Bir yandan Cumhurbaşkanı öte yandan AKP, “yeni anayasa” konusunda kamuoyunu baskı altına almak için girişimlerini sürdürüyorlar. Cumhurbaşkanı ta Gana’dan, Nijerya’dan CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yer almamasını eleştiriyor. AKP sözcüleri ise her vesileyle “yeni anayasa” ve “başkanlık sistemi” üstüne açıklamalar yapıyorlar. Ancak, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun toplanmayı başaramayacağı ortaya çıktıkça da AKP’nin “yeni anayasası”nı Meclis gündemine getirmek için bahanelerini çoğaltıyorlar. Ve AKP’nin “yeni anayasası” üstünden yapılan haberlere anında yanıtlar yetiştiriyorlar. Bu da AKP’nin önümüzdeki günlerde hızla kendi anayasasını gündeme getireceği anlamına geliyor.
ERDOĞAN, AKP SÖZCÜLERİNİ ANINDA YALANLIYOR
AKP sözcüleri, “Bizim anayasamızda şu var, bu yok” derken en çok da “kuvvetler ayrılığı” üstünden getirmek istedikleri başkanlık sisteminin demokratik olacağını iddia ediyorlar. Ama, bu kampanyanın sahibi ve fikir babası olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP sözcülerinin, “Bizim anayasamız şöyle demokratik, böyle özgürlükçü, kuvvetler ayrılığına şöyle önem veriyoruz” türünden yaptıkları açıklamaları adeta anında yalanladı!
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesinin kararını “kabul etmeme”ye, “uymama”ya ve “saygı duymama”ya Nijerya’dan da devam etti. Dündar ve Gül’ün “casusluk suçu” işlediklerinde ısrar eden Erdoğan, savcıları Anaysa Mahkemesinin kararına uyan yerel mahkemenin Dündar ve Gül’ü tahliye kararına itiraz etmeye çağırdı.
CUMHURBAŞKANI, ‘ÇALKALAMA’NIN ÇAPINI BÜYÜTTÜ!
Ta Nijerya’dan; “Eğer birinci mahkeme kalkar da kararında diretirse Anayasa Mahkemesinin verebileceği hiçbir karar yoktur. Bundan sonra isterlerse AİHM’ye gidebilirler. O da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı öder” diyen Erdoğan böylece savcıları ve mahkemeleri açıkça baskı altına alan tutumunda ısrarcı olacağını gösterdi.
Böylece Cumhurbaşkanı “Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyorum. Saygı da duymuyorum” diyerek yaptığı açıklamadan sonra, “Ben gittikten sonra memleket çalkalanacak” diyerek Afrika’ya giden Cumhurbaşkanı, memleketin çalkalanmasını yeterli bulmamış olmalı ki, “çalkalama çapı”nı AİHM’ye kadar büyüttü!
Bu açıklamalara bakınca; Cumhurbaşkanı açıkça savcılara emirler veriyor, yerel mahkemelere Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymama çağrısı yapıyor. Bunlar da kesmiyor Erdoğan’ı, “yerli ve milli” yargıyı derdest etmekle yetinmiyor, eğer hoşuna gitmezse, cezası neyse ödeyip AİHM’nin kararlarına uymayacağını da ilan ediyor.
ERDOĞAN GERÇEKTEN DEMOKRATİK BİR ANAYASA İSTER Mİ?
Burada elbette, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik ettiği bir “yeni anayasa”da kuvvetler ayrılığı ne kadar olabilir?” sorusu gündeme gelir.
Elbette muhtemeldir ki, “AKP anayasası”nda da lafız olarak, “kuvvetler ayrılığı”na dair maddeler olacaktır. Ama bunun ne kadar geçek olacağı, başka maddelerle kuvvetler ayrılığı maddelerinin ne kadar işlevsizleştirileceğini de göreceğiz.
Bu bir ön yargı da değildir. Çünkü Cumhurbaşkanının “kuvvetler ayrılığı” konusunda tutumu çok açıktır. Daha geçen yıl onun, “Ah şu kuvvetler ayrılığı yok mu?” diye yakındığını siyaseti az çok izleyen herkes hatırlar. En son Gana’dan ve Nijerya’dan yaptığı açıklamalarda Meclise HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları konusunda ve “anayasa çalışmaları” ile ilgili nasıl baskı yaptığını da gördük. Cumhurbaşkanı, hükümetin “ayrı bir kuvvet” olduğunu ise hiç tanımıyor zaten. Nitekim Başdanışmanı Mustafa Akış aracılığı ile kendisini “Hem devletin hem de hükümetin başı” ilan ettirdi! Başbakan “O, devletin başı ama hükümetin başı benim” biçiminde çok zayıf bir itiraz çığlığı attıysa da onu pek kimse duymadı.
AKP’NİN SİCİLİ DE PEK İYİ DEĞİL!
Kaldı ki, AKP’nin kuvvetler ayrılığını umursayan bir demokrasi kültürüne sahip olmadığını da biliyoruz.
– En son Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları ile ilgili AYM’nin “hak ihlali” kararı karşısında AKP’nin daha 10 gün önce “Bireysel başvuru hakkını biz getirdik” övünmesini unuttuğunu ve “Bireysel başvuru hakkını kısıtlama” amaçlı bir düzenleme yapmak için hazırlık yapmaya giriştiğini,
– Bundan önce de AKP’nin paralel yargıçların yönettiği özel mahkemeler ve şimdi de yargının AKP doğrultusunda partizanlaştırılması için yapılan girişimlerden hiçbir rahatsızlık duymadıkları dikkate alındığında, AKP’nin kuvvetler ayrılığı diye bir sorununun olmadığını görüyoruz.
Bu yüzden de “yeni anayasa” tartışmalarını bir “AKP anayasası çıkarma” hamlesine dönüştürmek için manevralar yapan Erdoğan-Davutoğlu yönlendiriciliğindeki AKP’nin anayasasının özgürlükleri garantiye alan, Kürt sorununun çözümünün önünü açan, inanç özgürlüğünü (laisizmi), emeğin haklarını güvenceye alan bir anayasa olabileceğini gösteren hiçbir belirti yoktur. Ama tersi için sayısız belirti vardır.
Özellikle de Hükümetin, şiddet ve savaş politikaları üstünde biçimlenen iç ve dış politikası, giderek var olan özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan bir yönelişe giren güçlerin özgürlükçü, demokratik normları gözeten bir anayasa yapması olanaksızdır. Hele de AKP gibi demokratik bir gelenekten gelmeyen bir partiden “demokratik bir anayasa” beklemek hayaldir.
Çünkü böyle durumlarda partilerin yaptıkları yapacaklarının garantisi olmuştur hep!