İnanmak; herhangi bir veri, delil, deneyim, bilgi, sezgi olmaksızın o şeyin doğruluğunu- yanlışlığını, doğruluğunda ya da yanlışlığında şüphe barındıran şeyin doğru-yanlış olduğunu, varlığı ya da yokluğu şüpheli olan şeyi var ya da yok kabul etmek. Bilgi, sezgi veya deneyim ile temellendirilmemiş olan bir iddiayı onaylamak… Vb.
İnsan için bilginin kaynağı; akıl, deneyim ve sezgidir. Toplum için bilginin kaynağı ise deney-deneyimle ispatlanmış olan şeylerdir. Bilgiyi bireysel bilgi veya toplumsal bilgi olarak iki farklı biçimde anlamak gerekir. Kişinin ötekiyle kuracağı ilişkide karşı taraf için o kişinin sezgisel bilgisinin hiçbir anlamı yoktur-olmamalıdır. Toplumsal düzlemde sezgisel bilginin bir anlamı yoktur, burada her kişi tarafından deneyimlenebilir bilginin biricikliği esastır. Şunu da biliyoruz ki her kişi için hakikat (mutlak doğru bilgi) biriciktir o kişinin hakikati başkası tarafından tarif ve taklit edilemez.
Kişi duyuları veya sezgileri vasıtasıyla bir şeyi bilebilir ancak bu bilgisi tamamen onun kişisel yaşantısı ve tercihlerine yön verebilir, bunu bir iddia olarak başkasına sunamaz, bu iddiasını toplumsallaştırma gayesiyle bir başkasına dayatamaz. Bu bilgi onun bireysel olarak deneyimlediği ve kendine has bir bilgidir. Sezgisel bilgi madde boyutunda delillendirilemez, ispatlanamaz ama kişi bireysel olarak sezgileri veya duyuları ile bu tür bilgiye ulaşabilir. Ulaştığı bu bilgi onun içindir ve sadece kendisine içkindir. Bir başkasının sezgi yolu ile ulaştığı bilgiyi deneyimlemeden doğruluğunu kabul etmek ise inançtır ve din dilinde buna putçuluk adı verilir. Nitekim kişi ulaşmadığı-tecrübe etmediği asılsız bilgiye, bilgi muamelesi yaparak putunu inşa etmiştir. Her inançlı bir putperesttir, delili olmayan hayali bir gerçeklik yaratmış ve bu hayalini tanrılaştırmış şirke düşmüştür. Bunun farkında olan bazı kesimler putperestlikten arınamayarak buna gerekçelendirilmiş inanç tanımı yapmaktadır. Kutsallaştırdığı bu inancı kendince gerekçelendirmesi de o şeyi inanç olmaktan çıkarmaz. Bu putperestlikten kurtulmak ancak iman etmekle (bilgiye ulaşıp emin olmakla) mümkündür.
“ Onu (hakikat) bırakıp ta taptıklarınız –bilgisine ulaşmaksızın doğru kabul ettiğiniz şeyler- ancak sizin, atalarınızın uydurduğu birtakım putlardır. O doğru kabul ettiğiniz şeyler için Allah yönünden hiçbir delil, bilgi kanıt gösterilmemiştir…” ( Yusuf suresi 40)
Hakikat arayıcısı için yaşamının en önemli amacı varlığın bilgisine ulaşmaktır. Ve bu yolculuk bireyseldir, dolayısı ile de bu yolculukta kişi için bireysel bilgi kaynakları esastır. Sezgileriyle ulaştığı bilgiye kişi aklı ile ikna olmuşsa bu şey inanç olmaktan çıkmış bilgiye-imana dönüşmüştür. Kişinin ulaşacağı bu durum emin olma durumudur, şüpheye yer bırakmayan bilgiye ulaşmıştır.
Bilinmez bir yolculuğa çıkan yolcu, aradığının bilgisine ulaşamamış bir araştırmacı, işaretleri takip ederek ilerleyen bir izci, tabelaların tarifiyle yolda olan bir otomobil…
Hakikat arayışında olan kişi, inançlarının etkisi ile ( ön kabulle) yola çıkmışsa çıktığı yol onu hakikate ulaştıramayacaktır. Bu kabuller onun aklının(düşüncesinin) değil, ona sonradan giydirilmiş olan modifikasyonların, aklını örten örüntülerin yansımasıdır. Bu yansımalara kayıtlanan kişi için aslında gerçeğe dair bir arayış söz konusu değildir. Bu kayıtlanmış kişinin arayışı, bir ilerleyişten öte kayıtlandığı şeyin yörüngesinde gezinmek olacak, hakikate dair bir arpa boyu dahi yol alamayacaktır.
Hakikat şehrinin kapısı bilgi, anahtarı ise akıldır.
İnsan; hakikat bilgisine ve onu açığa çıkarma kabiliyetine sahip nitelikte bir potansiyele sahiptir.
Bilgi kapısını açacak olan anahtar, beden zindanından kurtarılıp keşfedilmeyi beklemektedir. Bu anahtar insanın sahip olabileceği en değerli şeydir, bir şeyin değerli olma sebebi o şeye ulaşmanın her şeyi feda etmekten geçmesinden sebeptir. Neymiş bu feda edilecek her şey? Beşere kodlanan kimlik ve kişilik, bunları feda eden beşer o güne kadar sahip olduğu algı seviyesinde artık bir hiç olur ve hakikat ancak bu hiçlikte varlığını görünür kılabilir. Akıl ancak ön kabullerinden arınarak hakikati bulabilir.
