).
Orangutanlar, genel olarak 1.2-1.5 metre boyunda, 30-80 kilogram arasındadır. Orangutanların elleri, insanların ellerine oldukça benzemektedir ve parmak yapıları benzerdir. Ancak ayaklarında, insanlardan farklı olarak, hareketli bir başparmağa sahiptirler, bu sayede ağaçlar üzerinde avantaj sağlayabilirler.
Tek bir popülasyon hariç, orangutanlar yüzemezler. İnsaymunlar arasında en çok ağaçlar üzerinde kalan alt familyadır ve hemen hemen tüm zamanları ağaçlarda geçer. Günün çoğunu beslenerek ve avlanarak geçirirler. Diyetlerinin %65-90 arası meyvelerden oluşur. Genellikle yalnız başlarına yaşarlar; ancak anne ile yavru arasında sıkı bağlar gözlenebilir. Popülasyonları genelde sabit ve değişken bireylerden oluşabilir; kimi sürekli aynı popülasyonda kalırken, kimi popülasyondan popülasyona yer değiştirebilir. Bu sebeple bilim insanları onları “yalnız ama sosyal” hayvanlar olarak tanımlarlar.
Orangutanlar kendilerine alet yaparak böcekleri yuvalarında avlayabilirler. Bu konuda onlarca araştırma yapılmıştır ve her biri, “orangutan zekası” denen kavramı ortaya koymaktadır. Hatta kimi orangutanlar, yapraklara şekil vererek onları hoparlör şeklinde kullanabilmekte ve bu sayede seslerini daha uzaklara duyurabilmektedirler. Benzer şekilde yaptıkları aletlerle, düşmanlarına göz dağı verebilecek kadar çok ses çıkarabilirler.
Yüksek İnsaymunlar (Hominidae)
Bu aile 4 cinsi taşır: şempanzeler, goriller, insanlar ve orangutanlar. Ortak ataları bundan 14 milyon yıl kadar önce yaşamıştır ve orangutanlarla geri kalan aileler, bu türden evrimleşmiştir. Henüz bu türe ait fosil kaydı bulunmamaktadır; ancak çalışmalar sürdürülmektedir. Hominidae ailesinin kendi içerisindeki ilişkileri, bilimin ilerlemesiyle birlikte birkaç defa değiştirilmiştir. Temelde çok köklü değişimler olmasa bile, cinslerin birbirleriyle olan akrabalıkları gözden geçirilmiştir. Günümüzde, bütün yüksek insaymunlara hominid denmektedir. Bu noktada, konuyla ilgili bazı terimleri vermekte fayda görüyoruz: Hominoid kelimesi, insaymun kelimesi ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Kısaca, Hominoidea üst familyasının tamamına işaret eder.
- Hominine kelimesi, Homininae alt familyası demektir; yani goriller, şempanzeler ve insanlardan bahsederken kullanılmaktadır.
- Hominin kelimesi Hominini oymağı için kullanılır ve bonobolar, şempanzeler ve insanları kasteder.
- Hominan kelimesi Hominina alt oymağına işaret eder ve sadece insansıları kapsar.
- Human (İngilizce) kelimesi ise Homo cinsine ait bir birey için kullanılır.
Bu terimler hakkında çok daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Hominidae, büyük ve kuyruksuz maymunlardan oluşmaktadır. En küçüğü, 30-40 kg. ağırlığındaki Bonobo maymunlarıdır. En büyükleri ise erkekleri 140-180 kg. ağırlığına ulaşabilen gorillerdir. Zaten genelde hominidlerin erkekleri dişilerinden daha iri olmaya meyillidir. Pek çoğu, yarı-zorunlu dört ayaklılardır (predominant quadraped); gerektiği zaman (alet yaparken, yiyecek toplarken, vs.) iki ayak üzerinde yürüyebilseler de çoğunlukla ellerini de yürümek için kullanırlar.
Çoğu hem etçil hem otçuldur (omnivor) ancak insanlar hariç çoğu daha çok meyve yemeyi tercih eder. Yiyecek miktarı az olduğunda, bambu yaprakları ve gövdelerini de yiyebilirler. İnsanlar, Neolitik Devrimi’nden beri (avcı-toplayıcı düzenden tarımsal düzene geçiş) tahıl ve nişastalı besinleri ve özellikle de eti tercih etmektedirler. Beslenmedeki bu önemli değişim, zekanın evriminde çok önemli role sahiptir.
