Geçtiğimiz günlerde tahliye edilen gazeteci Reyhan Hacıoğlu, güzel bir dünya için basına büyük sorumluluk düştüğüne dikkat çekerek, “Bilinçlendirdiğiniz toplumun kurtuluşu beraberinde basın ve düşünce özgürlüğü için de bir zemin oluşturacaktır” dedi.
Kapatılarak mallarına el konulan Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 14 çalışanın yargılandığı davanın 5’inci duruşmasında gazetecilere toplam 14 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Verilen hapis cezaları ile birlikte mahkemenin tahliyesine karar verdiği Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi editörü Reyhan Hacıoğlu, 29 Haziran’da Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden çıktı. Gözaltı süreciyle birlikte cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çeken Hacıoğlu, hakikati yazmaya devam edeceklerini belirtti.
‘BR ŞEKİLDE ZATEN HEDEFTİK’
Tutuklanmalarının bir sürecin devamı olduğunu dile getiren Hacıoğlu, “Ocak ayı itibarıyla Efrin’e bir savaş başlatıldı. Haksız bir saldırının iktidar nezdinde toplumdan saklanması ihtiyacıyla birlikte basına dönük baskılarda arttı. Tam bu noktada özgür basın gerçeği dile getirme misyonunu yerine getirme çabası vardı. Bu süreç ile birlikte Mart ayı sonunda Gün Matbaa kapatıldı. Dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde gazeteye kayyum atanmasıyla gözaltına alınarak tutuklandık” dedi. Basına yönelik baskıların her dönem olduğuna işaret eden Hacıoğlu, söz konusu muhalif basın olduğunda da bu baskıların daha da arttığını söyledi.
Tutuklanmalarının Efrin’e yönelik saldırıyı meşrulaştırmak olduğunu dile getiren Hacıoğlu, “Bizim tutuklanmamızda böyle bir sürecin getirisiydi. Öncesine belki biraz bakmak lazım. 2014-2015 Kobanê süreciyle birlikte yaşanan ciddi 4 senelik bir yıkım, ölüm, bir yokluk söz konusuydu. Bütün bunlar toplumdan saklanmaya çalışıldı. Aslında öncesinde bunları dile getirdiğimiz için hedeftik bir şekilde. En son Efrin’i gerekçe yaptılar. Öyle bir operasyon gerçekleştirdiler ama hukuki boyutundan çok siyasi boyutlu bir operasyondu” ifadesinde bulundu.
ÇALIŞTIĞI GAZETE NÜSASI DELİL OLDU
Evine yapılan baskınla gözaltına alındığını hatırlatan Hacıoğlu, “Eve gelip ev dağıttılar. Bunlar basına da yansıdı. Fiziki şiddet değil ama psikolojik bir baskı söz konusuydu. Yasal bir gazetenin yasal çalışanıyız ama evimde bulunan Özgürlükçü Demokrasi gazetesini gösterip ‘bunun yasak olduğunu bilmiyor musun?’ diye soruyor. Çalışanı olduğum bir gazeteyi evimde bulundurmamdan daha doğal ne olabilir. Keza yine gaz maskesi gibi gazetecilik faaliyetinde kullanılan malzemeler de delil olarak çıkartıldı” diye konuştu.
‘TUTUKLAMA KARARI ÖNCESİNDE VERİLMİŞTİ’
Savcılığa çıkartılmadan tutuklama kararıyla mahkemeye çıkartıldıklarını hatırlatan Hacıoğlu, “Mahkeme önceden verilmiş bir kararın işleyişiydi. Yüzümüze dahi bakmadan prosedür gereği bizden birkaç cümle dinleyerek tutukluluk kararı verdi. Cezaevi girişinde çıplak arama dayatılmak istendi bunu kabul etmedik. Bir gece hücrede kaldık. Ertesi gün koğuşlara götürüldük. Kurul karşısında ısrarla ‘örgüt üyesisiniz, silahlı örgüt üyesisiniz’ diye yöneltmeler oldu. Bizi ‘bağımsız’ dedikleri koğuşlara yönlendirmeye çalıştılar. Bunları kabul etmedik. 3 Kadın arkadaş tutuklanmıştık. Aynı koğuşta kalmak istedik ona da izin vermediler. Her birimizi ayrı ayrı koğuşlara verdiler” diyerek tutuklanma sürecini özetledi.
