37 masum insanı aramızdan alan yüzden fazla insanımızın yaralanmasına yol açan önceki gün Ankara’da yapılan terörist saldırı, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok çeşitli çevreler tarafından lanetleniyor. Ancak önceki gün akşam saatlerinde Ankara-Kızılay’da bomba yüklü araçla yapılan saldırının yarattığı ağır havayı ne lanetleme açıklamaları ne de alınan önlemler üstüne yapılan tartışmalar hafifletiyor.
Olayın üstündeki “haber yasağı”, Hükümet ve devletin yüksek makamlarının, önceki saldırılardaki hamaset yüklü açıklamalarını harfiyen yenilemesi, TV kanallarının gedikli “yorumcu”, “stratejist”, “terör uzman”larının en az yetkililer kadar “klişe” değerlendirmeler yapması ise bu ağır havayı daha da ağırlaştırıyor.
2013, 2014, 2015’TE OLMAYAN NEWROZ TEDİRGİNLİĞİ!
Bütün bu tartışmalarda söz döndürülüp dolaştırılıp “Baharda bölgede yapılacak yeni operasyonlar” ve “PKK’nin saldırılarının artacağına” dair “istihbarat”a getiriliyor; Newroz’un yeni saldırıların vesilesi olacağına dair kehanetlerde bulunuluyor ve dolayısıyla “Newroz tedirginliği”nden söz ediliyor.
Ama bu değerlendirmeleri, her şeye bir kılıf bulma sanatına dönüştüren “stratejistler”, “terör uzmanları” ve siyaset erbabının gürültülü açıklamalarından arındırırsak karışımıza şöyle bir soru çıkıyor: 2015’in, 2014’ün, 2013’ün Newroz’u nasıl karşılanmıştı; bu ‘savaşsever’ siyasetçi ve stratejist takımı, o ‘eski’ Newrozlarda yapılan açıklamaları, Türk-Kürt kardeşliğinin büyümesi ve barış umuduyla nasıl heyecanla beklediklerini hatırlamıyorlar mı?
Evet, gerek siyaset erbabının gerekse “stratejist”, “terör uzmanı” namlı kişilerin hafızaları güçlüdür ama aynı zamanda bağlı oldukları mihrakların politikalarının gereği olarak da hayli “kör noktaları” vardır. Çünkü onlar olup biteni azıcık izleyen herkesin bildiği soruları sormaktan kaçınırlar. Örneğin 2013 Newrozu’ndan başlayarak Newrozların Türkiye’de barış ve Türk-Kürt kardeşliğini, hatta bölge halklarının kardeşliğini büyüteceği umuduyla karşılandığını bu kişiler unutmuş görünüyorlar.
POLİSİYE ÖNLEMLERLE NEREYE KADAR?
Bu yüzden de bugün terörist saldırıların nedenini, saldırıların yapılmasını güçlendiren politik ortamı görmezden gelerek, “Hangi polisiye önlemler alınmadığı için bu saldırılar yapılabiliyor?” sorusunu sorarak, bu sorunun olmayan yanıtını (Olan ise yeni ve daha çok polisiye önlemden başkası değildir) vermeye çalışıyorlar. Böylece de “terörizme karşı mücadele”, yeni polis kadroları açmak, yeni polis karakolları kurmak, yetmezse büyük kent merkezlerine kalekollar inşa etmek, polisin ortalıkta “daha çok görünür” olması, istihbarat faaliyetleri için vatandaşın özgürlük alanına yeni yeni kısıtlamalar getirmek oluyor. Bu önlemlerin doğal sonuçlarından birisi de terörist eylemlerin zemininin genişlemesi oluyor.
Bugün, son üç yılın Newrozlarında “barış”, “huzur”, “can güvenliği” tedirginliği duymayan bu çevreler, şimdi “Newroz tedirginliği”nden, “Newroz’a doğru giderken ve Newroz’la birlikte yeni saldırılar yapılacağı”ndan dem vuruyorlar.
Ama, Newroz’la birlikte bombalı saldırıların artıp artmayacağından bağımsız olarak, “Newroz’la saldırılar artacak” diyenler, bunun nedeni konusunda, hiç olmazsa geçen üç Newroz’da olmayan bu saldırı beklentisinin 2016 Newrozu’nda neden beklendiğini söylemekten kaçınıyorlar. Dahası böyle bir kıyaslamayı hiç akıllarına getirmek istemiyorlar.
BU LABİRENTTEN ÇIKMALIYIZ!
Çünkü bu soruyu sorunca; Hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda barış ve müzakere masasını devirmiş olması, Cizre, Sur , Silopi, Yüksekova’da… yapılan ve süren operasyonlar, Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin Suriye ve Irak’taki iç savaşlarda taraf olmaktaki hevesleri de tartışmaya açılacaktır.
Dönüp bu birbirine taban tabana zıt noktalara gelenler, kimlerin, niçin ülkeyi böyle bir kaosa sürüklediğini; aslında ülkede olup biten her şeyden sorumlu olan siyasi iktidarın, burada nasıl bir sorumluluk taşıdığını sorgulayamıyorlar. Varsa yoksa “terörün ne kadar kötü” olduğuna dair klişe cümleler kurmak, günü kurtarmak!
Sadece bu kadarla kalsa yine de “Yarım da olsa bir gerçeğin ifadesi” denilebilir. Ama öyle değil. Çünkü “terör”, böyle arkasında siyasi nedenler olmayan bir “kötülük eylemi” olarak ele alındığında;
– Önlenmesi için “daha çok polisiye önlem alınması”na,
– Bütün komşuların; bütün dünyanın, dünyadaki bütün terör örgütlerinin Türkiye’yi hedef aldığına; bu yüzden de herkesin Hükümetin etrafında birleşip topyekün hareket etmesi gerektiğine gelinmektedir!
Ki, Erdoğan-Davutoğlu yönetimi tam da bu iki “iddia” üstünden hem kendi politikalarını aklamakta, hem de bu saldırıları gerekçe göstererek özgürlükleri sınırlayan önlemler almak, ilerici demokrat güçler başta olmak üzere tüm muhalifleri ve talepleri için mücadele eden halk kesimlerini sindirmek için önemli bir dayanak sağlamaktadır.
Böyle “terörle mücadele”nin sürgit sürmesini hangi iktidar istemez ki?
Ne var ki, “güvenlikçi” strateji terk edilip, saldırıların nedenleri ve hangi politikalarla bağlantılı olduğunu tartışmadan, Türkiye’nin sorunlarını çözmesi, iktidara sahip güç odakları tarafından sürüklendiği bataklıktan çıkması kolay olmayacaktır.