Daha önce bölgedeki çocuklar üzerine çalışmalar yapan Psikiyatr Dr. Ayla Yazıcı, “Hendekler yeni kuşağın işi. Bu ortamda yetişen son kuşak sadece şiddet görüyor. Bizim kuşağımızdaki Kürtler Türkiye’yi kendilerini sevmeyen bir baba algılıyordu; yeni gelenler ise tamamen başka bir aile, belki düşman olarak algılıyor” diyor.
2010 yılında Hakkari’ye giden, ve o dönem “taş atan çocuklar” olarak anılan gösterici çocuklarla ilgili saha çalışması yapan Psikanalist ve Psikiyatr Dr. Ayla Yazıcı, çatışma bölgelerindeki çocukların iç dünyasında şiddetin ve ölümün önemli yer edinmesinin büyük olasılık olduğunu söylüyor. Yazıcı’ya göre, “Yaşam güvenliği olmadan hiçbir şey yapılamaz” ama bölgedeki çatışmalı ortam sona erince bu çocuklara yönelik bir “rehabilitasyon çalışması yapmak şart”.
NeoTempo.com portalından Burak Tatari’ye konuşan Dr. Ayla Yazıcı, operasyonlar öncesi ilçeleri terk eden öğretmenlerin çocuklar üzerinde bir hayal kırıklığı yaratmış olmasının kaçınılmaz olduğunu da söyleyerek ekliyor: “Ama emin olun, çocuklar erken bağışlar.”
Dr. Ayla Yazıcı’nın Burak Tatari’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Sur ve Cizre gibi çatışma bölgelerinde yaşayan çocukların psikolojilerini nasıl tarif edersiniz?
Bu gibi çatışma bölgelerinde, insanlar kendilerini güvende hissetmez. Tekinsiz bir yaşam içinde korku duyarlar. Bir gün sonrasını planlayamadığınızı düşünün. Anne ve babanın kendi hayatından emin olmadığı ortamda büyüyen çocukların çoğunun ne yazık ki bir obje olarak algılanma olasılığı yüksek. Hakkari’de bir kadının söylediği söz her şeyi anlatıyor: “Bir Kürt ölsün ben beş tane doğururum.” O ortamda sadece Kürt ve erkek olmanız önem taşıyor. Bireysel kimliğinizden çıkıp bir gruba ait nesne oluyorsunuz. Size ait özellikleriniz, giyiminiz, duygularınız, huylarınız değersiz hale geliyor.
İÇ DÜNYALARINDA ÖLÜM VAR
Bu çocuklara rehabilitasyon yapılmalı mı?
Yaşam güvenliği olmadan hiçbir şey yapılamaz. Ancak çatışma ortamı aşılınca rehabilitasyon şart. Bu yasları halletmeden olmaz. Hiçbir toplum bu haldeyken yaratıcı sürece geçemez, bireyselleşemez. Hayata devam edemez. Hakkari’de çocukların yol kenarında ölümü göze alarak oyun oynadıklarını görmüştüm. Bu, ölümle oyundu. Böyle ortamlarda büyüyen çocukların iç dünyasında şiddetin ve ölümün önemli yer edinmesi büyük olasılık. Bu kadar içselleşen bir duygunun onarılması kolay değil. Bu tip ortamlarda büyüyen çocuklar için bu nedenle ölüm kararı vermek, intihar bombacılığı zor değil. Yaşam yerine onurlu ölüm özdeşleşilen kavramlar haline gelebiliyor.
Şiddet ortamında büyüyen çocuk, şiddete meyilli olur mu?
Bu tek belirleyici değil. Bir çocuk için büyüdüğü ortamdaki her şey çok önemli. Önce annesi, babası, içinde bulunduğu çevre… Şiddet içinde büyüyen çocuğun buna aşinalığı, İstanbul’da daha korunaklı ortamda büyüyen çocukla aynı olmaz tabii. Konuştuğum ve sonra raporladığım taş atan çocuklar polisle canlı bir oyun oynuyorlardı. Evdeki anne-babanın yas içinde ruhları o denli ölmüştü ki çocukların hayatlarındaki tek canlılık polisle yaptıkları ‘oyun’ olmuştu. Çocuklar, ruhsal hayata devam etmesi için gerek duydukları beslenmeyi şiddetli bir ilişki biçiminden sağlıyorlardı. Güvenli bir hayatı olmayan, çok kısıtlı seçeneklere sahip çocukların oyunları da yine ölümle hayat arasında oluyor.
