Bu hafta içinde Marksist, mealci, meşveret grubu Nurcusu, Yeni Asya grubu Nurcusu, sosyalist, Millî Görüşçü, Türk milliyetçisi, Nakşî, Kürt milliyetçisi, Rufâî, Kemalist gibi çevre ve kültürlerden gelen ancak uzun sorgulamalar ve tecrübeler sonucunda mahallesini eleştiri süzgecinden geçirerek militanca savunma aşamasından sağduyuya geçmiş olan ama kafasına uygun yeni bir platform da bulamayan dostlarımla entelektüel bir sohbetin içinde en yaşamsal sorunun yanıtını aradık.
Sorumuz, “Ne olacağız, nasıl yapacağız, bu gidişâta nasıl dur diyeceğiz, teori ve pratiğimizi neyin üstünde inşâ edeceğiz; evrensel salât projesi mümkün mü?” sorularına yanıtlar aradık. Katılımcıların epey mürekkep yalaması ve eski yoldaşlık süreçlerinde bedel ödemiş bireyler olmasının etkisiyle de herkes bir an önce bir şeyler yapılmasını istiyor, Türkiye’den doğup dünyaya yayılacak bir düşünce ve eylem hareketi oluşturma ideali taşıyordu. Bu sebeple tez, antitez, analiz, sentez ve deneyimler üzerinden statükolar ile sözde karizmatik liderleri süzgeçten geçirerek entelijansiyaya[1] yakışır eleştiriler ortaya koyduk. Herkes kendi deneyim ve okumalarından hareketle ne tür bir senteze ulaşılacağı ve nasıl bir yöntem izleneceği konusunda tezler ortaya attı. Bu zeminde ben de Türkiye, Türk cumhuriyetleri, Kıbrıs, İran, Pakistan, Filistin, İsrail ve Arap yarımadası okumalarım ve deneyimlerim üzerinden tezimi somutlaştırmaya çalışırken gerçekçi bir çözümü İDAH diye kısalttığım bir kavram üzerinden şunları söyledim:
İdah, “alçak gönüllü olmak, büyüklenmemek, isterken karşıdakini aşağılayan ve kendini üstün gören bir dil kullanmadan istemek, üstün değerlere boyun eğmek.” demektir.[2] Sözcüğün anlamını pek beğendim. Ancak bunu İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket’in kısaltması (İDAH) yaptığımızda da güzel bir kısaltma oluyor. Tartışma ortamında değerli emekçi yoldaşlarıma uzun süredir yazdığım ve savunduğum yazılarımın İDAH’ın çerçevesini oluşturduğunu belirtmek isterim. Zira adilmedya sitesinde yazdıklarım nerden başlamam ve nasıl başlamam konusunda tezler içeren yazılardır. Türkiye toplumundaki yaygın dînî uygulama, inanış ve kabuller hakkında farklı, sorgulayıcı, eleyici, hesaplaşan ve öze dönüşçü bakışlar sunmayı amaçlayan yazılarım; ameliyat gerektiren bir durumun ilaçla çözülmeyeceği koşullarda insanlar ve iktidârları[3] rahatsız eden bir dille ortaya çıkmak gerektiğini göstermiştir.
Bir toplumda duygular küllenmiş, vicdanlar susmuş ve beyinler düşünmeyi terk etmişse uyandırmayı nasihat veya politik taraftarlık üzerinden başlatmak abesle iştigaldir. Üzerinde epey düşündükten sonra kaleme aldığım yazılar hangi mezhep, tarîkât, cemaatten; hangi ideoloji,[4] inançsızlık ve bakış açısından olursa olsun herkese seslenen bir itiraz dili olmakta; ezber ve tekrara düşmeden, ihyâ[5] derdi gütmeden, tamamen inşâ[6] peşinde koşan bir içerik taşımaktadır. Bu nedenle bir yerden başlayacaksak hastalığın kaynağı olan yeri ameliyat etmekle başlayacız, ameliyatın acısını topluma hissettireceğiz, ameliyattan sonra pansuman ve ilaç tedavisine geçeceğiz.
