İslamî Analiz/Haber Merkezi
Mavi Marmara saldırısında ağır yaralanan ve 4 yıldır yoğun bakımda olan Uğur Süleyman Söylemez’in dün vefat etmesi dolayısıyla şehadeti tebrik edilerek başlanan açıklamada, Soma faciasını salt işçi ölümleri üzerinden tartışmanın yetersiz olacağı; konuya yaklaşımda bütüncül bir kapitalist sistem sorgulamasının gerektiği vurgulandı.
“Bu facianın teknik aksaklıklar ya da hukuki boşluklar kısmı, üzerinde çokca konuşulmayı hak ediyor. Ancak esas olarak kapitalist sistemin bir bütün olarak sadece ekonomiyi değil, siyaseti ve toplumu da nasıl belirlediği ve ne olursa olsun zarar görmeksizin nasıl devam edebildiği meselesi üzerinde durmak lazım” diyen Mendi, sermayenin çıkarları üzerine kurulmuş bir sistemde iktidarların ancak bu düzene itaatleri ölçüsünde muktedir olabileceğini belirtti.
Mendi, toplumsal muhalefete karşı tüm argümanlarını “faiz lobisi” üzerine bina eden AKP iktidarının, iki gün önce Koç’un fabrika açılışına katılarak övgüler düzdüğüne de değindi.
“Özelleştirmelerle devletin ekonomi üzerindeki müdahale alanını tamamen sermayenin insafına bırakan, ilaçtan ziraat tohumuna kadar en hayati alanlarda dahi ülkeyi dışa bağımlı kılan, 12 eylül öncesi sendikal kazanımları neredeyse sıfırlayıp, iş gücünü taşeronlaştıran bir siyasi anlayışın devamı olan bu iktidarın, kendisine karşı yükselen muhalefete büyük bir nefretle saldırmasının sebebi de mevcudiyetini bu düzene bağlı görmesidir” ifadeleriyle Ak Parti Hükümeti’ne ağır eleştirilerin getirildiği açıklamada, kapitalist kalkınma modelini kendine şiar edinen iktidarın, sermayenin egemenliğine karşı çıkmasının imkansız olduğuna işaret edildi.
Kapitalist sisteme entegre olmanın içeride olduğu kadar dışarı da bir bedeli olduğunun altını çizen Mendi, Türkiye’nin Kore’den Irak’a, Afganistan’dan Suriye’ye kadar tüm işgal teşebbüslerinde her zaman batılı müttefikleriyle birlikte hareket ettiğini hatırlattı.
Türkiye’de son 1 yıldır yaşanan olaylarda, sermaye düzeninin yol açtığı yolsuzluk, sui-istimal, rüşvet, haksız kazanç, tabiatın sömürülmesi, toprağın rant haline dönüştürülmesi gibi uygulamaların baş aktörü olduğu dile getirilen açıklamada, hükümete dönük halk muhalefetinin, özellikle başbakan tarafından tamamen göz ardı edilmesi, karşı tarafın “şeytanlaştırıl”ması, hedef gösterilmesi ve orantısız şiddet uygulanması ile bastırılmaya çalışıldığı vurgulandı.
Berkin Elvan’ı anmak için toplanan kalabalığa yapılan polis müdahalesinde iki kişinin ölümüyle alakalı da açıklama yapan Mendi, başbakanın “bu polis nasıl sabrediyor anlamıyorum” şeklindeki” ifadesinin kabul edilebilir olmadığını belirtti.
Gelinen noktada en büyük sorumluluğun İslami camiada olduğunu söyleyen Mendi, şunları söyledi: “Kendi içinden çıkan bir iktidarın, halkın bir kesimince nefret edilen, güvenilmeyen ve korkulan bir nesneye dönüşmesinin vebali, 12 yıldır hükümeti hiçbir yanlışında uyarmayan, onun her türlü hatasını körü körüne savunan, zulme varan tutumlarına tam destek veren İslami camianın üzerindedir.”
Mendi, açıklamanın sonunda “Biz platform olarak kendi hissemize düştüğü kadarını buradan bir şahitlik yapma çabası içinde sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz” derken; kendi içinde adaleti tesis edemeyen Müslümanların topluma ve dünyaya verebilecekleri bir şeyleri olamayacağını vurguladı.
454. Hafta Basın Açıklaması
Sevgili dostlar, değerli Sakarya halkı ve basın emekçileri;
Açıklamamıza bir yönü ile acı bir yönüyle kutlu bir haberle başlamak istiyoruz. Dört yıldır yoğun bakımda olan Mavi Marmara gazilerinden Uğur Süleyman Söylemez kardeşimizi dün itibariyle Hakka uğurladığımız öğrendik. Rabbimizinden mağfiret, ailesine de sabır, dava arkadaşlarına da tebriklerimizi sunuyoruz.
İnanıyoruz ki o inandığı değerler uğruna hayatını verdi. O ölüp geçmedi.
Zira davaların sözcüsü, sembolü olan insanlar ölüp geçmezler. Saygıyı ve anılmayı hak ederler.
Sevgili dostlar; Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Soma faciası; 12 eylül sonrası politikalarla hızlanan, 2002 sonrasında ise dizginlerinden tamamen boşalmış şekilde üzerimize çullanan kapitalist sistemin kaçınılmaz bir sonucu oldu.
Bu facianın teknik aksaklıklar ya da hukuki boşluklar kısmı üzerinde çokca konuşulmayı hak ediyor.
