Arka arkaya gelen iki haber Türkiye’nin fiyakasını yerle bir etti. Haberlerden ilki, 17 Mayıs’ta imzalandığında dünyaya, “İran’la Batı arısındaki nükleer krizinin çözülmesinde büyük adım” diye sunulan, “nükleer takas” anlaşmasına son noktayı koyan gelişmelerdi. Takas anlaşması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, İran’a yeni yaptırımları kabul etmesiyle, boşa düştü.Oysa Başbakan Türkiye-İran, Brezilya arasındaki üçlü anlaşmayı büyük bir gururla takdim etmişti. Son ‘Ulusa’ sesleniş konuşmasında anlaşmaya atıfta bulunarak şöyle demişti: “Bu anlaşma, bölgemizi tehdit eden risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çok ciddi bir adım olmanın ötesinde, Türkiye’nin küresel ve bölgesel meselelerde nasıl güçlü ve öncü bir rol üstlendiğinin de kanıtı olmuştur.”
Sadece Başbakan değil, yazılı ve görsel basın da anlaşmanın ardından “Bölgenin lider ülkesi Türkiye” korosu oluşturmuştu.İkinci haber ise Nabucco’dan geldi. “21’inci yüzyılın barış ve istikrar projesi”, “Türkiye’yi Batı’ya köprü yapacak bir enerji projesi”, “Bölge ülkeleri arasında barış projesi”, “Türkiye’yi ihya edecek proje” gibi nitelemelerle propaganda edilen Nabucco projesi de Azeri gazına ilişkin yeni gelişmelerle boşa düştü.
NABUCCO’YA GAZ KALMADI
Aslında ‘Yüz yılın projesi’ olarak adlandırılan Nabucco, Türkiye’de hükümetin ve sermaye medyasının büyük bir zafer gibi sunduğu Rusya ile yapılan enerji anlaşmalarıyla geçersizleştirmişti. AKP Hükümeti’nin Rusya’ya nükleer santral yaptırmak için gerekli anlaşmaları imzalanmış olması, Türkiye’deki enerji projelerinin gerçekleşebilirliği konusunda üstünlüğün önemli ölçüde Rusya’ya geçmesi anlamına geliyordu. Bu Nabucco gibi, daha geçen yıl zafer gibi gösterilen anlaşmaların çöpe atılması demekti. Çünkü proje, Hazar ve Ortadoğu gazının Rusya’yı baypas ederek Avrupa’ya taşınmasını öngörüyordu.Şimdi sadece Rusya ile yapılan anlaşmalara bağlı olarak değil, somut olarak Nabucco açıkta kaldı. Azerbaycan gazını almak isteyen Nabucco ile Türkiye – Yunanistan – İtalya (ITGI) Projeleri arasındaki yarışta ITGI bir adım öne geçti. 2017-2018 döneminde üretilecek olan ve ilk etapta toplam miktarının 13 milyar metreküp olacağı açıklanan Şahdeniz-2 gazından, İtalya’nın en az 4 milyar metreküp alacağı öğrenildi. Böylece Azeri gazının paylaşımı da neredeyse tamamlanmış oldu ve Nabucco açıkta kaldı.
Türkiye her iki projede de transit ülke olduğu için uzun zamandır öncelikle Türkiye ile Azerbaycan arasındaki sorunların çözümü bekleniyordu. Her iki projenin inşaata başlama takvimini dahi geciktiren bu uzlaşmazlık, birkaç gün önce imzalanan anlaşma ile son buldu. Anlaşmadan karlı çıkan taraf ITGI Projesi oldu. 13 milyar metreküple başlayarak 16 milyar metreküpe kadar yükselecek olan Şahdeniz faz-2 üretiminin 2-3 milyar metreküpü Azerbaycan ile Gürcistan’ın iç tüketimine ayrılacak. Türkiye’nin alacağı 6 milyar metreküp sonrasında ise Şahdeniz-2’de kalan kapasite 4 milyar metreküp olacak. Buradan geriye, İtalya’nın alacağı 4 milyar metreküplük gaz düşüldüğünde, bir şey kalmıyor.