“Zaman iman kurtarma zamanıdır.” diye yola çıkıp İslâm devrimini dar bir alana sıkıştırmasının yanında muktedirlerin eteklerini öperek servet ve konfor devşiren hareketler, “Kur’ân öğretiyoruz.” diyerek Kur’ânsız ve mezhepçi bir dindârlığın taşıyıcılığını yapan tarîkatımsı cemaatler yanında şalvar, sakal ve çarşafı İslâm zannederek dar ve zorba ideolojisini din diye satan, ancak dünyanın tüm nimetlerinden cömertçe yararlanan kesimler; ellerindeki politik, ekonomik, hukûksal ve dînî rantı kaybetmemek için devrimci, antikapitalist ve İslâmi bir sentez içeren harekete karşı tüm yalan, hile, siyasi güç ve hukûki entrikalarını kullanacaktır. Bu ortamda peygamberler gibi devrimci, devrimciler gibi örgütlü ve dimdik durarak tezleri savunmak, çağın gerektirdiği tüm meşrû ve legal alanları kullanmak[7] insanlığın büyük kurtuluşu için önemli bir adım olacaktır.
Sosyal, ekonomik, siyâsî ve etik bunalımların çözümünde Said Nursîcilik, Hasan el-Bennâcılık, Erbakancılık, Seyyid Kutupçuluk, İhvancılık, Mevdûdîcilik, Necip Fâzılcılık, Nakşîlik, Kâdirîlik gibi yollara gidenlerin bir çukurdan diğerine düşeceğine hiç şüphe yoktur. Bu topraklarda din kadîm bir iz bıraktığı için din alanında bir devrim inşâ etmeyen hiçbir çaba gerçekçi ve kalıcı bir dönüşüm sağlayamaz. Çünkü tüm yalan, sahte, savaş, intikam ve sömürü din üzerinden kurgulandığından en büyük istismar oyuncağı olan dinin elden gitmesini seküler veya dinci hiçbir egemen çevre istemez. Bu sebeple dinin gerçeğini veya gerçek dini ortaya koyarak devrimci dinamizm sergilemek büyük yürüyüşün en temel adımı olacaktır.
Tarih içinde gelenekçi, mezhepçi, tarîkâtçı ve cemaatçi gruplar tarafından baskılanmış; sapıklıkla suçlanmış, iktidâr gücüne dayanarak ezilmeye çalışılmış tüm devrimci İslâm düşüncesi yeniden hem dile getirilmeli hem de hayata geçirilmelidir. Ancak bunun karşısında feodal toplum ve feodal devlet düzeninden gelip feodaliteyi din sanan kesimler, askerî din-tarım[8] devirlerinin birey hakkı, düşünce özgürlüğü ve vicdân hürriyeti gibi kavramlara uzak duran uygulamalarını dindarlık olarak karşımıza çıkaracaktır. Böylesi bir ortamda Türkiye toplumuna özgürlük, eşitlik, barış ve adaletin güzelliği fiilen gösterilmesi halinde tüm baskıcı teoriler eylemsel bir sönümlemeye geçmeye başlar. Ancak bu aşamada teorik zemin Kur’ân merkezli ve Peygamber tecrübesi ile sosyalist deneyim üzerinden doldurulmaya devam etmelidir. Bu tip yöntem üzerinden yürütülecek ilkeli pratikler, çözümsüzlükten bıkmış ön yargısız kalabalıkların vicdânında yer bulacak ve kuru kalabalıkları örgütlü ve bilinçli topluma dönüştrecektir.
İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket (İDAH) dîni kinden, dindârı kindârdan, İslâm’ı siyâset baronlarından ve Kur’ân’ı abdestli kapitalistlerin[9] ayakçısı olmaktan kurtaracak hareketin adı olacaktır. Çünkü İDAH’ın temel yöntemi ana kaynaklara yeniden dönerek eleştirel okumalar yapmak ve insanlığın tüm deneyimlerinden yararlanmak olacaktır. Eleştirel okumalar, her metni kendi tarihsel süreci içinde ele alırken “Kim, neyi, niçin, ne zaman, nerede ve nasıl söyledi; din neyin kaldıracı,[10] kimin aracı yapıldı?” gibi can alıcı sorularla işe başlayacaktır.
İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket’in (İDAH) temel sorgulaması kendini dindâr veya Müslüman olarak kodlayan herkese “Geçmişin din kültürü ile şimdinin hayat gerçeği arasındaki bin dört yüz yıllık yaşanmışlık ortadayken güncel gerçeklik ile Kur’ân’ın hem tarihsel hem evrensel söylemi arasındaki ilişki yeniden ve hangi bağlamda kurulmalı?” sorusunu sordurmaktır. Bu nedenle tarihin bize bıraktığı problemleri halı altına süpüren gelenekçi, mezhepçi, kutsal devletçi, atalara tapıcı (ecdatçı) muhâfazakârlığa karşı dipten gelen, sorgulayan, alternatif bilgi ve proje üreten, koletif eylemler ortaya koyan, eleştirel ve analitik düşünen bir harekete ihtiyaç var. İşte buna İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket (İDAH) diyeceğiz.
Günümüz dünyasında geleneksel ve devlet elinde kurumsallaşmış dîne ait dil, kültür, içerik ve yaşam önerileri hayatın içinde karşılık bulmamaktadır. Bu durum tüm dînî tarihsel birikime karşı toptancı yaklaşıma neden oluyor, öze dönüşün kapılarını kapatıyor, geleneğin hesaba çekilmesini engelliyor, resmî ve sözde sivil dînî hareketleri hem pratikleri hem de zihniyetleri bakımından elekten geçirmeyi engelliyor. Bahsi geçen handikaplara[11] rağmen İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket (İDAH), milliyetçilik ve mezhepçilik üzerinden kurgulanmış muhafazakâr dindarlığın uyuşturucu tezlerine karşı en büyük devrimci çıkış olacaktır.
Antropoloji,[12] arkeoloji, sosyoloji, psikoloji, belağat (retorik), İslâm’ın ilk döneminin dilini doğru tespit eden lugatlar, karşılaştırmalı dinler tarihi okumaları yanında 1.400 yıl öncesinin yöresel, bölgesel ve küresel gerçekliğini dikkate alan bir tarihsellik içinde yazılmış bir Kur’ân çevirisi ortaya koymak İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket’in (İDAH) en temel görevi olacaktır. Çünkü İslâm demek Kur’ân demek olduğundan mezhepçi, tarîkâtçı, cemaatçi eğilimlere göre yapılmış tercümeler yerine metni kendi tarihsel koşullarında maksadına uygun biçimde Türkçeye çevirmek bir zorunluluktur. Çünkü tüm savunmaların alt yapısında ve eleştirel düşüncenin temelinde Kur’ân’ın maksatlarına uygun bakış açısı ve Kur’ân çevirisi yatacaktır. Aksi takdirde Anadolu Müslümanlarında ve Anadolunun farklı dinlere mensup halklarında karşılık bulamayan nice güzel tezler entelektüel bir heyecan ve kuru bir iddiâdan öteye geçemeyecektir. Kur’ânla doğrudan veya dolaylı biçimde delillendirilemeyen bir düşünce, kendini İslâmla ilişkilendiren en bilgisiz insanda bile prematüre[13] doğan bir bebek gibidir. Bu nedenle İDAH’ın tezlerinin zamanın çarkları arasında ezilmesini önlemek, sözü suya yazmamak ve kelimeleri havaya çizmemek için tarihsel arka plânı dikkate alan bir Kur’ân tercümesi ortaya koymak İDAH yoldaşlarının boynunun borcudur.
İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket’in (İDAH) bayrağını adâlet, kıst, özgürlük, barış ve güven burçlarına dikmeyi kim istiyorsa bilsin ki bu yolun yoldaşları aynı merakı taşıyan bir Kur’ân öğrencisi olmayı, bilgi paydaşlığı yapmayı, asla geri durmamayı, çağın koşullarında Kur’ân ile sosyalizmi daha üst bir senteze ulaşarak aşmayı hedeflemek zorundadır. Zihni mezhep, tarîkât, cemaat, parti, dernek, vakıf, ocak, cemiyet, kültür evi, örgüt, lider, önder, teşkilât ve ideolojinin deli gömleğini giymemiş olan veya bulunduğu ortamın kasvetli çözümsüzlüğünden kurtulmak isteyen tüm barış yoldaşları Türkiye halkının gerçekliğiyle uyumlu bir alternatifin ancak İslamî devrimci sol yahut devrimci ve solcu İslâm sentezini barındıran İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket etrafında legalleşerek inşa edebileceğini bilmelidir.
İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket (İDAH), evrensel salât projesini ortaya koymaktadır. Salât; dayanışma, destekleşme, omuzdaşlık, sırt sırta vererek yükü kaldırmadır. Evrensel salât projesi; yeryüzünde insanların kimlik, renk, dil, din, mezhep, dinsizlik, mezhepsizlik ve yaşam tercihine bakmadan, çalınan hak ve özgürlüğü çalandan almak için ezilenle dayanışma içine girme; ezilene yardım ve destek sağlama, ezilenin onurlu ve insanca yaşamasına kapıları açmak için kapıları kırma teori ve pratiğidir. Bu bağlamda Hamas’ın İsrail baskını meselesi de bir turnusol kağıdıdır.[14]
Hamas’ın mazlum Filistin halkı adına yaptığı İsrail baskını sırasında sivil yerleri bombalaması, gezip eğlenen, durakta bekleyen, çalışan, eğitim gören, alışveriş yapan insanları öldürmesi; kadın bedenini çıplak teşhir etmesi, sivil binaları içindeki insanlar yaşarken yıkması Kur’ân ve vicdân elçisinin savaş etiğiyle asla uyuşmaz. Siyonist İsrail’in savaş politikalarının aynısını uygulayan bir yapı kim ve ne adına savaşırsa savaşsın yanlış yanlıştır. Hiçbir mazlum, zâlimleşerek, düşmanına benzeyerek, masum katliamı yaparak, kadın bedenini sergileyerek, cesetlere işkence ederek zulmü kaldıramaz, insan onurunu ayakaltına alarak ezilen halkına yardım edemez. Siyonist askerlerin Filistin halkına yaptığının benzerini İsrail’in sivillerine misilleme biçiminde yapmak siyonistelerin taklitçiliğidir. Kendini Muhammedî Müslüman olarak konumlandırarak savaşanlar Ali ve Ömer gibi savaşacaksa Ebû Süfyan ve Ebû Cehil gibi kavmiyetçi, cinsiyeçi, mülkiyetçi bir toplum düzeni ve ganimet hevesi için savaşmayacak; silah çekmeyene saldırmayacak; kadın, çocuk, bitki, ekin, mesken, namus, can, hayvan ve tapınakların güvencesi olacaktır. Saldırıyı düşmanın karargâhına, askerî kuvvet kaynaklarına, ekonomik güç merkezlerine, istihbârât yapılarına yapacaktır. Saldırırken bile asıl amacı öldürmek değil caydırmak olacaktır. Vicdân elçisi Muhammed’in katıldığı tüm savaşları inceleyenler onun savaş ortamında bile hayvan, bitki, orman ve insan hakları konusunda ne kadar titiz olduğunu görürler.
