İsmet İnönü’nün mü âhı tuttu, yoksa dün muhalefet sözcülerinin söylediği gibi AK Parti içindeki vicdan sahibi milletvekillerinin eli mi gitmedi? Bunu şu anda anlamak mümkün değil. Ama ne olursa olsun, Başbakan Tayyip Erdoğan dün Anayasa değişikliği oylamasında, belki 1 Mart 2003’teki Irak tezkeresinde aldığıyla karşılaştırılabilir.
Öncelikle, bu madde, AK Parti açısından gerçekten de bütün Anayasa değişikliği paketi içindeki en önemli maddeydi.
Diğer iki tartışmalı konu, yani Anayasa Mahkemesi üye yapısının değiştirilmesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yapısının değiştirilmesine dek düzenlemeler de aslında parti kapatmanın zorlaştırılması ve kapatılsa dahi genel başkanın bundan etkilenmemesi üzerine kuruluydu. Bu madde o kadar önemliydi ki, muhtemel bir BDP desteği gözetilerek, çok önem verilen Avrupa Konseyi-Venedik kriterleri’ndeki şiddet ve ayrımcılık unsurları dahi kapsam dışı bırakılmıştı.
Anayasa değişikliğinin ruhunun bu maddede olduğunu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 1 Mayıs günü Ankara’da bir araya geldiği gazetecilere şu sözlerle anlatmıştı:
* “Yabancı yatırımcının en büyük endişesi Türkiye’de yeni bir kapatma davası açılmasıdır. Son bir ayın en önemli beklentisi Anayasa değişikliğidir. En önemli yenilik parti kapatma ihtimalinin azalmasıdır.”
Dünkü oylamayla AK Parti’nin Anayasa değişikliği paketinin en zayıf yerinde gedik açılmış sayılabilir.
Dün maddenin referandum için gerekli asgari 330 oyu tutturamayarak 327’de kalması ve paketten düşmesini 1 Mart vakasıyla karşılaştırmamıza imkân veren asıl neden ise, başarısızlığın AK Parti içinden gelen direnişe bağlı olması.
CHP ve MHP baştan itibaren tutumlarını net olarak ortaya koydular.
MHP tam kadro Genel Kurul’a katıldı ve -AK Parti kaynaklı ‘fire verecekler’ fısıltılarına karşın- tam kadro ‘hayır’ dedi.
CHP ise görüşmelerde sert mücadele sergiledi, ama görüşmelerde oy kullanmadı.
Böylece iki büyük muhalefet partisinin onay vermediği ortamda kimin AK Parti’den gelen tekliften yana oy kullandığı ortaya çıkıyordu.
Nitekim Anayasa’nın 69’uncu parti kapatmalarla ilgili maddesini değiştirmek üzere ilk tur oylamada gerekli 330 oy, 5 BDP’li milletvekilinin katılmasıyla aşılabilmişti. AK Parti yöneticileri, BDP’lilerin destek verdiğini kabul etmiyorlar, BDP desteğinin AK Parti bünyesi açısından sakıncalı olacağından endişe ediyorlardı.
Ancak dün BDP’li Sırrı Sakık’ın kürsüden yaptığı “Bizimle değil, (CHP’yi kastederek) sizi teslim almak isteyenlerle uzlaşma aradınız” konuşması ardından BDP’lilerin oylamaya girmemesiyle sonuç ortaya çıktı.
Burada Rahşan Ecevit’in azarlamasıyla eski DSP’li Recai Birgün ve aynı durumdaki bağımsızların da oylamaya katılmamasının sonuçtaki payını teslim etmek gerekir.
Neticede, Meclis aritmetiği gereği, 336 üyeli (Meclis Başkanı’nı düşersek 335) AK Parti içinden fire verilmeksizin 330’un altında kalınmasının mümkün olmadığı bir tablo var önümüzde.
Bundan sonra ne olur?
Erdoğan dışarıda, Meclis bahçesinde bakanları ve vekilleriyle şakalaşırken, içeride Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in gözlerine inanamayarak ikinci defa oyları saydırdığını kimse ona söylemeye cesaret edemedi. Acı haberi Şahin’in Meclis TV’den bahçeye yayılan sözlerinden duydu.
Erdoğan dışarıda, Meclis bahçesinde bakanları ve vekilleriyle şakalaşırken, içeride Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in gözlerine inanamayarak ikinci defa oyları saydırdığını kimse ona söylemeye cesaret edemedi. Acı haberi Şahin’in Meclis TV’den bahçeye yayılan sözlerinden duydu.
Erdoğan sonra ekibini topladı. Herhalde o toplantıda görünmez adam olmayı istemeyecek siyaset gazetecisi yoktur.
Erdoğan, paketin tamamını geri çekmeyi düşünmediklerini söyledi.
Bu demektir ki Anayasa Mahkemesi ve HSYK maddelerinin oylanması da kamuoyunun dikkatle izleyeceği bir siyaset mücadelesine dönüşecek. Ama her halukârda bu değişiklikler parti kapatmayı etkilemeyecek.
Sağ kolu Yalçın Akdoğan’ın 2 Mayıs tarihli Hürriyet’te Faruk Bildirici’ye açıkladığı ‘gündem değiştirmek için tartışma başlatabilir’ liderlik sırrına yeni bir örnek olmak üzere Erdoğan’ın (tıpkı aynı gün İnönü’yü Hitler’e benzetmesi gibi) yeni bir tartışma başlatmasına da tanık olabiliriz belki.
Ancak kesin olan bir şey varsa, Erdoğan’ın en iddialı siyaset projesi dün ağır bir yara aldı. Bundan sonraki tartışmanın -her ne kadar uzak durmaya çalışsa da- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de içine çekerek gelişme ihtimali var. Başbakan Erdoğan hep karşı çıkmış olsa da, 2010’da erken seçim ihtimali de bir çıkış stratejisi olarak hâlâ radar ekranında duruyor.
Radikal