Cuma günü yazdığım (“İnsan memeli bir hayvan mıdır?” başlıklı) yazının sonunu kadın ve erkeğin birbirine ve topluma karşı olan sorumluluklarını, cinsiyetlerine hamledilmiş bir fıtrat tarifi üzerinden bölüştürmenin yanlış olacağını belirterek bitirmiştim. Kadın ve erkek için ayrı ayrı ama tek bir fıtrat tarifi yapıp, bu fıtrata göre yaşamaları gerektiğini dayatma tavrı, kimin kafasına estiği bilinmeyen ölçülerde bir yatak yapıp o yatağa kısa geleni sündürüp uzatmaya, uzun geleni ise bacaklarından kesip eksilterek kısaltmaya benzer.
Toplumsal nizam adına yapılacak bu işlemin tek bir tarifi vardır: Zulüm. Şimdilerde moda olan “Kadınlar çalışma hayatına girdikçe erkekleşiyor, çalışma hayatı kadının fıtratını bozuyor, artık eşlerine itaat etmiyorlar” sakızı çiğnenmeye başlamadan yüzlerce yıl önce de erkekler eşlerinin inatçılığından, dik kafalılığından şikâyet ederlerdi. Kocalarının “sorumsuzluğundan”, “pasifliğinden”, “bir baltaya sap olamamasından” müşteki olan kadın sayısı da hiç az değildi. Çünkü dört başı mamur üzerinde mutabakata varılmış tek bir “kadın fıtratı” ya da “erkek fıtratı” diye bir şey yok ki bozulması söz konusu olsun! Sanayi, endüstri ya da bilişim toplumu olmazdan, kadınlar çalışma hayatına girmezden çok önce de kadınlar kocalarına rağmen inisiyatif alabiliyor, erkekler de iş hayatında mücadeleci tavır almaktan kaçınabiliyordu. Bu durum değişmedi ve değişmeyecek.
Ve hiçbir zaman bunun sonuçlarının ille de kötü olduğu kanıtlanamayacak. Kadın, doğurabilme yetisine sahip ve “güvenlik” ihtiyacı daha baskın. Erkek de mücadele ve rekabet edebilme gibi konularda daha donanımlı ve “zafer” ihtiyacı daha baskın. Bunları veri kabul ettiğimizde iki cins arasındaki bazı farkları anlayabilir, bu farklara uygun düzenlemeler yapabiliriz. Ama, hepsi o kadar. Bu farklar insan dediğimiz hakikati çözmeyi sağlamayacağı gibi iki cins arasına mutlak surette hiyerarşik ilişki örüntüleri serpiştirmeyi mazur kılmaz. Cinsiyet kimlik gelişiminde, insanın ontolojik algısında da önemli oranda belirleyicidir.
Ama yaratılış gayemizin kodlarını barındıran fıtrat, kadın olmaya ve erkek olmaya indirgenemez. İslam inanışına göre “insan”, Allah’ın isimlerinin tecelligâhıdır. Ne akaid, ne kelam, ne tasavvuf ne de İslam felsefesi bu tecelligâhın taşıdığı cinsel organla ilgilenmemiştir. Yaratılış gayemizi anlamak, hangi esmaya muhataplık ettiğimizi kavramamızla mümkündür. Mizaç burada devreye girer. Doğarken yanımızda getirdiğimiz karakter ve kişilik özellikleri; hem Allah’ın hangi isminin bizde tecelli ettiğini anlamamızda önemli rol oynar, hem de neyle baş etmek zorunda olduğumuzu, imtihanımızın ve tekâmül seyrimizin yönünü belirler. Hangi esmanın aynasısın? El Halim, El Celal, El Cemil, El Alîm, El Latîf, El Malik’ül Mülk, El Mecîd, Eş Şehid, El Hasîb, El Muîz, Er Râfi veya diğerleri? Kulluk esası bu cihete bakar, “Kendini bilmeyen Rabb’ini bilemez” özlü sözünün işaret ettiği hakikat budur. Varlığımızda tecelli eden isimle imtihan oluruz, tekâmül edeceksek öyle tekâmül ederiz.
Kadın ya da erkek olarak yaratılmış olma imkânları ve sınırlılıkları hakkında bir şey söyler ama imtihanın ana teması, Allah’ın hangi isminin/isimlerinin kimde yansıyacağı, onların kadın ya da erkek olmalarıyla ilgili değildir. Kadın ya da erkek içine doğdukları şartların ve kültürün tesirleriyle yol alırlarken mizaçlarına, yani sermayelerine, İslam akaidine doğru istikamet kazandırmaya çalışırlar. Hayat içinde daha girişken ya da daha melankolik olup olmayacakları, daha otoriter mi teslimiyetçi mi olacakları, halim selim mi, yoksa mücadeleci ve iddialı mı olacakları kadın ya da erkek olmalarından çok hayatta karşılaştıkları olaylara mizaçları üzerinden verecekleri cevapla ilgilidir.
Fıtrat mazeret gösterilerek kadınların ve erkeklerin tek bir rol modeline, tek bir görevyükümlülükler zincirine mahkûm edilmesini, tek tip kadın ya da erkek modeli ihdas etme girişimlerini, Allah’ın insanı yaratma gayesiyle çelişen bir tutum olarak görüyorum. “Kadın annedir, çocuk bakar, ötesi sapmadır” ya da “Erkek güçlüdür, otoritedir, ötesi sapmadır” dediğiniz anda insanın önce kendisini, sonra Rabb’ini bilmesi için alacağı yolun önünü kesmiş olursunuz.
HT