Hiçbir birey yakınları veya akrabalarının yaptığından sorumlu tutulamaz. Siyonist politikacılar, zalim askerler, acımasız polisler, ihaneti organize eden istihbârâtçılar ve faşist saldırganların cezası onların bebeklerine, eşlerine, hayvanlarına, çocuklarına, akrabalarına, tarlalarına, hastalarına, ihtiyarlarına, ormanlarına, anne babalarına ve hatta siyonizme karşı çıkan barışçı Yahûdîlere ödettirilemez.[15] “Ben paket plan yaparım, önüme geleni öldürürüm, kim olduğuna bakmam, savaşta her şeyi mübah sayarım.” diyen hareketler kendini Kur’ân ve Peygamber üstünden test etsin. Filistin ve İsrail halkının mazlûm ve mâsumlarının yanında dururken zulmeden devlet ve örgütlerin karşısında durmak İslâmî Devrimci Antikapitalist Hareket’in (İDAH) tevhîdî, insânî ve vicdânî duruşudur.[16]
___________________________________________________
[1] Entelijansiya: Politik ve kültürel etkinlikler içinde olan aydınlar topluluğu.
[2] Lugat-i Remzi, îdâh mad. (https://remzi.cagdassozluk.com/buyuk-osmanlica-sozluk)
[3] Politik, dînî, ekonomik, ideolojik, sendikal, derneksel, vakıfsal; illegal ve legal tüm iktidâr çevrelerini kastediyorum.
[4] İslamcılık, komünizm, sosyalizm, milliyetçilik/ulusalcılık, Kürtçülük, Türkçülük, Kemalizm, kapitalizm, liberalizm, federalizm, üniterizm gibi.
[5] İhyâ: Canlandırma, hayat verme. Etkisini kaybetmiş eski anlayış, yaşam biçimi ve kabulleri topluma yeniden kabul ettirme, uygulatma ve dayatma çabaları. (Gelenekçiliğin sonucudur.)
[6] İnşâ: Yapma, yapılanma, yapılandırma, yeniden yapma, aynı temel üzerinde veya yeni bir temel kazarak yeni bir yapı oluşturma çabaları. (Yenilikçiliğin sonucudur.)
[7] Vakıf, dernek, sendika, kültürevi, parti, platform, internet, spor, sanat, bilim, eğitim, basın, yayın, film, sinema, tiyatro, edebiyat gibi.
[8] Askerî din-tarım toplumu: Gücünü ordudan, toplum düzenini geleneksel mezhepçi din görüşünden ve ekonomisinin asıl gelirini tarımdan sağlayan toplum düzeni.
[9] Abdestli kapitalizm: Kapitalist temellere dayanan toplumsal ve iktisâdî düzeni geleneksel dindârlığın pratik ve tezleriyle benimseyip destekleme.
[10] Kaldıraç: Az bir güç harcayarak büyük bir yükü kaldırmaya yarayan sert çubuk.
[11] Handikap: Elverişsiz durum, engel.
[12] Antropo-loji: İnsan bilimi. İnsanın kökeni, evrimi, biyolojik özellikleri, sosyal ve kültürel değişim ve gelişim sürecini inceleyen bilim dalı.
[13] Pre-matüre: Olgunlaşmamış, vaktinden önce doğmuş/ortaya çıkmış, zamanından/mevsiminden önce çıkmış.
[14] Turnusol: Belirli likenlerden elde edilen bir boyadır. Bu boya filtre kâğıdına emdirilerek maddelerin asit düzeyini ölçmek için kullanılır. Asidik ve bazik ortamlarda renk değiştirir. Mecazi anlamda ise farklı gösterilen gerçek ve niyetlerin gerçek durumunu göstermek anlamında kullanılır.
[15] Fâtır, 18/Velâ teziru vâziratun vizra uhrâ ve in ted’u musgaletun ilâ himlihâ lâ-yuhmel min-hu şey’un velev kâne zâ gurbâ.
[16] bkz. Namık Kaya, Fetih Çarpıtması, 16 Mayıs 2023, www.adilmedya.com.