Hominidlerin dişleri temel olarak Eski Dünya Maymunları’na benzerken, insanların dişleri ve çeneleri diğer kuyruksuz maymunlara göre oldukça daha küçüktür. Bunun sebebi de, atalarımızın ve bizim bir milyon yıl kadar bir süredir pişirilmiş et yememizdir. Kuyruksuz maymunların çoğunda gebelik 8-9 ay arası sürmektedir. Goriller ve şempanzeler, 5-10 kişilik aileler halinde yaşarlar. Kimi zaman bu sayılar artabilmektedir. Bu hayvanlarda erkek egemen bir düzen hakimdir. Ancak dişiler, besin stokları azaldığı zaman farklı yönlere giderek besin arayabilirler ve erkekler onları kontrol edemez hale gelirler. Dişiler, bu arayışları sırasında başka erkeklerle çiftleşebilirler. Böylece gen akışı meydana gelmiş olur. Gorillerde, şempanzelere göre daha fazla cinsel çift-biçimlilik bulunmaktadır (sexual dimorphism).
Ayrıca tüm Yüksek Kuyruksuz Maymunlar’da gelişmiş zeka ve ses çıkarma becerisi bulunmaktadır. Bu konulardaki araştırmalar halen sürdürülmekle birlikte önemli bir örnek olarak Kanzi isimli bir bonobo maymunu, insan dilini %93’lük bir başarıyla anlamakta, kelimeleri ve cümleleri analiz edip algılayabilmektedir. Bunlara, başka bir yazımızda tekrar değinebiliriz. Hominidae de kendi içerisinde ikiye ayrılır: Homininae (İnsanlar, Goriller ve Şempanzeler) ve Ponginae (Orangutanlar).
Gibongiller (Hylobatidae)
Bunlara, aynı zamanda “düşük insaymunlar” ya da “küçük insansı maymunlar” da denmektedir. Kromozom sayılarına göre 4 cinse ayrılırlar: Hilobatlar (Hylobates), Hulok Gibonları (Hoolocks), Sarı Yanaklı Şebekler (Nomascus) ve Siyamang (Symphalangus). Gibonlar genellikle tropikal veya alt tropikal iklimde yaşarlar ve dolayısıyla Hindistan ve Endonezya’daki yağmur ormanlarında, Kuzey ve Güney Çin’de, özellikle de Sumatra, Borneo ve Java’da yaşarlar. Kendilerine “düşük insaymunlar” denmesinin sebebi, “yüksek insaymunlar”a göre küçük olmalarından, daha az cinsel çift-biçimli (sexual dimorphism) olmalarından, yuvalarının olmamasından ve bazı anatomik farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
Gibonlar, gerçek bir hareket ustasıdırlar ve çok hızlı bir şekilde ağaçtan ağaca ilerleyebilirler. Bunu, yerden 15 metre yükseklikte, saatte 56 kilometre hızla yapabilirler. Ayrıca 8 metreye kadar sıçrayabilirler. Üstelik gerekirse, yerde iki ayakları üzerinde yürüyebilirler (bipedalism). Açık ara farkla, uçamayan memeliler arasındaki en hızlı hayvandırlar. Aralarından en irisi Siyamang’dır.
Gibonların en önemli özelliği, bilek eklemlerinin “yuvalı topuzlu eklem” (ball in socket) şeklinde olmasından dolayı bileklerini iki yönde de hareket ettirebilmeleridir. Gibonlar, son derece sosyal hayvanlardır ve alanlarına çok ciddi bir biçimde bağlıdırlar. Alanları ihlal edildiğinde, vahşi bir biçimde saldırabilir veya çığlıklarla saldırganı uzaklaştırabilirler. Sesleri, 1 kilometre uzaktan bile duyulabilmektedir. Ses çıkarma konusunda uzman bir hayvan olan Gibonlar için, çiftleşme sırasında da karşıt cinslerin yaptıkları düetler önem arz etmektedir. Çiftleşme sırasında genellikle erkekler şarkı söyleyerek dişileri etkilerler; ancak kimi zaman, beraber söyleyerek gibonlara göre en uyumluların seçildiği de görülmektedir.
