İslam dini; dogmalar yığınına dönüşen Hıristiyanlık, Yahudilik ve birçok şirke bulanmış dinlerin olduğu bir ortamda doğdu.
Dönemin bozulmuş ve ilkelleşmiş dinlerine karşı ilkeli bir tavır ve duruş olduğunu deklare etti.
O dinlerin, öz ve bozulmamış hallerine ve de insanlığın ortak kadim değerlerine sahip çıktı.
İslam’ın kendisi; dogmasal dinlere karşı bir protesto, bir çığlık, bir itiraz ve bir ruh oldu.
Emevi ve sonrasındaki imparatorluklar; güç (uzza), otorite (lat) ve servet (menat) adına, İslam’ı tersyüz ederek tekrardan gerisin geriye eski dinlerin dönüştüğü ve ilkel olan dogmalar yığınına dönüştü.
Halbuki İslam; düşünceye, kritiğe, sorgulamaya, felsefeye, ilme/bilgiye dayanarak ilkelliği ve dogmatizmayı red etmişti.
Kur’an’ı kerim de, bunun delili ve ortada sapa sağlam duran belgesidir.
İlkel din; mitoloji ve dogmalar üzerine kurulu şirk dinidir. Şüpheden, sorgulamadan, tartışmadan ve itirazdan uzaktır.
Düşünmeden, tartmadan, sorgulamadan körü körüne teslim olmadır. Ne olduğunu bilmeden koşulsuz inanmadır.
İlkel dinde, her daim bir bağnazlık yolu vardır.
Dolayısıyla ilkel din; akıl, mana, felsefe ve yaşam ile bağını koparmış cahil kitlelerin dinidir.
İslam; yerel ve Arabi bir sağduyuya ve bilince sahip değil; evrensel bir sağduyuya ve bilince sahiptir. Sadece Arapların veya iyi Arapça bilenlerin onu anlaması değil; herkesin anlayabileceği şekilde kendini ifade etmektedir. Kur’an ayetleri bunun şahididir.
Basit bir söylemle İslam’ın dediği şey şudur; doğru olun, dürüst olun, çalmayın, aldatmayın, kandırmayın, zorbalık yapmayın, adil olun, merhametli olun, ötekinin derdi ile ilgilenin, saygılı olun, Allah’ın nimetlerini paylaşın, bölüşün demektedir. Bunun bütün dillerde karşılığı aynıdır. Arapça bilsen de bilmesen de fark eden bir şey yoktur.
Zaten İslam peygamberinin veda hutbesinde size iki şey bırakıyorum dediği kur’an ve sünnet; bütün işlevini, Allah’ın her insanda var ettiği akıl, fıtrat, vicdan ve sağduyudan almaktadır.
Dolayısıyla İslam; her bireye eşit mesafede duran, bütün mesajları yaşadığımız gerçek hayatla ilgili olan, akılla/kalple anlaşılabilen ve evrensel hitabı olan bir din veya bir ideolojidir.
İslam; Hıristiyan rahip ve bilgin olan Tertillanus’un dediği gibi; “inanıyorum; çünkü saçma” dediği gibi bir din değildir.
Kehanet, keramet, doğa dışı, saçma/absürt, tılsım, görünmez güçler ve hikmetinden sual olunmaz bir din değildir.
Tam tersi İslam; tefekküre, düşünceye, anlayışa, rasyonaliteye, iknaya, aklen ve kalben tatmin olmaya dayanır.
Bu hayat için de her daim bizi; adalete, eşitliğe, barışa, kardeşliğe, sevgiye, merhamete, dayanışmaya, paylaşmaya çağırır.
Aslında İslam düşüncesinde; akıl ve kalp -teşbihte hata olmasın- atbaşı koşmalıdır.
Gönül/kalp/ruh ile akıl/mantık; an be an birlikte olmalıdır. Birisi bırakılıp öteki tutulamaz.
Birisi tutulup ötekisi bırakılırsa; İslam ortadan ikiye çatlar.
Örneğin tarihte tasavvuf tek başına olunca; bataklığa, kelam tek başına olunca;kuru akılcılığa, fıkıh tek başına olunca; kılı kırk yaran şekilciliğe ve anlamsız ritüellere dönüşmüştür.
Dinin bütünlüğü böylece ortadan kalkmıştır.
Halbuki İslam da akıl ve kalp (beden ve ruh); bal ile petek arasındaki ilişkiye benzer.
Su ile toprak gibi, birbirine bağlılık ve muhtaçlık söz konusudur.