L. Doğan Tılıç
Deprem sürecinde yaptıklarıyla yalnızca Hatay halkının değil, hepimizin gönlünde özel bir yer edinen Gökhan Zan, TİP’in Hatay Belediye Başkan Adayı oldu.
Ona karşı ne kadar ilgi varsa CHP’nin adaylığını açıkladığı L. Savaş’a da o kadar tepki var. Yerel siyaseti, toplumsal yapıyı çok iyi bilen Hataylı iş insanı bir dostun anlattığına göre, CHP’ye karşı da “Oy vermeyeceğiz” tepkisi var ve “CHP, zaten kaybedeceği seçimi Savaş’la kaybedip ondan böylece kurtulmayı düşünmüş olabilir!”
Öyle mi düşündüler bilemiyorum, ama Zan’ın adaylığının CHP’nin tekrar tekrar düşünmesine ve galiba yeni gelişmelere yol açacağını görebiliyorum. Adaylık ilanı sırasında, “CHP Lütfü Savaş’ı değiştirse adayınızı geri çeker misiniz?” sorusuna verilen yanıtlar açıkça buna işaret ediyor: Hatadan dönülürse üzerimize düşeni yaparız!
Umarım hatadan dönülür ve dilerim Hatay halkının ortak adayı olarak sol parti ve gruplar bir isim üzerinde anlaşabilir!
Hâlâ olabilir ve başlıktaki “yapamadıklarımız” solun bunu bugüne kadar yapamamış olmasıyla ilgili.
Tam da Gezi’de, Gezi Parkı’nın merdivenlerinde olduğu gibi, depremin enkazları arasından da bir başka hayatın mümkün olduğu inancını yeşerten dayanışmanın yükseldiğini görmüştük. İnsanların “ben”liklerinden vazgeçip “biz” için çırpınışlarına tanık olmuştuk.
Seçim gündeme geldiğinde de ilk akla gelen “biz” diyen bu dayanışmanın Hatay’da somut bir sol iş birliğine, ortak aday çıkarma çalışmasına dönüşmesiydi.
Hatay büyükşehir için CHP’nin de dâhil olduğu bir sol ittifak, Arsuz, Samandağ, Defne’de sosyalist bir ittifak başarılı olabilirdi. Yaz aylarından itibaren konuşmalar, görüşmeler, toplantılar oldu. Sonra ne olduysa bir parti, ardından bir başka parti kendi adayını çıkarmak için bu süreçlerden ayrıldı.
Burada şunun altını çizmek istiyorum: Söylediklerimin hedefi kesinlikle sol/sosyalist parti veya gruplardan biri değil! Ya da şöyle söyleyeyim, söylediklerimin hedefi sol/sosyalist parti veya grupların tümü!
Sosyalizmin sıfatlarından biri de “bilimsel” olmasıdır. Siyaset bilimi ve tarih, sağ hareketlerin yükseldiği ve otoriter liderlerin dünyanın pek çok yerinde iktidar olduğu zamanımızda, solun ve sosyalistlerin ancak birlikte buna dur diyebileceklerini ve ancak birlikte sosyalizmi bir alternatif olarak kitlelerin gündemine sokabileceklerini göstermesine karşın, bunu bir türlü beceremiyorlar!
Parti ya da örgüt ismi önemli değil. Önemli değil, çünkü yüzünü sola/sosyalistlere dönebilecek kesimler o isimlere hiç takılmadan, kendi dışlarındaki tehlikeye karşı birleşemeyip birbirleriyle rekabet eden, kurumsal ve kişisel egolarını yarıştıran bir topluluk görüyor.
Böyle görüldüğü sürece de solun ve sosyalistlerin toplumsallaşarak yükselen sağ dalgaya ve her gün kendini biraz daha tahkim eden otoriter rejime dur demesi zor. Sürekli tartışıp sola çağırdığı CHP’nin yönünü değiştirmesi de…
Şu seçim öncesinde bir gözü solda/sosyalistlerde olan kitlelerin özlemleri o kadar net ki:
– Öncelikle tek adam rejimini geriletme sorumluluğuyla davranmaları.
– Sonra, solun/sosyalistlerin yönetebildiklerini kanıtlayacakları daha fazla belediye olsun diye ortak adaylar çıkarabilmeleri.
– Nihayet, egolarını aşıp ve kendi aralarında yarışı bırakarak, bir sosyalist adayın kazanma olasılığının olduğu her yerde “ben” duygusuna yenilmeden onu desteklemeleri.
Sürekli kendini tekrarlamanın iticiliğini göze alarak, bir kez daha sorayım. Felaket anlarında gösterdiğimiz dayanışmayı daha iyi bir gelecek için politik bir forma büründürebilmek ve “ben” hırsından arınıp “biz” olarak yürüyebilmek için daha ne kadar felaket yaşamak gerekir ki?