Gibonlar, insaymun soyağacında dış grup (outgroup) olarak yer alırlar. Bu, ortak atadan ayrılan ilk aile olmalarından kaynaklanmaktadır. Gibonlar, diğer maymunlardan yaklaşık 15-20 milyon yıl önce ayrılmışlardır.
Kuyruksuz Maymunlar
İşte bizimle birlikte tüm bu yakın kuzenlerimizi içine alan süperaileye “Kuyruksuz Maymunlar” denir. Bunun bilimsel adı Hominoidea’dır. İngilizcede “ape” olarak bilinen grup, budur. Dolayısıyla “Planet of the Apes”, aslında maymunlarla ilgili değil, kuyruksuz maymunlarla ilgili bir filmdir. O nedenle filmde kendilerine “ape” yerine “monkey”, yani “maymun” dendiğinde alınıp bozulurlar. Evrimsel olarak kuyruksuz maymunlar, diğer maymun türlerinden zeka ve çeşitli fiziksel özellikler bakımından farklıdır. Bu konuyla ilgili daha fazla bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Kuyruksuz Maymunlar, 135 tür gibonu barındıran Gibongiller (Hylobatidae: “küçük insansı maymunlar” veya “düşük kuyruksuz maymunlar”) familyasını ve 4 tür yüksek maymunu barındıran İnsangiller (Hominidae: büyük insansı maymunlar) familyasını kapsar. Bu İnsangiller ise şempanzeleri, gorilleri, insanları ve orangutanları barındırmaktadır. Goriller ve insanlar hariç tüm gerçek kuyruksuz maymunlar ağaçlara tırmanmakta ustadırlar. Hemen hemen hepsi hem etçil hem otçuldur (omnivor). İnsan türü Dünya’nın her yerine yayılmış olsa da, geri kalan kuyruksuz maymunların çoğu Afrika ve Asya’da yaşamaktadır. İnsanlar dışındaki kuyruksuz maymunların çoğu yok olma tehlikesi altındadırlar veya seyrek bulunurlar.
Richard Dawkins’in kitaplarının çevirmenlerinin tercihinden ötürü Türkçe popüler bilim dilinde bunlara “İnsansı Maymun” ya da “İnsaymun” da denmektedir. Biz Evrim Ağacı olarak Kuyruksuz Maymun kalıbını tercih ediyoruz, çünkü bize göre bu kullanım insanların maymunlarla olan ilişkisini daha net ve tarafsız bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak tüm bunlar, dediğimiz gibi buradaki yazımızın konusu… Şimdi, Evrim Ağacı üzerinde civarımızda ama giderek daha uzaklarda bulunan kuzenlerimizi tanımaya devam edelim.
Eski Dünya Maymunları
Biz Kuyruksuz Maymunlar’ın en yakın akrabası, Cercopithecoidea adı verilen ve Asya ile Afrika’da yaşayan Eski Dünya Maymunları‘dır. Biz Kuyruksuz Maymunlar, bu Eski Dünya Maymunları’ndan ayrılarak evrimleşmiş bir canlı grubuyuz. Bu evrimsel yol ayrımının günümüzden 25 milyon yıl kadar önce başladığı düşünülmektedir.
Peki, kim bu Eski Dünya Maymunları? Babunlar, makaklar, vervetler, kolobus maymunları, lutunglar, surililer, langurlar, doklar, proboskisler gibi 135 tür maymunu kapsayan devasa bir gruptur! Görebileceğiniz gibi, şu anda öyle hep sözü edilen şempanzeler gibi çok yakın akrabamız olan tekil türlerden söz etmiyoruz. Epey büyük taksonomik gruplardan bahsediyoruz. Ama yine de bu canlılar, uçsuz bucaksız Evrim Ağacı üzerinde bize göreceli olarak çok ama çok yakın türler!
Kuyruksuz Maymunlar ve Eski Dünya Maymunları’nı bir arada toplayan gruba Catarrhini deniyor. Catarrhini, “aşağı burunlu” demek. Bunlara böyle deniyor, çünkü bu maymunların burnu çıkıntılı ve aşağı doğru bakıyor.