İHLALLER GREV SONRASI ARTTI
Gazeteci olarak daha önce haberlerini yaptıkları cezaevindeki hak ihlallerinin birer bir mağduru olduklarını da dile getiren Hacıoğlu, açlık grevleri öncesinde revire dahi çıkartılmadıklarını, mahkemeye gidişlerde tutukluların askerlerin saldırısına maruz kaldıklarını ifade etti. Hacıoğlu bu süreci yaşadıklarını şöyle anlattı: “Adli tutukluların kışkırtılıp üzerlerine saldırtıldığı, bir provakif zemin hazırlandığı durumlar söz konusuydu. Mektupların 6 ay sonra verildiği durumlar oluyordu. Açlık grevi sürecinde de bu devam etti. Açlık grevi sürecinde karbonat, tuz, limon gibi temel yaşamsal ihtiyaçların bunların karşılanması için dahi mücadele vermeniz gerekiyordu. Eylemler sonlandırıldığında doktor gelmedi. Herhangi bir sakatlık ya da geri dönüşü olmayan bir sorun sıkıntıda o kadar keyfi davranabiliyorlardı. Bilgilendirme kanalları kapatılmıştı bu süreçte. Sevkler yapılmadı bir süre. Bayılan arkadaşlar oldu. Ona rağmen doktor gelip görmedi. Bizim çıktığımız tarihe kadar sevkleri yapılması gereken çok ciddi sağlık sorunu olan arkadaşlar vardı.Genel olarak durumu değerlendirdiğimizde öncesinde başlayan hak ihlalleri belki de açlık grevi süresince devam edip tırmandırıldı. Sonrasında da bu ihlaller devam etti” diye konuştu.
Bulunduğu koğuşta 6 aylık bir bebeğin yan koğuşunda da bir buçuk yaşında bir bebeğin olduğunu söyleyen Hacıoğlu, cezaevinde kalan çocuk sayısının çok fazla olduğunu ifade etti
‘DAYANIŞMA VE ÖRGÜTLENMEYE İHTİYACIMIZ VAR’
Gazeteciler üzerindeki baskılara dikkat çeken Hacıoğlu, “iktidarların topluma yönelik baskısının önüne geçmek amacıyla toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini ve gazetecilere bu anlamda sorumluluk düştüğünü ifade etti.
Bu noktada özgür basının büyük bedeller vererek bugünlere geldiğini dile getiren Hacıoğlu, “Ben olsam da olmasam da bu mücadele elbette ki yürüyecektir. Kendimi bu mücadelede bir damla olarak görüyorum. Biz haberlerimizi yaparken bundan ne kadar zarar göreceğiz diye düşünmüyoruz. Bundan ziyade toplumun bu habere ihtiyacı üzerinden hareket ediyoruz. Değişime, dönüşüme daha güzel bir dünyaya inanıyorsak, şu çağda basına çok büyük sorumluklar düşüyor. Bu anlamda daha ciddi dayanışma daha ciddi örgütlenme gerekir. Gazetecilik öyle bir mevzi ki bir arkadaşımızı daha kaptırmamak için mücadele ediyoruz. Sonrasında sıra bize geliyor. Demek ki daha fazla mücadele etmek, daha fazla çabalamak lazım. Çünkü bilgilendirdiğiniz, bilinçlendirdiğiniz toplumun kurtuluşu beraberinde daha özgür basın özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü içinde daha doğru bir zemin oluşturacaktır” dedi.
MA / Sadiye Eser – Ferhat Çelik