ITGI ve Nabucco Projeleri, Şahdeniz gazından 8 milyar metreküp almak istiyordu. Ancak hiçbir koşulda iki proje de istediği miktarı alamayacak. Ancak ITGI Projesi için Azerilerin 4 milyar metreküplük gaz vereceği öğrenildi. Bu nedenle de ilk etapta üretilecek 13 milyar metreküplük gazın paylaşımı bitmiş oldu.
BAKÜ CEYHAN’DA BORÇLANDIK
“Asrın projesi” olarak takdim edilmesine rağmen sonu hüsran olan bir başka projede Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı oldu. Hattın ana işletmecisi BTC Co. şirketinin sahibi olduğu bin 700 kilometrelik BTC petrol boru hattının 1074 kilometrelik bölümü Türkiye topraklarından geçirildi. BP gibi şirketler dünyanın her yerinde bu tür hatların hem sahibi hem işletmecisi olurken, Türkiye’de farklı bir uygulamaya giderek 1074 km’lik bölümün işletmeciliğini Türkiye’ye verdi.
Bu durum o dönemde, “İşletmeci oluyoruz. Artık biz de bu oyunun bir parçasıyız” diye sevince yol açtı. Ancak asıl tablo sonradan ortaya çıkmaya başladı. Türkiye BTC projesinin en önemli destekçilerinden birisi olurken, bu hattın Türkiye’ye stratejik üstünlük getireceği ve hattan elde edilecek gelirlerin de ekonomik girdi olarak katkı yapacağı hesaplandı. Ancak gerçekler hattın ana işleticisi BTC Co. ile Türkiye tarafını işleten BIL’in (BOTAŞ International Limited) mahkemelik olmasının sebebi ortaya çıktı. Geçen yıl uluslararası tahkime başvuran BİL, şikayetinde ‘BTC Co’nun hattın işletilmesinde başarısız olduğunu, bu sebeple 2008 sonu itibarıyla 208 milyon dolar zarar ettiğini’ gerekçe gösterdi.
Enerji Bakanlığından alınan bilgiye göre, zarar yıl sonu itibarıyla 300 milyon doları geçecek. Boru hattında Türkiye, gelir-gider hesabını hattın tam kapasite çalışması üzerine yapmıştı. Ancak, hat tam kapasite çalıştırılmadı. Ve sözleşmede yapılan değişiklik (Yakıtta petrolden doğal gaza geçiş) BIL’in zarar etmesine sebep oldu. Zarar sürekli artıyor. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurumu da hazırladığı raporda, hattın işletilmesinde şartların böyle gitmesi halinde Türkiye’nin 2012 itibarıyla hattan tamamen zarar etmeye başlayacağına dikkat çekildi. Zararın yanı sıra Türkiye gelir kaybından dolayı ortaklarıyla da problem yaşıyor.
KUYRUK DİK Mİ?
Onca büyük laf ve sonrası sürekli fiyasko… BM Güvenlik Konseyi’nde, İran’a yeni yaptırımlar oylamasında Türkiye ve Brezilya’nın ‘hayır’ oyu vererek kararlı bir tutum sergilediği iddia edilebilir. Fakat oylamadaki kararlılığın, “bölgenin lider ülkesi Türkiye” söylemiyle örtüşen bir karşılığı yoktur.
Durumu anlamak için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına bakmak yeterlidir: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a yeni yaptırımlar için verdiği ‘hayır’ oyunun ABD için sürpriz değildir. Türkiye dış dünyadan yalıtılmayacak…” Bu sözler kullanılan ‘karşı’ oyun ne ABD ne de diğer ülkelerle karşı karşıya gelmek gibi bir karşılığının olmadığını, görüntüde bir ‘karşı’ duruş olduğunun itirafıdır. İran’la yaşanan sorunu diplomatik yolla çözen ‘lider ülke’ iddiasından, görüntüde kuyruğu ‘dik tutma’ içindeki edilgenliğe geçişi sağlayan bir itiraf.