İnsan da bir Catarrhini türüdür. Hemen test edin: Burnumuz çıkıntılı ve aşağı doğru bakıyor. Tıpkı memeli ya da omurgalı bir hayvan olduğumuzu kolaylıkla test edebileceğimiz gibi, aşağı burunlu bir maymun türü olduğumuzu da kolaylıkla test etmemiz mümkün!
Çok geniş bir alanda yaşarlar ve temel olarak Afrika ve Asya’da bulunurlar. Bunlar, genellikle irilik açısından ortalama bir büyüklüğe sahiptirler. Kimi ağaçlar üzerinde yaşarken (İng: “arboreal”), tamamen karada yaşayan (İng: “terrestial”) türler de bulunmaktadır. Ağaçlar üzerinde yaşayan türlerin baş parmakları, ağaçlara asılı kalmaya elverişli bir biçimde evrimleşmiştir. Eski Dünya Maymunları’nın burunları basık değildir ve dardır. Ayrıca aşağıda tanıyacağımız Yeni Dünya Maymunları’ndan farklı olarak kavrayıcı bir kuyruğa değil, kısa ve güçsüz bir kuyruğa sahiptirler. Bu tip maymunlarda 3 renkli (trikromatik) görüş bulunmaktadır. Eski Dünya Maymunları’nın 8 adet premolar dişi bulunmaktadır. Eski Dünya Maymunları’nın çoğu hem etçil hem otçuldur (omnivor) ancak genel olarak yeşillik ile beslenmeyi tercih ederler. Aralarında vejetaryen olaran türler de bulunur.
Yeni Dünya Maymunları
Eski Dünya Maymunları’nın en yakın akrabası kim peki? Genel olarak Orta ve Güney Amerika’da (yani “yeni dünyada”) yaşayan Yeni Dünya Maymunları… Bunlara bilimsel olarak Platyrrhini deniyor, çünkü bu kelimenin anlamı “düz/basık burunlu” demek. Bu kuzenlerimizin burunları bizimkisi gibi çıkıntılı değil, dümdüz. Daha doğrusu burun delikleri, iki yana dönük gibidir. Yeni Dünya Maymunları (Platyrrhini ailesi geçiş takımı veya Arthropoidea infra takımı); marmosetlerin ve tamarinlerin 42 türünü, kapuçinler ve sincap maymunlarının 17 türünü, baykuş maymunlarının 10 türünü, titiler, sakisler ve ukarislerin 42 türünü ve örümcek maymunlarının 28 türünü barındırır.
Eski Dünya Maymunları sadece ismen değil, aynı zamanda evrimsel süreç bakımından da daha eski olan bir parvtakım. Parv, ya da parvus, Latincede “küçük veya önemsiz” anlamına geliyor. Taksonomik hiyerarşide infratakımın hemen altında yer alıyor. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Ancak burada bilmemiz gereken, Eski Dünya Maymunları’nın ilk evrimleşen grup olduğu gerçeğidir. Yeni Dünya Maymunları, Eski Dünya Maymunları’ndan ayrılarak evrimleşmiştir. 2003’te Molecular Biology & Evolution dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre bu ayrım, günümüzden 35 milyon yıl kadar önce başlamıştır. Görebileceğiniz gibi zamanda da hızla geriye gidiyoruz. Aynı araştırmaya göre bu ayrımın en temel sebebi, Afrika’daki maymunların bazılarının Atlas Okyanusu’nu aşarak Güney Amerika’ya ulaşmasıdır.
Yeni Dünya Maymunları’nın bir diğer ayırt edici özellikleri, “kavrayıcı kuyruk” yapısına sahip olmalarıdır. Yeni Dünya Maymunları, 3 renkli (trikromatik) görüşe sahip değildirler. Yeni Dünya Maymunları’nı, diş yapılarına bakarak da ayırt edebiliriz. Bu tip maymunların 12 adet premolar dişi (kesici ile çiğneyici dişler arasındaki geçiş dişleri) bulunur.
