“Barzan Aşireti, adını aşiretin merkezi olan Barzan köyünden alır. Barzan Şeyhleri, Amediye emirleri soyundan gelmektedirler. Aşiretin atası sayılan Mesud, Barzan’a yakın Hewînka köyüne yerleşir ve o köyden bir kızla evlenir. Bu evlilikten Said adında bir çocuk dünyaya gelir. Aşiretin liderliği ondan sonra oğlu Said’e geçer. Onu da torunu Şeyh Taceddin izler. Şeyh Taceddin vehbi bir din alimi idi. Bu nedenle de etrafında birçok mürit toplanır. Bunun üzerine Barzan tekkesini kurar ve ölünceye kadar bu tekkede şeyhlik görevini sürdürür. Onu, oğlu Şeyh Abdurrahman, Şeyh Abdurrahman’ı da oğlu Şeyh Abdullah izler. Abdullah, Zühd (dünya nimetlerine önem vermeme, dünyadan el etek çekme) ve takvasıyla (Allah’tan korkma, sakınma) ünlüydü. Büyük Şeyh Seyyid Taha Nehri’den dini ilimleri öğrensin diye oğlu Şeyh Abdusselam’ı Nehri Medresesi’ne gönderir. Şeyh Abdullah’ın vefatından sonra Şeyh Abdusselam, Barzan Tekkesi’nin başına geçer. Onun yönetime gelmesiyle tekkenin müritlerinin sayısı daha da artar. Bunun üzerine, O da Barzan’da dini ilimleri öğreten bir medrese kurar. Şeyh Abdusselam’ın kurduğu medresenin önü kısa sürede her tarafa yayılır ve gruplar halinde öğrenciler bu medreseye okumaya gelir. Şeyh Abdusselam, Seyyid Taha Nehri ile sıcak ve samimi bir ilişki sürdürür. Mevlana Halid Nakşibendi, tekkelere yaptığı ziyaretlerin birinde Barzan tekkesine de uğrar ve Şeyh Abdusselam’ı halifesi olarak atar ve birlikte daha sonra Mevlana Halid’in halifelerinden biri olacak Seyyid Taha’yı ziyaret ederler.
Şeyh Abdusselam 1872′de vefat etti. Ölümünden üç yıl önce İslam Fıkıh’ına dair değerli bir kitap yazdı. Ondan sonra oğlu Muhammed Şeyhlik postuna oturdu. Şeyh Muhammed de zühd ve takvasıyla önlüydü. Vakar ve erdemliliği dillere destandı. Eğitimini babasından aldı. Onun zamanında Barzan Tekkesi komşu aşiretlerden mazlumların sığınağı oldu. Bu durum bu aşiret liderlerinin Şeyh Muhammed’i Osmanlı Sultanı’na şikayet etme- lerine neden oldu. Osmanlı Hükümeti Şeyh Muhammed’i Türkiye Kurdistanı’nda Bitlis kentine sürgün etti. Şeyh burada bir yıl kadar hapis yattı. Barzan’a geri döndüğünde fazla yaşamadı ve 1903 yılında vefat etti. Şeyh Muhammed geride Abdusselam, Ahmed, Muhammed Sıdık, Babo ve Mustafa adında beş oğul bıraktı.
Barzan bölgesi Erbil vilayetine bağlı olarak Irak Kurdistanı’nın en uç noktasında yer alır. Bölgenin merkezi Mergesor kazasıdır. Kaza üç nahiyeden oluşur. Mergesor, Barzan, Şirvan. Doğusunda Revanduz, batısında Amediye, güneyinde Akre kazası ve kuzeyinde Türkiye sınırı yer alır.
400 köyden oluşan bölge halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. 60′lı yılların sonlarında yapılan nüfus sayımına göre bölgenin nüfusu 35-40 bin civarındadır. Bölge dağlık ve engebelidir. Ulaşımı güçlükle yapılmaktadır. Bölgeyi batıdan Zapê Mazin(Büyük Zap) nehri böler ve Barzan köyünün güneyinden geçer. Bihme Deresi’nden geçip Musul’un güneyinde Dicle Nehri’ne karışır. Kuzeyden Rukuçek çayı akar, bölgenin ortasından geçerek Rezan yakınlarında Zapê Mazin’e karışır. Bölgenin tanınmış dağları şunlardır. Barzan’a doğru uzanan Şîrîn, Batin, Pîran, Kalender, Bradost, Zerdene ve Korîhûrî.
Şeyh Abdusselam döneminde Barzan Aşireti önemli bir konuma geldi. Bununla da kalmayarak Şeyh Abdusselam dini ve ulusal bir lider olarak parladı. Her bakımdan yeni bir lider tipini temsil ediyordu. Bölgede önemli sosyal ıslahatlar gerçekleştirdi. O zamana kadar bütün Barzaniler, Barzan tekkesiyle irtibatlı değildiler. Fakat o günden sonra aşiretin bütün kolları Şeyh Abdusselam’a bağlılıklarını ilan ettiler. Aşağıda isimlerini verdiğimiz aşiretler Şeyh Abdusselam’ın liderliğinde ittifak ederek onun reformlarını desteklediler: Şîrvanî, Dolamerî, Mizorî, Berojî, Nizarî, Gerdî, Herkî ve Binecî. O günden sonra Barzan adı bu aşiretlerin tümünü temsil eder oldu.