Durumu anlamak için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına bakmak yeterlidir: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a yeni yaptırımlar için verdiği ‘hayır’ oyunun ABD için sürpriz değildir. Türkiye dış dünyadan yalıtılmayacak…” Bu sözler kullanılan ‘karşı’ oyun ne ABD ne de diğer ülkelerle karşı karşıya gelmek gibi bir karşılığının olmadığını, görüntüde bir ‘karşı’ duruş olduğunun itirafıdır. İran’la yaşanan sorunu diplomatik yolla çözen ‘lider ülke’ iddiasından, görüntüde kuyruğu ‘dik tutma’ içindeki edilgenliğe geçişi sağlayan bir itiraf.
Asıl bakılması gereken nokta, Türkiye’nin ‘lider’ olup olmadığı, yaptığı enerji anlaşmalarının ekonomik açıdan karlı olup olmadığı değildir. Hangi koşullarda, hangi güçler çatışmasının içinde imzaların atıldığı ve Türkiye’yi nereye sürüklediğine bakılmalıdır.Sürekli aktif dış politika ve sıfır sorundan bahsediliyor. Burada estirilen rüzgara kapılmadan “Bahsedilen ‘aktif dış politika’ kimin önünü açıyor?’, “Atılan adımlar ‘sıfır sorun’ vurgusuyla ne kadar örtüşüyor?” sorularına cevap aranmalıdır?
Tabloya bir bakalım… Hangi ülke yıllık petrol tüketimimde lider? Yüzde 23.9’luk oran ile ABD, ikinci Çin 9.3…Hangi ülkelerin gaz rezervi ne kadar? Rusya yüzde 25.2, ABD 3.3… Hangi ülkeler yılda ne kadar gaz tüketiyor? ABD yüzde 22.6, ikinci Rusya 15.0…
GERİLİMLER ARTTI
Bu tabloda hangi ülkenin ne kadar üretip ne kadar tükettiğine bakıldığında Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadaki siyasal gerilimlerin kaynağı açıkça görülebiliyor.Bugün dünyada küresel güç dengeleri enerji paylaşımı nedeniyle yeniden kuruluyor. Türkiye, dünya petrol rezervinin toplam yüzde 61’inin bulunduğu Ortadoğu’da… Türkiye, gaz rezervinin toplam yüzde 66.5’inin bulunduğu Rusya ile Ortadoğu’nun hemen yanı başında. En az üretip en çok tüketen, yani enerjiye en çok ihtiyacı olan ABD bölgeye, dolayısıyla da enerji kaynaklarını kontrolü altında tutmak istiyor. Burada da açıkça belirtmek gerekir ki, söz konusu kontrol diplomasinden çok silah ve tehditle, çatışmayla sağlanıyor.
Sürekli savaş harcamaları artan ABD’nin, hem kendisinin hem de dünya ekonomisinin kriz içinde olduğu bu dönem askeri müdahalelerini müttefiklerinin üzerine yıkmaya her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Irak’ın boşaltılması ve bölgenin yeniden şekillendirilmesinde “bölge lideri ülke”, “ortak model ülke” olarak Türkiye’ye verilen rolün de bu noktadan tartışılması gerekir. Türkiye’nin ABD’nin çıkarlarına uyumu esas alan dış politikasındaki ayrıntıda da olsa uyuşmazlıkların giderilmesinde, ABD’nin çok titiz davranacağı gerek İran’la imzalanan takas anlaşması sonrasında, gerekse de İsrail’in yardım gemilerine saldırmasının ardından takındığı tutumunda açıkça görüldü.Estirilen rüzgara, atılan nutuklara değil sıcak gelişmelere, bölgenin gerçeklerine dikkat kesilmek gerekir.
Bülent Falakaoğlu / Evrensel