Simiyenler: Tüm Maymunları Birleştirmek…
Pekala, şimdi elimizde Kuyruksuz Maymunlar, yani biz; Eski Dünya Maymunları, yani en eski maymun gruplarından birisi ve Yeni Dünya Maymunları bulunuyor. İşte bu üçünü bir arada toplayan gruba Simiiformes deniyor. Bunu Türkçeye “Simiyenler” olarak çevirmek mümkün. Ancak tamamen pratik nedenlerle, bunlara basitçe “maymun” da diyebiliriz. Bunun iki sebebi var:
Simiyen = Maymun
Birincisi, tamamen dilbilimsel bir sebep: Simiyenler, iki gruba ayrılıyor: Kuyruklu maymunlar, ya da kısaca maymun denen canlılar ve kuyruksuz maymunlar, yani apeler. Dilimizde, İngilizcedeki gibi “ape” ve “monkey” gibi bir ayrım olmadığı için, kuyruklu maymun ve kuyruksuz maymun gibi bir ayrıma gidiyoruz. Bu ikisinin toplamına da kısaca “maymun” demek mantıklı bir adım olacaktır. Zira bizlerin “kuyruksuz maymun” olup da, “maymun” olmamamız dilbilimsel açıdan saçma olurdu.
Simiyenlere doğrudan maymun diyebilecek olmamızın ikinci nedeni ise, taksonomik bir sebep. Simiyenlerin dışındaki primat gruplarının tamamı, “maymun” olmayan canlılar. Simiyen olmayan primatlara, “prosimiyen” adı veriliyor. Bu da Türkçeye “ön maymun” olarak çevriliyor. Yani erken primatlardan, maymunlara giden evrimsel yolakta bir ara geçiş grubu… Görülebileceği gibi yine, simiyen ile maymun eş anlamlı olarak kullanılıyor.
Dolayısıyla kuyruklu ve kuyruksuz maymunların toplamına simiyen, ya da daha Türkçe bir isimle, kısaca “maymun” demekte bir sakınca yok. Bu durumda insan ve diğer yakın akrabaları sadece kuyruksuz maymun türleri değillerdir; aynı zamanda birer maymun türüdürler. Bunların detaylarına buradaki makalemizde girmekteyiz.
Tarsiyerler
Simiyenlerin, ya da maymunların en yakın akrabası ise tarsiyerler olarak bilinen Tarsiiformes grubu. Bu canlılar evrimsel geçiş özellikleri ve evrimsel biyoloji çalışmaları bakımından oldukça ilginç hayvanlar. Uzun bir süre boyunca önmaymun mu, yoksa maymun mu oldukları tartışıldı ve güncel araştırmalar, tarsiyerlerin ön maymunlardan çok maymunlara yakın olduğunu gösteriyor. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Kuru Burunlu Maymunlar
Ancak bu infratakımın bizim için şu anda önemi, diğer tüm simiyenlerle birleşerek Evrim Ağacı üzerinde Haplorhini adı verilen bir grubu oluşturması. Bu grubun popüler bilimdeki adı “kuru burunlu maymunlar”. Temel olarak tarsiyerleri, maymunları (simiyenler) ve kuyruksuz maymunları (apes) barındıran gruptur. Yani bu grup, biz Kuyruksuz Maymunları da içeren simiyenleri de bünyesinde barındırıyor. Hemen test edin, burnunuza dokunun: Evet, burunlarımız gerçekten de kuru!
Burada ilk gözümüze çarpan nokta şu olmalıdır: İnsanlar, maymunlardan gelmezler! İnsanlar, zaten maymundurlar! Bunu defalarca söylemiş olsak da, yukarıdaki taksonomi, bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yine de, yukarıda kalın harflerle yazdığımız yazının manipüle edilip yanlış anlaşılabileceğini düşünerek izah edelim: İnsanlar, maymunlar (simiyenler) infra takımının bir üst familyasıdır. Yani insanlar, bilimsel olarak zaten maymundurlar. Evrimsel biyoloji açısından ve dolayısıyla yine bilimsel olarak ise, “insan” dediğimiz tür, “maymun” dediğimiz infra takımdan “gelemezler” ve “evrimleşemezler”. Çünkü bu infra takımın günümüzdeki üyeleri zaten modern hayvanlardır ve bir modern hayvanın atası, çağdaşı bir diğer modern hayvan olamaz! Bu sebepledir ki, insanlar ile diğer maymunların ortak atası, bir diğer maymun olamaz. Bu canlıya “maymunsu” gibi yeni bir isim vermemiz gerekmektedir. Bu ortak ata, bundan yaklaşık 47 milyon yıl önce Eosen Dönemi’nde yaşamış olan Darwinius masillae isimli (popüler adı: Ida) bir türdür. Bu tür, Ön Maymunlar (Prosimiyenler) ile Maymunlar (Simiyenler) arası “geçiş türü”dür ya da “kayıp halka”dır ve yapbozu muhteşem bir şekilde tamamlar.
