Tarım, gıda, ekoloji alanlarında yazdığı yazılarla tanınan akademisyen ve gazeteci Büyükyılmaz’ın “Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine: Bir yol var” kitabı yayımlandı. Büyükyılmaz, “Derinleşen gıda krizi ile karşı karşıyayız” dedi.
Aycan KARADAĞ
Tarım, gıda, kent ve ekoloji alanlarında çeşitli yazılar yazan ve haberler yapan akademisyen ve gazeteci Murat Büyükyılmaz, özellikle pandemiden bu yana gıda alanında derinleşen sorunları ortaya koymak ve çözüm yolu sunmak için kaleme aldığı “Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine: Bir yol var” çıktı. Biz Kitap Yayınevi’nden çıkan kitapta, gıda krizinin nedenleri ve bu krizden çıkış için sunulan çözüm önerilerinin yanı sıra üreticilerin yaşadığı problemler de gözler önüne serildi. Murat Büyükyılmaz ile yaşanan krizi ve “Gıda Krizinden Gıda Egemenliğine: Bir yol var” kitabını konuştuk.
Böyle bir kitap oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı?
Kitabın öyküsü aslında Pandemi sırasında tarım ve gıda alanında yaşanan sorunlara yönelik kişisel bir ilgiyle başladı. Tarım ve gıda alanı Türkiye’de uzun yıllardır pek çok sorunla birlikte anılsa da, Pandemiyle birlikte bir kırılma yaşandığını söyleyebiliriz. Evlere kapandığımız koşullarda, en temel gereksinimimiz olan gıdanın üretimi ve tedariki ciddi kriz haline geldi. Bu koşularda Doğu Karadeniz’de çay hasatının yapılması neredeyse imkânsız hale gelmişti ve bir yanı Doğu Karadenizli olan bir araştırmacı olarak bu konuyu, eşim Zeliş’in cesaretlendirmesi sayesinde gündemime aldım. Gerçekten o beni destekleyip motive etmeseydi ilk dosyayı bile asla bitiremezdim. Bölge dışındaki büyük kentlerde yaşayan ve her yıl hasat dönemlerinde bölgeye giden müstahsiller yani çay üreticileri seyahat engeli ile karşılaşmış, çay hasatında çalışan Gürcistanlı işçiler sınırı geçememiş ve çay bahçede kalmıştı. Çalışmalarımızın ilki işte bu sorun üzerine gerçekleştirdiğimiz araştırma ile başladı. Ardından farklı ürünler, farklı sorunlar ve çeşitli lehçeleriyle tarım ve gıda üzerine çalışmaları sürdürdük; sorunları doğru şekilde analiz ederek çözüm olanaklarını ortaya çıkarmaya çaba gösterdik.
Burada kitabı oluşturan kolektif bir emekten bahsetmek istiyorum. İlk dosya çalışmamızdan bugüne kadar her adımda kişisel konumum soran ve anlamaya çalışan bir yerde oldu. Alanın uzmanı olarak değil, alanın önemini kavrayabilmiş ama alandaki cehaletini de hiç unutmayan bir “araştırmacı” olmaya çalıştım. Sordum, dinledim ve kaydettim. Bunun ötesinde ortaya çıkan bütün birikim, başta Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel başkanı Ali Bülent Erdem ve Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu olmak üzere, tarım ve gıda alanında emeği, temsiliyeti ve iradesi olan onlarca insan sayesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, kitabımız benim aracılığım ve araştırmacılığımın sonucu ama alanda emek ve hakkı olan onlarca hatta yüzlerce kişiyle ortak eserimiz. Hepsine minnettarım…
Türkiye’nin tarım ve gıda alanındaki temel sorunları ve çözüm yollarını ele alıyorsunuz. Sorunları nasıl açıklıyorsunuz, çözüm olarak hangi yaklaşımları ve politikaları öneriyorsunuz?
