Bilmezdik sözcüklerin bu kadar kifayetsiz olduğunu, sözlüklerin kısa aralıklarla güncellenmesi gerektiğini. Kelimelerin anlamları zaman içinde değişir. Lakin zamanın kara delikler tarafından yutulmasından mıdır bilinmez, günümüzde bu değişim hız kazanmış durumda. Çok değil bundan beş ya da on yıl önce belirli bir anlama gelen kelimelerin/kavramların içi ve altı, sürece göre ya anlamını yitiriyor ya da gerçekte ne olduğunu anlamayı güçleştirecek yeni anlamlar yahut çağrışımlar ediniyor. Bu sözcükler aynı zamanda birilerini tarif etmek, etiketlemek için kullanılıyorsa, siyaseti ve toplumsal hayatı da etkiliyor. Şimdilik şu dört kelimeye, daha doğrusu “etiket”e bakmakla yetinelim…
ERGENEKON/ERGENEKONCU: Bu kelime, bundan sadece beş yıl önce, seçilmiş hükümetlerle sorunlu, çünkü milletin tercih ve değerlerine muhalefet etmeye ant içmiş, katı laikçi, dindarları, Kürtleri ve gayrimüslim azınlıkları sadece hizmetçi olarak görmek isteyen, bu yolda eline silah alan ya da silah alanlar lehine propaganda faaliyeti yürüten, toplumu terörize etmekten çekinmeyen yasadışı bir profili anlatırdı. Bir zamanlar Muzaffer Tekin, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Levent Ersöz gibi kimseler için kullanılan bir sözcüktü. Giderek suç işlemese bile demokrasiye karşı cumhuriyeti koruma ve önemseme yönündeki her eğilim sahibine “Ergenekoncu” denmeye başlandı. Artık, büyük küresel güçlerin güncellenen emperyal eğilimlerine karşı gösterilen reflekse, ülkeye yabancı sermaye girmesine ve özelleştirmelere yönelik eleştiri sahiplerine de ama fısıltıyla, ama açıktan “Ergenekoncu” denilebiliyor. Denk gelirseniz şaşırmayın, önce konuyu değiştirin, sonra hızla topuklayın.
ULUSALCILIK/ULUSALCI: Çok değil daha beş yıl önce, “Ergenekoncu” olarak nitelendirilmesine çeyrek kalmış kişiler için kullanılan bir kavramdı. Her ulusalcı Ergenekoncu olacak diye bir şey yoktu ama her Ergenekoncu mutlak surette ulusalcıydı. Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’ün hem ulusalcı hem Ergenekoncu olarak nitelendirilmesi, ama Mümtaz Soysal’ın sadece ulusalcı olması gibi. Şimdi ise bu tanım, İslamcı ve millici olduğu için direkt Ergenekoncu diye itham edilemeyecek kişiler için de kullanılabiliyor. Söz gelimi serbest piyasayı da imkansızlaştıran kapitalizm, dünya sistemine entegre olma adı verilen şey hakkında olumsuz hisler besleyen ama geçmişleri itibarıyla askerden, ordudan, rektörden çok çekmiş bir muhafazakâr/mütedeyyin kişiye Ergenekoncu derse geri zekâlı durumuna düşecek olanlar, bu kişilere Müslüman ulusalcı, İslamcı Kemalist diyerek kendi müphem hallerini temize çekiyorlar.
KEMALİZM/KEMALİST: 1) Faaliyete geçerse önce ulusalcı, sonra Ergenekoncu olarak etiketlenme potansiyeli olanların, kendi halinde yaşayıp sosyal taban arayışına girmeyen formuna deniyor. 2) Bugünlerde AK Parti’ye yakıştırılmakta olan sıfat. AK Partinin merkeze yakınlaşmasını, askeriye ve bürokrasiyle girdiği uyumlu çalışma ilişkisini tarif etmek için kullanılıyor.
CEMAAT/CEMAATÇİ/CEMAATE YAKIN: Çok değil daha on-on beş yıl önce “cemaat” denildiğinde İskenderpaşa Cemaati’nden İsmailağa Cemaati’ne, Haydar Baş’ından Süleymancı’sına kadar onlarca cemaat gelirdi akla. Şimdi cemaat deyince tek akla gelen Fethullah Gülen Cemaati. İronik bir biçimde Gülen Cemaati hem bütün bu alanı neredeyse tek başına kapladı, hem de bunu “cemaat” olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşerek yaptı. Hizmet ve dayanışma anlayışıyla etki alanını ve sempatizan kitlesini öylesine genişletti ki, mütedeyyin grupların sosyal taleplerini temsil eden bir sosyal yapı olmaktan da çıkarak, iç ve dış politika alanındaki siyasi taleplerin taşıyıcı yerel iktidar üzerinde hatırı sayılır bir baskı grubu haline getiriyor. “Cemaat” kelimesini, artık dar anlamda bir karar mekanizmasını kastederek kullanmış bile olsanız, oldukça geniş bir network’ü, uluslararası ayaklar üzerinde yükselen bir cemiyeti ifade etmeye yetmiyor. Dolayısıyla bu sözcük de tarif etmeye yeltendiği şeyi anlatmaktan uzağa düşmüş tanımlar listesinde kendisine bir yer bulmuş oluyor.
* * *
Pazar günü devam edeceğim.
HT