Islak Burunlu Maymunlar
Peki kimin burunları ıslak? Kuru burunlu maymunların en yakın akrabası olan Strepsirrhini grubunun. Yani ıslak burunlu maymunların.
Islak Burunlu Maymunlar, içerisinde 32 tür cüce lemur ve fare lemuru, 1 tür ayayı, 22 tür lemuru, 26 tür sportif lemuru, 19 tür yünlü lemuru, 9 tür loris, potos ve türevlerini, 19 tür ise galagoyu barındıran gruptur. Temel olarak, tarsiyerler hariç bütün Ön Maymunlar’a Islak Burunlu Maymunlar denir.
Ön Maymunlar (prosimiyenler); sadece Madagaskar Adası’nda ve Güney Doğu Asya’da bulunurlar. Bir grubu, Afrika’da da yaşamaktadır. Lemurlar, lorisler, galagolar, ayaylar ve tarsiyerler bu gruba girerler. Islak Burunlu Maymunlara, tarsiyerleri eklediğimizde elde ettiğimiz grup Ön Maymunlar’dır.
Tarsiyerler ise, İçerisinde 9 ayrı türü barındıran familyadır. Tüm bireyleri Güney Doğu Asya’da bulunur. Devasa gözlere sahiptirler; hatta gözlerinin her biri, beyinleriyle aynı büyüklüktedir. İsimlerini uzun tarsus kemiklerinden alırlar. Gececil (nokturnal) hayvanlardır. Tarsiyerlerin filogenetik konumuyla ilgili daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Son Durak: Primatlar
İşte kuru burunlu maymunlar ve ıslak burunlu maymunlar bir araya gelerek, o meşhur taksonomik takımı oluşturuyorlar: Primatlar!
Primat deyip geçmeyin… Bu devasa grup içerisinde, biz insanlar da dahil olmak üzere toplamda 350 civarında yaşayan tür bulunuyor. Soyu tükenmiş türleri eklediğimizde bu sayı binlerle ifade edilecek kadar artıyor. Bu taksonomi içerisindeki her bir canlının kendine özgü bir evrimsel geçmişi, biyolojisi ve davranışsal özellikleri bulunuyor. Dolayısıyla burada son derece yüzeysel olarak primatlar içerisindeki kuzenlerimize bir bakış attık. Ancak bu canlıların her biri, ayrı ayrı analizi ve detaylı bir incelemeyi hak ediyor.
Şimdi gelin primatları biraz daha yakından tanıyalım:
18. Yüzyıl’da ilk kez Linnaeus tarafından anatomik yapı, davranış örüntüleri ve homolojik karakterlerine bakılarak tanımlanan bir takımdır. Memeliler sınıfının en zeki canlıları olarak bilinirler ve bu sebeple takımın ismi “primer”, yani “öncül, birincil” anlamına gelen sözcükten türetilmiştir. Beyinlerini aktif olarak kullanabilme ve bipedalizm (kimisi sürekli, kimisi geçicidir) ile karakterize edilirler.
Günümüzde yaşayan primatların 100 civarının soyu tükenme tehdidi altındadır. Bazı primat türlerinin sadece birkaç on tane bireyi kaldığı bilinmektedir.
Primatların Ayırt Edici Özellikleri
Primatları diğer canlılardan ayıran; ancak kendi içlerinde ortak olarak barındırdıkları çok sayıda özellik tanımlanmıştır. Bunları listeleyecek olursak:
- ekstremite (uzuvlar) ve lokomasyonda (hareket) el ve ayaklarda beş parmak bulunması,
- pençe yerine yassı tırnaklarının oluşu,
- el ve ayaklardaki kavrayıcı özellik,
- dik durmaya doğru bir eğilim,
- clavicula’nın (köprücük kemiği) korunması,
- dişler ve diyette genelleşmiş diş yapısı ve diş dizilimi,
- omnivor (hem etçil hem otçul) bir diyet yapısı,
- duyular, beyin ve davranışlar açısından koklama merkezinin zayıflamasıyla birlikte koku alma duyusu ve burun yapısındaki gerileme,
- görme duyusunun artmasıyla binocular (görme sırasında iki gözün de ortaklaşa kullanılması) ve stereoskopik derinlik algılama özelliği (görme sırasında iki gözün de beyinde bir arada değerlendirilmesi),
- beynin büyümesi ve kompleks bir yapıya eğilim göstermesi,
- gebelik sürecinin uzaması,
- öğrenilmiş davranışlara imkan sağlayacak biçimde ebeveyne bağımlılığın azalması,
- içgüdülerle değil beynin fonksiyon kazanmasıyla öğrenme eğilimi.