BU ÇOCUKLAR, GELECEKTE BARIŞA YANAŞIR MI?
Şerafettin Elçi, Kürt sorunuyla ilgili “Bizler konuşabileceğiniz son nesiliz” demişti. Bu söze katılır mısınız?
Biz de bölgeden dönünce bu görüşe varmıştık. O dönemde kepenklerin kapatılması ve toplu cenaze törenleri vardı. Bunlar grup kimliğine yönelik eylemler. Birey olarak var olmadığınızda grup kimliğinize sığınırsınız. Hendekler ise yeni kuşağın işi. Biz Hakkari’ye gittiğimizde hendek kazma yoktu pek. Bu ortamda yetişen son kuşak sadece şiddet görüyor. Oysa bizim kuşağımız Kürtler Türkiye’yi baba, kendilerini babanın sevmediği çocuk olarak algılıyordu diyebiliriz. Yeni gelenler ise tamamen başka bir aile, belki düşman olarak algılıyor. Orada çalışan birkaç psikiyatr arkadaşımla konuştum. Sanıyorum ki bunların anlamı bağları iyice koparmak, köprüyü ortadan kaldırmak. Türkiye ile aradaki bağı öldürücü bulduklarını seziyorum. Hendekler bu bağı koparmayı sembolize ediyor olabilir. Ama yeni bir çalışma yapıp görmek gerekir bunu söyleyebilmek için.
“ÇOCUK, PKK’YI İDEALİZE EDEBİLİR”
Kobani’de yaşananların çocuklara kahramanlık hikâyesi olarak yansıması onları nasıl etkilemiş olabilir?
Güneydoğu’da çatışmalar 40 yıla yaklaştı. Bu denli acı içinde büyüyen çocukların birileriyle özdeşim yapma ihtiyaçları var. Bu çocukların babalarını düşünün. Acı içinde, ağlayan, yaslı biri… O zaman babanızı idealize edip hayran olamazsınız. Eğer dışarıdaki polis çok güçlüyse, babanızı eziyorsa, baba gibi olmamak için, ondan daha kuvvetli biri olarak gördüğü polisin şiddetini çocuk alıp idealize edebilir. O zaman çocuk, dağ kadrolarını, PKK’yı idealize edebilir.
Kenti terk eden öğretmenler çocuklarda hayal kırıklığı yaratmış mıdır?
Yaratmıştır tabii. Aile dışında tanışılan ilk nesneler olan öğretmenlerin, onları terk ettiği duygusu herhalde bu çocuklara bir kez daha yas yaşatmıştır. Ama emin olun, çocuklar erken bağışlar.
“DELİLİK HALİ”
Ülkenin batısında yaşayanlar çatışmalardan nasıl etkileniyor?
Türkiye, yıllardır süren Kürt çatışmasının bedelini çok ağır ödüyor. Şu an ülke en geri psikolojik hal olan paranoidşizoid halde. Birbirimize şüpheyle bakıyoruz. Kalabalık yerlerden belki bomba patlar diye uzak duruyoruz. Bireysel kimlikler kaybolmaya başlıyor. Grup aidiyeti artıyor. Etnik kimlikler önem kazanmaya başlıyor. Toplum gerilediği için bölünüyor. Örneğin, bir imza atmak veya atmamak, bir konuşma yapmak, belli grubun içinde veya dışında olmanızı belirler hale gelebiliyor. Bu delilik hali. Yanlış anlaşılmasın ama psikolojide Paranoid olarak adlandırdığımız hal. Böyle ortamlar saldırganlık dürtüsünü öne çıkarıyor. Algılarımız sadece siyah ve beyaz olmaya başlıyor. Böyle gerilemeli gruplar karizmatik lidere ihtiyaç duyar. Düşünmeyi, anlamayı ve eylem yapmayı lidere bırakır ve onunla özdeşleşir. Bu, bireyselliği yitirme hali. Yani Kürt grupları için söylediğimiz şey şimdi bütün Türkiye toplumunun hali oldu.