Ancak esas olarak kapitalist sistemin bir bütün olarak sadece ekonomiyi değil, siyaseti ve toplumu da nasıl belirlediği ve ne olursa olsun zarar görmeksizin nasıl devam edebildiği meselesi üzerinde durmak lazım.
Ekonomisi tamamen dışa bağımlı haline getirilmiş ve hatta “en iyi borçlanan ülke” olarak ödüle layık görülen, tüm hukuk ve hatta eğitim sistemini bu kapitalist modele göre dönüştürmüş bir ülkede meseleyi salt işçi ölümleri üzerinde tartışmak yeterli olmaz.
Sermayenin çıkarları üzerine kurulmuş bir sistemde iktidarlar ancak bu düzene itaatleri ölçüsünde muktedir olabilmektedirler.
Toplumsal muhalefete karşı düne kadar tüm argümanlarını kendisine komplo hazırlamış “faiz lobisi” üzerinden kuran ve dahası bizzat isim vererek belli bir sermaye gurubunu işaret eden AKP iktidarı da daha iki gün önce bu sermaye gurubunun fabrika açılışına katılmış ve övgüler düzmüştür.
Özelleştirmelerle devletin ekonomi üzerindeki müdahale alanını tamamen sermayenin insafına bırakan, ilaçtan ziraat tohumuna kadar en hayati alanlarda dahi ülkeyi dışa bağımlı kılan, 12 eylül öncesi sendikal kazanımları neredeyse sıfırlayıp, iş gücünü taşeronlaştıran bir siyasi anlayışın devamı olan bu iktidarın, kendisine karşı yükselen muhalefete büyük bir nefretle saldırmasının sebebi de mevcudiyetini bu düzene bağlı görmesidir.
Kapitalist kalkınma modelini kendine şiar edinen akp iktidarı, bu yüzden sermayenin egemenliğine karşı çıkamaz.
Çıkanları da kendisi açısından yok edilmesi gereken bir düşman olarak görür.
Kurulduğu günden beri kendini batı müttefiki kapitalist bir devlet olarak dönüştüren T.C. devleti bunun içerde olduğu kadar dışarıda da bedelini ödemekte daha doğrusu kendi halkına ödetmektedir.
Kore’den Irak’a, Afganistan’dan Suriye’ye kadar tüm işgal teşebbüslerinde her zaman batılı müttefikleriyle birlikte hareket eden T.C. devleti, iş başına gelen hükümetlerin dini kimliklerini de kendi amaçları doğrultusunda kullanmış ve bunun bedelini bölge insanlarına yine kendi kanlarıyla ödetmiştir.
Suriye’de ölen 150 bin insanın kanı da işte bu sermaye düzeninin yerel iktidarların hırslarını kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmesinin en son örneğidir.
Ülkemizde son bir yıldır yaşanan olaylar; bu sermaye düzeninin yol açtığı yolsuzluk, sui-istimal, rüşvet, haksız kazanç, tabiatın sömürülmesi, toprağın rant haline dönüştürülmesi gibi uygulamaların baş aktörü olduğu gibi bir şaibe altına girmiş olan hükümete dönük halk muhalefetinin, özellikle başbakan tarafından tamamen göz ardı edilmesi, karşı tarafın “şeytanlaştırıl”ması, hedef gösterilmesi ve orantısız şiddet uygulanması ile korkunç bir noktaya gelmiştir.
Daha iki gün önce Berkin Elvan’ı anmak için toplanan kalabalığa yapılan polis müdahalesinde iki vatandaşımız daha hayatını kaybetmiştir.
Üstelik böyle vahim bir durum varken başbakanın “bu polis nasıl sabrediyor anlamıyorum” şeklindeki ifadesi kesinlikle kabul edilebilir değildir.
Bu tarz yaklaşımlar ülke insanını polisler ve göstericiler olarak birbirine düşman etmek anlamına gelir ki bunun kazananı olmaz.
Hükümet bir an önce bu şiddet sarmalını kırmalı kendi içinde ciddi bir dönüşüm gerçekleştirmeli ve halk muhalefetine kulak vermelidir.
Ülkenin ”seçimle gelen krallar”a değil, bir an önce kendi kaynaklarını halkıyla paylaşma ve dayanışmaya dayanan yeni bir düzen kurmaya ihtiyacı vardır.
Gelinen noktada en büyük sorumluluk İslami camiadadır.
Kendi içinden çıkan bir iktidarın, halkın bir kesimince nefret edilen, güvenilmeyen ve korkulan bir nesneye dönüşmesinin vebali, 12 yıldır hükümeti hiçbir yanlışında uyarmayan, onun her türlü hatasını körü körüne savunan, zulme varan tutumlarına tam destek veren İslami camianın üzerindedir.
Biz platform olarak kendi hissemize düştüğü kadarını buradan bir şahitlik yapma çabası içinde sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz.
Zira bizler “iyiliği emretmenin ve kötülükten alıkoymanın öncelikle Müslümanların arasında hayata geçmesi gereken bir ilke olduğuna iman ediyoruz.
Biliyoruz ki kendi içinde adaleti tesis edemeyen Müslümanların topluma ve dünyaya verebilecekleri bir şeyleri olamaz.
Şüphesiz Allah sadıklarla beraberdir.
S.A.Ö.P adına Sakarya Dayanışma Derneği