Primatlar genel olarak tropikal ve yarı tropikal iklim özellikleri gösteren alanlarda yaşarlar. Bazı türler sadece soğuk iklime uyum sağlamışken diğer tüm primatlar hem iklim şartına uyum göstermişlerdir. Primatlar yaşadıkları ortamlara uyum sağlarken kendilerine özgü yaşam stratejileri ve davranış kalıplarını da geliştirmişlerdir.
Primatlarda el ve ayakta beş parmak vardır. Evrim sürecinde birçok hayvan taban üzerinde yürüyen bir atadan parmakları üzerinde yürüyen bir şekle evrimleşirken topuk yukarı doğru kaymış, parmak sayısı da kaynaşarak azalırken insan türünün de içinde bulunduğu primat takımında bu özellik değişmemiştir. Primat takımında parmaklar oynar ve hareketlidir. Eski ve Yeni Dünya Maymunları’nda el ve ayak parmaklarının tamamı kavrama hareketine katılırken insanın sadece elleri bu işlevi yerine getirmiştir. Başparmakları diğer parmaklarla karşılaşabilen primatlar objeleri sadece elleriyle değil, kavrama özelliğine sahip ayaklarıyla da tutabilirler. Ayrıca Yeni Dünya Maymunları’nda kuyruk 5. bir el gibi işlev görür. Primatlar dik, yarı dik veya dört ayak üzerinde hareket ederler.
Primatlar meyve, çiçek, bitki tohumları, ağaç kabukları, dallar, bitki kökleri, böcekler ve küçük hayvanlarla beslenirler. Beslenmelerinde mevsimsel özellik gösteren primatlar aynı dönemde aynı besin türleriyle beslenmektedirler. Daha çok enerji ve besleyici değeri yüksek olan besinler tercih edilir.
Primatların Diş Yapısı Bakımından Analizleri
Primatlar beslenmeye bağlı olarak farklı diş dizilimleri de gösterirler. Memelilere oranla hacimce azalan dişler türler arası farklılık göstermesine rağmen Eski ve Yeni Dünya Maymunları’ndaki diş dizilimi aşağıda verilmiştir. Öncesinde, kısaltmalarla ilgili bir açıklama yapmak gerekirse:
- Incisor (Kısaltma: i) (Türkçe: Kesici Diş)
- Canine (Kısaltma: c) (Türkçe: Köpek Dişi)
- Premolar (Kısaltma: pm) (Türkçe: Küçük Azı Dişi)
- Molar (Kıslatma: m) (Türkçe: Azı Dişi)
Diş Formülü
Ağız, 4 tane çeyrekten oluşur. Üst ve alt yarı, ortadan iki tarafa doğru simetriktir. Dolayısıyla, diş formülü belirtilirken, sadece üst çeneden bir çeyrek, alt çeneden bir çeyrek belirtilir. Diş formülünde, önce kesici dişlerin üst/alt oranı, sonra köpek dişlerinin üst (alt oranı, sonra küçük azı dişlerinin üst/alt oranı ve son olarak azı dişlerinin üst/alt oranı bir kesir halinde yazılır. Bu, tek bir kesir olarak ifade edilebileceği gibi, her biri için ayrı ayrı kesirler de verilebilir. Aşağıdaki ilk örnek, açıklayıcı olması açısından ayrıntılandırılmıştır.