Şeyh Abdusselam’ın ufkunu göz- lemlemek için yaptığı reformlara göz atmakta yarar var:
1- Mülkiyetin ortadan kaldırılması.
2- Toprakların çiftçilere dağıtılması.
3- Başlık parası ve zorla yapılan evliliklere son verilmesi.
4- Sosyal ilişkilerin adalet ve eşitlik esasına göre düzenlenmesi.
5- Her köyde bir mescidin kurulması, bu mescidin dini farzların eda edilme yerleri olmalarının yanı sıra sosyal merkezler, istişare yerleri ve köylüler arasındaki ihtilafların çözüm yeri olarak kullanılması.
6- Köy meselelerini her yönden ele alıp çözümlemek üzere her köyde bir konseyin kurulması.
7- Her aşiretten silahlı güçlerin oluşturulması ve bunların başına sorumlu kişilerin tayin edilmesi.
Şeyh Abdusselam Barzani’nin dayısı Ahmed Ağa Birsiyavi bu reformların pekişmesi ve korunması için büyük fedakarlıklarda bulundu. O ve aşireti, Şeyh Abdusselam’ın en bü- yük gücü sayılıyordu.
Barzanilerin siyasal mücadelesinin 20. yüzyılın başlarına ve özellikle Şeyh Abdusselam Barzanî dönemine dayandığını söyleyebiliriz.
Liderliği Barzan bölgesiyle sınırlı ve kısa sürmesine karşın dini ve dünyevi liderlik bağlamında yüksek düzeyde bir yeterliliğe sahip olduğunu kanıtlamıştı. Gerçekleştirdiği reformlar sayesinde Kürt aşiretlerinin büyük bir kısmıyla sağlam ilişkiler kurdu. Bütün aşiretlerden büyük saygı gördü. İlişkilerini salt Barzan bölgesine komşu olan aşiret-lerle sınırlı tutmayarak Kurdistan’ın diğer bölgelerindeki başka aşiretlerle de sıcak ilişkiler geliştirdi.
Şeyh Abdusselam, Kürtlerin Osmanlı Devleti’nden gördüğü baskıların farkındaydı. Bu yüzden Osmanlı zulmünden kurtulmanın yollarını aradı. Bu amaçla aşiret liderlerini ziyaret etti, görüşmeler gerçekleştirdi.
Kürdistan’da siyasal reform düşüncesinin yayılmasında büyük bir rolü oldu. O dönemde faaliyet gösteren Kürt Teali ve Terakki Cemiyeti, Hêvî Cemiyeti gibi Kürt örgütleriyle sağlam ilişkiler kurdu. Aynı şekilde Şeyh Mahmud Berzenci , Şeyh Abdulkadir Nehri ve İsmail Ağa Şikakî (Simko) gibi dönemin önde gelen Kürt liderleriyle de iyi ilişkileri vardı.
1907 senesinin baharında Şeyh Abdusselam, Brifkan köyündeki Kadiri Tekesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkani’nin evinde önemli bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıya Kürt aşiretlerinin liderlerinin önemli bir kısmı katıldı. Bu toplantıda, İstanbul’da Babıali yönetimine aşağıdaki istekleri içeren bir telgrafın gönderilmesi kararlaştırıldı.
1-Kürt bölgelerinde Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi.
2- Eğitimin Kürtçe yapılması.
3-Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçe’yi iyi derecede bilenlerden tayin edilmeleri.
4-Devletin dini İslam olması hesabiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi.
5-Vergiler (zorunlu hizmetlerin karşılığı olarak) eskiden olduğu şekliyle alınacak. Ancak bunların Kürt bölgelerindeki yolların onarımı, okulların açılması için kullanılması.
Behdinan Emirliği kitabının yazarı (El Demluci) bu telgrafın birer kopyasının Şeyh Abdulkadir’e , Şeyh Abdullah Nehri’ye, Emin Ali Bedirhan’a ve General Şerif Paşa’ya gönderildiğini söyler. Bu ise telgrafa imza atanların telgrafın sadece resmi makamlara gönderilmesi şeklindeki görüşlerine aykırıydı. Şeyh Abdusselam bu şahıslara da gönderilmesini istemiştir.
Bu toplantıya katılanların tümü, bu isteklerinin takipçileri olacaklarına ve savunacaklarına dair yemin ederler. Şeyh Abdusselam katılımcılar adına telgrafı imzalayarak gönderir.