Bu anahtarın farkındalığına ulaşmak için beden üzerinde ciddi çalışmalar yapmak gerekir. Nitekim bu farkındalığa ulaşmak modifikasyonlardan arınmak ve özü açığa çıkarmakla mümkündür. İşte bu öz diye nitelendirilen şey kapının anahtarıdır. Akıl tüm önermeleri ve ihtimalleri süzgeçten geçirip bilgiye ulaşınca hakikat şehrine girer.
Kapının kilidi inançlardır.
Yola çıkarken ve ilerlerken yolcunun en büyük düşmanı onu yolundan alıkoyacak olan inançlarıdır. Hakikat yolcusu yola çıkarken olduğu gibi seyahati esnasında da inanç duvarına çarpmaktan kaçınmalıdır. Bu duvar onun yolculuğunun sonu olacak çarpmanın etkisi ile aklını kaybedecek ve hakikat şehrine asla ulaşamayacaktır.
Hakikati araştırıp bulmak büyük bir zihinsel özgürlük gerektirir. Kişi önyargılarından arınamamış, bir inanca saplanıp kalmış, zihnini özgürleştirememişse hakikate dair hiçbir ilerleme kaydedemez. Yapacağı şeyler, vereceği çabalar sadece önyargı ile saplanıp kaldığı inançlarını pekiştirmek olacaktır.
Toplumlar çoğunlukla bir inanç kültürü ile donatılmıştır. Bu donatı toplumun yönetilmesi ve yönlendirilmesi alanlarında otoriter yöneticiler için son derece kolaylaştırıcı olduğundan bu konuya özel ilgi gösterir ve koruma altında tutarlar. Halk üzerinde baskı kurmak, bu baskıyı sürdürülebilir duruma taşımak için topluma inanç pompalamayı zaruri görürler. İktidarlarını ayakta tutacak, hizmet edecek inanç önderleri, imamlar, rahipler, hahamlar, dedeler, brahmanlar, gurular ve benzerlerini yetiştirir bu konuda hiçbir masraftan kaçınmazlar. Toplumun en büyük ihtiyaçlarından olan eğitim, sağlık, barınma, beslenme, güvenlik alanlarına bile bu derece önem vermezler. Çünkü iktidarlar için önemli olan bireylerin yaşamı değil onların kendi çıkarları için kullanışlı hale getirilmesidir.
Toplumda varlıklarını meşru kılacak herhangi bir inancı yaydıktan sonra bunu ayakta tutmak için akıl almaz çaba sarf ederler. Her türlü çıkarlarını korumalarını, halkı savaşlara ikna etmeyi sağlar bu durum, öyle ki zihni esir alınmış birey yöneticilerinin çıkarları için ölümü kutsal sayacak duruma getirilir. Dolayısı ile insanlar doğdukları andan itibaren onlara bir inanç dayatılır ve zihinleri kilitlenmeye çalışılır, çoğunlukla da bunu başarırlar. Aile içi ilişkilenmelerde, okul eğitimlerinde, ekonomik faaliyet alanlarında dahi bu dayatılır. Birey doğduğu toplumda direkt olarak zihni kilitlenmiş bir inançlı olarak yaşama başlar ve inançlarından arınmadan bunu sürdürürse hakikati kavraması imkânsızlaşır.
Toplumlara dayatılan bu İnancı eleştiren, inanç duvarlarının ardındaki hakikati tarif etme gayretinde olan hak yolunun yolcuları da onlar için en büyük tehdit, en tehlikeli düşmanlardır. Onlar aleyhine top yekûn savaşırlar. Yeryüzündeki iktidarları başka hiçbir konu hakikatin açığa çıkması kadar endişelendirmez. Taviz vermeyecekleri tek konu budur. İktidarların inanç yalanı ile halkların aptallaştırıldığını açıklamaya çalışan insanları vahşice katletmekten çekinmemişlerdir. Tarih boyu yaşanan sayısız örnek bunun ispatıdır.
Toplumu hakikatten uzaklaştıran Zalim Emevi hanedanı tarafından Kerbela’da tüm ailesi ve yoldaşlarıyla birlikte hunharca kanı dökülen hakikat önderi İMAM HÜSEYİN.
Simavna meydanında idam edilerek cansız bedeni günlerce meydanda sergilenen ŞEYH BEDRETTİN.
Türlü işkenceler sonucunda Golgota’da dönemin İnançlıları tarafından çarmıha gerilerek şehit edilen İSA PEYGAMBER
Yıllarca süren kuşatmalar sonucunda kadın çocuk demeden vahşice katledilen KARMATİLER
Kolları kesilip türlü işkencelere maruz bırakılarak Hakka yürüyen CHE GUEVERA
Abbasi halifesi Muktedir Billah’ın emriyle; bedeni yakılıp, kesilen başı iki gün Dicle üzerinde bir köprüde sergilendikten sonra Horasan’ın sokaklarında dolaştırılan Hak Şahidi HALLAC’I MANSUR
VE DAHA NİCELERİ
YÜCE ALLAH HEPSİNDEN RAZI OLSUN