Yeni Dünya Maymunları’nda i 2/2, c 1/1, pm 3/3, m 3/3 olmak üzere toplam 36 diş vardır. Bu kesirlerin anlamı, Yeni Dünya Maymunları’nın ağızlarında üst çenenin sol veya sağ tarafında 2 adet kesici diş, alt çenenin de sol veya sağ tarafında 2 adet kesici diş bulunur. İlk oran olan 2/2 bunu gösterir. Ağızdaki toplam kesici diş sayısını bulmak için bu sayılar toplanır ve 2 ile çarpılır. Yani Yeni Dünya Maymunları’nın ağzında (2+2)x2 = 8 adet kesici diş bulunur. Benzer şekilde diğerleri de belirtilir ve hesaplanır. Diş formülü, bu şekilde ayrı verilmek yerine şöyle de belirtilebilir: 2.1.3.3 / 2.1.3.3
Bu kapalı gösterimde de farklı bir durum yoktur. Toplam diş sayısı için, kesrin iki tarafı toplanır (2+1+3+3+2+1+3+4=18) ve ikiyle çarpılır (18×2 = 36 diş). Unutmamak gerekir ki bazı hayvanlarda (örneğin Lepilemurlardan veya Tarsiyerlerde) üst çene ve alt çenedeki diş sayısı eşit olmayabilir. Bu sebeple formülün üst ve alt kısmı her zaman aynı olmak zorunda değildir.
İnsanda da olduğu gibi Eski Dünya Maymunları’nda; i 2/2, c 1/1, pm 2/2, m 3/3 olmak üzere toplam 32 diş vardır.
Diş dizilimleri farklı olsa da bütün primatlar omnivor diş dizilimi gösterirler.
Primatlarda ağız ve burnu içeren bölge değişik derecelerde çıkıntı yapmaktadırlar. İlkel primatlarda genel olarak daha uzun olan bu çıkıntılar kuyruksuz büyük maymunlara gelince azalmaktadır. İnsan da ise bu bölge iyice düzleşmiştir. Daha az koku almayla ilgili olarak burun bölgesi küçülmüştür. Koku alma duyusunun körelmesine paralel olarak görme gelişmiştir. Memelilerde kafatasının yan tarafında olan gözler primatlarda ön kısımda yer alır. İki gözün görme ekseninin paralel olması aynı anda bir noktaya bakabilmesine olanak sağlarken aynı zamanda derinliğine ve uzunlamasına algılama yeteneğini de kazandırmıştır.
Primatların beyin kapasitesi büyük bir farklılık gösterir. Buna rağmen beyin/vücut ağırlığı memeliler arasında en büyük olan primatlardır.
Sonuç
Görebileceğiniz gibi, her canlının akrabalarıyla oldukça karmaşık ve bir o kadar da muhteşem bir ilişkisi vardır. Evrimsel Biyoloji, sadece tek bir açıdan değil, yüzlerce ve hatta binlerce açıdan olaya bakarak, bir dedektif edasıyla canlılar arasındaki tüm ilişkileri ortaya çıkarır ve Taksonomi’yi kullanarak bu bağları gösteren şemalar hazırlar, sınıflandırmalar yapar. Bu bilgiler, moleküler biyoloji, antropoloji, arkeoloji, karşılaştırmalı anatomi gibi diğer bilim dallarınca kontrol edilir ve desteklenir. Bu sebeple, evrimsel biyoloji çok güçlü bir bilim aracıdır ve bizlere kim olduğumuzu söyleyebilecek apaçık tek bilgi türüdür.
- J. Beard. Primate Morphology Terms. (9 Temmuz 2018). Alındığı Tarih: 9 Temmuz 2018. Alındığı Yer: Indiana University | Arşiv Bağlantısı
- D. O’Neil. Primates. (9 Temmuz 2014). Alındığı Tarih: 9 Temmuz 2018. Alındığı Yer: Palomar College | Arşiv Bağlantısı
- M. van Mensvoort. Primatology Palm Reading: The Primate Hands Family Tree!. (9 Temmuz 2017). Alındığı Tarih: 9 Temmuz 2018. Alındığı Yer: Hand Research | Arşiv Bağlantısı
- IUCN. World’s Most Endangered Primates Revealed. (18 Şubat 2010). Alındığı Tarih: 9 Temmuz 2018. Alındığı Yer: IUCN | Arşiv Bağlantısı
- P.T. Ellison. (2001). Reproductive Ecology And Human Evolution. ISBN: 9780202368573. Yayınevi: Transaction Publishers.