Bab-i Ali telgrafı alınca, bunu, devlete karşı bir isyan, bir ayrılık talebi olarak değerlendirerek, genel seferberlik ilan eder. Askeri kuvvetler, 1907 yılının sonlarında Dağıstanlı Ferik Mehmet Paşa komutasında harekete geçer. Diğer aşiret liderlerinin hiçbiri mukavemet etmediğinden baskı bütünüyle Barzan Aşireti üzerinde yoğunlaşır. Şeyh Abdusselam bunun üzerine savunma ve direniş emri verir. Barzaniler 2 ay boyunca direniş gösterirler. Bunun karşısında diğer aşiretlerden bazıları tarafsız kalır, bazıları ise saldırganların safında yer alır.
Sonunda Şeyh Abdusselam bölgeyi terk etmek zorunda kalır ve Teyar bölgesine Mar Şemun’un yanına çekilir. Mar Şemun, Şeyh Abdusselam’a yer yurt sağlar ve ona saygıda kusur etmez. O günden beri Barzanilerle Asuriler arasındaki ilişkiler sevgiye dayalı olarak sürmektedir. Barzaniler, Mar Şemun’un bu onurlu tavrına karşı her zaman minnettarlık duyarlar.
Dağıstanlı kuvvetleriyle bölgeye girdi. Köyleri yaktı, halkın malını yağmaladı, kadınları ve çocukları dahi tutsak etti. Bu olayda henüz üç yaşında bir çocuk olan Mustafa Barzani de Osmanlı kuvvetlerinin yakaladığı esirler arasındadır. Annesiyle birlikte Musul hapishanesine atılır. Aşiretin silahlı güçlerinin büyük bir kısmı, Şeyh Abdusselam’ın talimatını beklemek üzere uzak bölgelere çekilirler.
Şeyh Abdusselam 1908 tarihinde Barzan’a geri döner ve adamlarını Barzan’ın kuzeyindeki Şîrîn Dağı’nın ardında Welatê Jêr denilen yerde toplar ve bölgedeki Türk kuvvetlerine ani ve şiddetli bir baskın düzenler. Türkler bu beklenmedik saldırı karşısında bozguna uğrarlar ve böy- lece bölge tümüyle Türk kuvvetleri- nden temizlenir. Şeyh Abdusselam’ın kuvvetleri Osmanlı ordusuna ağır zayiatlar verir. Bu büyük zaferin ardından hükümet görüşme tale- binde bulunur. Şeyh bu talebi olumlu karşılar. Taraflar arasında barış antlaşması imzalanır. Barış gereğince karşılıklı olarak tutuklular serbest bırakılır ve Osmanlı Devleti bölgeye verdiği zararları tazmin eder. 12. tabur komutanı ve Musul valisi Mir Liva Esat Paşa, bölgenin sorumluluğunu vekaleten üstlenerek, kin ve terörden uzak objektif ve makul bir siyaset uygular. Hayat yeniden normal mecrasına girmiştir. Ancak Süleyman Nazif, Musul valiliğine tayin edilince, önceki tüm dönemlerden çok daha şiddetli olmak üzere terör esaslı bir yönetim izler. 1913 tarihinde Şeyh Abdusselam’ı yakalamak üzere bir ordu gönderir. Bunun üzerine Şeyh Abdusselam bölgeyi terk ederek İran Kurdistanı’na çekilir ve Muhammed Sıdık Nehri’nin oğlu Seyyid Taha’nın misafiri olur. Seyyid Taha’nın evi Urmiye yakınlarındaki Rajan köyünde bulunuyordu. Bab-i Ali, Şeyh Abdusselam’ı ölü veya diri getirene büyük bir ödül tahsis eder.
Şeyh Abdusselam bu sırada Sımail Ağayê Şıkaki’yi ziyaret eder ve ikisi birlikte Tiflis’e giderler ve orada, Osmanlı egemenliğinden kurtulmak için mücadele veren Kürtleri destekleme vaadinde bulunan Rus Çarı’nın temsilcisiyle görüşürler. Geri dönüş yolunda, Salmast’da Sımail Ağayê Şıkaki’den ayrıldıktan sonra Gıngeçin köyünden geçer. Köyün sahibi Sofi Abdullah, kendisine misafir olması için ısrar eder. O da daveti kabul eder ve ona misafir olur. Şeyh uyuduğu sırada, Sofi ihanet ederek Şeyh Abdusselam’ı ve üç korumasını yakalar ve Sîro denilen yerde Türklere teslim eder. Sofi bu ihanetinin ödülünü de alır. Şeyh Musul’a nakledilir. Süleyman Nazif’in gerçekleştirdiği göstermelik bir yargılamadan sonra onun ve korumalarının idamına karar verilir ve karar 14.12.1914 tarihinde infaz edilir. Ancak bu tarih kesin değildir. Başka bir söylentiye göre Şeyh Ocak 1915′te idam edilmiştir. Şeyh Abdusselam’ın şehit edilmesiyle Kürtler büyük bir önderlerini kaybettiler. Eğer Şeyh I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yaşasaydı, Kürtlerin bu günkünden farklı bir durumda olacakları kuşkusuzdur.
…
Memed Konuk / kovarabir.com