31 Mayıs 2013’te başlayıp, o haziran ayı boyunca ülke sathına yayılan “Gezi Direnişi”, “Gezi Parkı Direnişi”, “Haziran Direnişi” diye adlandırılan Türkiye tarihinin en büyük halk direnişi, 3. yıl dönümünde çeşitli yönleriyle yeniden tartışılıyor.
AKP’nin 14 yıllık tarihi içinde, resmi verilere göre; 80 ile yayılan, 4.5 milyon kişinin katıldığı, 8 kişinin yaşamını yitirip yüzlerce kişinin yaralandığı, binlerce kişinin gözaltına alındığı, tutuklandığı eylemler 14 yıllık AKP tarihi içinde AKP iktidarına karşı girişilen en büyük direniştir.
Direnişin hem Türkiye’deki etkileri hem de dünya ölçüsünde önemli yankıları oldu. Bu yanıyla böylesi önemli bir hareket elbette pek çok yanıyla tartışılabilir. Ancak burada bu hareketin doğrudan sonuçları olan siyasi etkileri üstünde duracağız.
ERDOĞAN İÇİN GEZİ HÂLÂ KAPANMAMIŞ BİR YARA!
Erdoğan önderliğindeki AKP propagandası direnişin daha başından itibaren, bu hareketin arkasında “faiz ve vaiz lobisi”nin, “dış ve iç karanlık güçlerin” bulunduğunu, AKP iktidarına karşı bir darbe olduğunu iddia etti. Bu tezlerini, Gezi ile 17-25 Aralık soygun ve rüşvet operasyonlarıyla birleştirip, “Gezi ile paralel yapı ittifakı” üstünden kara propagandayı yenilemeye yöneldiler. Geçtiğimiz yıl bile Gezi’deki en açık ve en büyük yalan olduğu artık herkesin bildiği, “Kabataş’ta türbanlı bir hanım kardeşimizi Geziciler taciz etti” propagandasını, yandaş basındaki 15 tanınmış köşe yazarı tarafından aynı başlık ve içerikte aynı günde yayımlatarak Gezi’den ne kadar rahatsız ama aynı zamanda Gezi’in haklılığı karşısında ne kadar çaresiz olduklarını da gösterdiler. Ellerindeki devlet ve hükümet imkanlarını sonuna kadar kullanmalarına karşın üç yıl içinde “Gezi’nin arkasında hükümete darbe yapmak isteyen iç ve dış güçler vardı. Bu hükümete karşı bir darbe girişimiydi” iddiasıyla açtıkları tüm davalar ya açılamadan düştü ya da ilk celselerinde beraatla sonuçlandı.
Ama bütün bu açık gerçeğe karşın Erdoğan, yandaş basın ve AKP propagandacıları bu iddialarını, her vesileyle yineliyorlar.
SALDIRILAR ‘GEZİ DİRENİŞİ’ ÖNCESİNDEN KATBEKAT FAZLA!
Bugün de kimi nostaljik nitelikli “anmalar” bir yana bırakılırsa, Gezi” ile bağlantılı forumlar, toplantılar ve basında “yeni bir Gezi direnişinin” olup olmaması, olursa nasıl olacağı, bugün toplumda biriken “mühimmatın” bir toplumsal patlamaya yol açıp açmayacağı tartışılmaktadır.
Şu çok açık ki, bir yandan;
* Kürt sorununun o günlerden çok farklı olarak kentlerin yakılıp yıkılmasına varan askeri operasyonlar, çatışmaların bir “iç savaşa doğru evrilme” işaretleri,
* HDP vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak legal siyasetin dışına itilmek istenmesi,
* Basın özgürlüğü, inanç özgürlüğü, toplantı ve toplu gösteri yapma özgürlüğü, TİS yapma ve grev özgürlüğü, adil yargılanma hakkı… gibi geniş toplumsal kesimleri doğrudan ilgilendiren özgürlüklerin fiiliyatta ortadan kaldırılmış ve “Terörle Mücadele Yasası”nın Anayasa ve yasaların yerine geçirilmiş olması,
* Laik yaşam ve laik eğitimin geçmişte hiç görülmedik ölçüde yoğun bir saldırı altında olması,
* Çevrenin umursanmaması, “çevre mücadelesi”nin yabancı güçlerin bir oyunu olduğu propagandası,
* “Yeni anayasa” ve “başkanlık sistemini” getirme girişimlerinin topluma karşı bir psikolojik savaşa dönüştürülmüş bulunması,
* İç ve dış politikadaki çöküşü, “içeride ve dışarıda savaş” politikasıyla aşmanın tek seçenek olarak dayatılması gibi Gezi direnişini yaratan nedeni katbekat aşan büyük birikimlere yol açmaktadır.
‘TEK PARTİ TEK LİDER’ REJİMİ GİRİŞİMLERİNE KARŞI ORTAK MÜCADELE HATTI
Ancak şu da bir gerçek ki, toplumsal yaşamdaki her gelişme ve ona tepki bir laboratuvarda olduğu gibi olmaz.
Bu yüzden bugün yeni bir “Gezi direnişi olacak” beklentisi gerçekçi olmayacağı gibi, büyük toplumsal hareketlerin ne biçimler ve hangi vesileyle ortaya çıkacağı da önceden kestirilemez. Ancak şu da bir gerçek ki; bugün bütün bu çözümsüzlükler, özgürlüklere yönelik saldırılar, çözümsüzlüklerin toplumda yol açtığı tepki birikiminin bir biçimde kendisini açığa vurması da kaçınılmazdır. Burada da asıl rol Türkiye’nin demokrasi güçlerine, aydınlarına, emek güçlerine düşmektedir. Ki gelişmeler bu kesimleri; bir yandan kendi talepleri etrafındaki mücadeleyi sürdürürken, öte yandan da;
* Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü,
* İçeride ve dışarıda savaş politikalarına son verilmesi,
* İnanç özgürlüğü, laik eğitim ve laik bir yaşama yönelik saldırıların önünün kesilmesi,
* AKP anayasası ve başkanlık sistemine hayır diyen,
* İşçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırıların püskürtülmesi, grev, sendikalaşma ve güvenceli çalışma haklarının önündeki engellerin kaldırılması gibi başlıca talepler etrafında Erdoğan-AKP yönetiminin Türkiye’yi sürüklemeye çalıştığı “tek parti, tek lider rejimi”ne karşı ortak mücadelede birleşmek, bir ortak mücadele hattı oluşturmak tek seçenek haline gelmiştir.
Bugün “Gezi direnişi”nin mirasına sahip çıkmanın yolu her toplumsal kesimin, her siyasi çevrenin var güçleriyle ortak bir mücadele hattında birleşmek için var güçleriyle çalışmasından geçmektedir.
Üstünden üç yıl geçtikten sonra, “Gezi direnişi”nin derslerinin gösterdiği tek doğru ve gerçekçi yol da budur.