Türkiye’nin tarım ve gıda alanındaki temel sorunları ve çözüm yolları dediğimizde aslında iç içe geçmiş farklı düzlemlerdeki çeşitli eğilimlerden ve bunların sonuçlarından bahsetmiş oluyoruz. Topraktaki ilk izden gıda atıklarının toprağa geri dönüşüne kadar uzun bir yolculuktan bahsetmiş oluyoruz ve üretimde kullanılan girdilerin niteliğinden gıdanın ulaştırılmasına kadar çeşitli yan süreçler de gündeme geliyor. Tarım ve gıdadan bahsederken yaşamın en temel ihtiyacının giderilmesinin dönüştüğü bir sistemden bahsediyoruz. Özetle, tarım ve gıda alanı ilişkisel ve bütünsel olarak değerlendirilmesi gereken bir sistemi ifade ediyor. Bence bu alandaki en büyük sorun, yapılan değerlendirmelerin, sunulan çözüm önerilerinin, tarım ve gıda alanını ilişkisel ve bütünsel olarak analiz etmekten çok uzak olması. Yani aslında sorunların doğru şekilde ortaya konmasından uzak bir şekilde tartışılıyor olması… İnsanlığın gıda ihtiyacını karşılamak üzere gerçekleşen tarım ve gıda üretimi, temel güdüsü kâr olan, kapitalist eğilimlere göre ilerleyen endüstriyel tarım ve gıda sistemine dönüşmüş durumda. Ve bu sistemden kaynaklanan, her geçen gün daha da derinleşen bir gıda krizi ile karşı karşıyayız.
Kitabımız, gıda krizinin hepimiz tarafından gözlemlenebilen görüngülerinin ötesine, onun kaynaklarına uzanıyor; krizi ortaya çıkaran temel eğilim ve nedenleri irdeleyerek bütünsel ve ilişkisel bir yöntemle durumu ortaya sermeyi amaçlıyor. Daha açık ifade etmem gerekirse, gıda krizine dair kalıplaşmış ve ezberci söylemleri doğru bulmuyoruz. Kapitalist tarım ve gıda sisteminin ortaya çıkışından gündelik yaşamımızda karşılaştığımız tekil sorunlara kadar bir bütünlük içerisinde meseleyi ortaya koymayı, yapısal çözümleri gıda üzerinde emeği ve hakkı olanlarla birlikte önce tartışmayı, sonra da yaşama geçirmeyi amaçlıyoruz.
Özetle, gıda krizini, kapitalist endüstriyel tarım ve gıda sisteminin krizi olarak ortaya koyan kitabımız, bu krizden doğanın, insanın ve tüm canlı yaşamının menfaatine bir çıkış yolunun olduğunu anlatıyor. Ve gıda üzerinde emeği ve hakkı olanları, çıkış yolunu belirginleşmeye, gıda egemenliği mücadelesini büyütmeye davet ediyor.
Kitabınızın ortaya koyduğu veriler, sorun tespitleri ve çözüm önerilerini özetleyecek olursanız, okuyuculara neler söylemek istersiniz?
Endüstriyel tarım ve gıda krizine yönelik tepkiler, talepler ve çözüm arayışlarının ilişkisel ve bütünsel bir karşılığı olarak; çiftçilerin ortaya koyduğu, gıda üzerinde emeği ve hakkı olan herkesin de kendisine yer bulabildiği gıda egemenliği mücadelesi, sadece tarım ve gıda krizinin değil, tüm hâkim kent ve kır yaşamının krizine de çözüm yolu sunan bir yeni yaşam arayışı olarak toplumsal yaşamın gündemine geldiğini düşünüyorum. Alandaki çalışmalarımızın sonucu olarak, Gıda Egemenliği Hareketi’nin Türkiye’deki mücadelesine katkı sunabilmek için hazırladığımız kitabımız, umuyoruz ki henüz bu mücadeleyle tanışmayan ama gıda üzerinde emeği ve hakkı olan yurttaşlarımıza gıda egemenliği mücadelesine katılmaları için bir fikir sunabilecektir.