Ankara’daki fırrtınanın kolayca bitmeyeceği az çok tahmin ediliyordu. Ama galiba yerel seçim tarihi yaklaştıkça, tarafların üslup sınırlarını daha fazla zorlayacağı bir gerilime şahit olacağız
Türkiye’de yıllardır muhalif siaysetçiler, gazeteciler, sendikacılar hukuksuz biçimde dinlenmekte ve binlerce insan bu gerekçelerle cezaevinde tutulmaktadır. En meşru etkinliklerin planlanmasına yönelik telefon konuşmalarının bile suç unsuru sayılarak seçilmiş belediye başkanlarını tutuklayıp cezaevlerine sokanların şimdi telefon dinlemelerinden duydukları rahatsızlığı dillendirmesi dikkat çekicidir. Hala devam eden bu baskıcı uygulamanın mağdurlarına kulaklarını tıkayan başbakanın şimdi ortaya koyduğu tepki demokrasi mücadelesi değil iktidarını devam ettirmeye yönelik son çırpınışlardır.
Yaşanan bir sistem krizidir. Hukuku kendi iktidarını pekiştirmek için araçsallaştıran iktidarların ülkeyi getirdiği nokta ortadadır. Yargı üzerinde baskı kurarak, internete yönelik yasaklamalar getirerek bu çöküşü durdurmak mümkün olmayacaktır.
Devlet gücünü kullanan hertürlü çeteci zihniyete karşı tavır koyanlar bugün de hem hukuk dışı dinlemelerle şantaj siyaseti yürütülmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etmeli ama aynı zamanda yolsuzluk iddialarının acilen ve etkin biçimde soruşturulması için toplumsal baskı oluşturmalıdır.
Hiç bir gerekçe yolsuzluk batağına bulaşmış bir siyasetin korunması ve kollanmasını meşrulaştıramaz. Demokrasiyi savunmanın önemli şartlarından birisi de yolsuzluklara karşı çıkmaktır. Siyasetin hem merkezi yönetimde hem yerel yönetimlerde haksız kazanç elde etme aracına dönüştüğü ülkemizde gerçek bir demokrasiyi inşa etmenin ilk adımı siyasetin finansmanı ile ilgili güçlü bir hesap verme mekanizmasının kurulmasından geçmektedir.
Yerel seçimlerin artık sadece yerel siyaset günemi ile şekillenmeyeceği, aynı zamanda ülke gündemindeki yolsuzluk ve hukuksuzluğa yönelik bir referandum boyutuna taşınacağı açıktır. Türkiye siyasetine egemen olan yozlaşma, kokuşma ve iktidar mücadelesine karşı bir toplumsal muhalefet alternatifi inşa etmek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ekmeği ve özgürlükleri çalınan tüm kesimlerle elele verilmeli ve ortak mücadele zeminlerinin güçlendirilmesine öncelik verilmelidir.
30 Mart seçimleri bu açıdan tarihi bir fırsat sunmaktadır. Ehven-i şer anlayışıbu nedenle acilen terkedilmeli ve gerçek, kalıcı vir alternatifin önü açılmalıdır.