“Cerablus’tan sonra Hedef el Bab”, “Halep’i de kurtaracağız”, “Rakka’ya da gideriz” iddiaları karşısında bu köşeden yapılan analizlerde, “Eğer Türkiye Suriye topraklarında daha güneye doğru giderse, Rusya, Rejim ve İran’la da karşı karşıya gelmek zorunda kalacak”, değerlendirmeleri yapılmıştı. Ama daha Türkiye “ilk hedef” olarak ilan ettiği el Bab’a yaklaşmadan bile Rusya, Türkiye’nin inebileceği “sınır çizgisini” çekti; “Daha güneye benden izinsiz giremezsin!” demek istedi.
Evet, Türkiye’yi yöneten yetkililer, her gün “yeni hedefler” ilan ediyor; sanki gerçek bir ÖSO gücü varmış gibi, Suriye’de Rakka, Halep için de “Cerablus operasyonu”nda olduğu gibi “yerel güçler oluşturulmasını” istiyor. Böylece “yerli” saymayı PYD-YPG’yi dışlayacak bir biçim geliştirdiğini propaganda ediyor. Ama aradan geçen 37 güne karşın çatışmaların hâlâ sınırın 3-5 kilometre güneyinde köyler etrafında sürdüğü de bir gerçek. Dahası harekatın ilk günlerinde IŞİD’den alınan ama sonra IŞİD’in geri aldığı köylerin “geri alınması” için “savaşıldığı”nı söylersek yanlış olmaz.
Ama öte yandan Türkiye’nin Suriye içlerinde nereye kadar gitmek istediğine dair spekülatif açıklamalar(*) konusunda da Cumhurbaşkanından başlayarak yetkilerin üstünde anlaştığı bir çerçevenin de ortaya çıktığı görülüyor. Cumhurbaşkanı şu andaki hedefin, Suriye topraklarında 45-50 kilometre deriliğinde 4 bin 500-5 bin kilometrekarelik bir toprak üstünde “Güvenli bölge oluşturmak” olduğunu hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek açıklıkla söyledi. Üstelik de birkaç kez bunu tekrarladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hesabına göre, Membic ve el Bab da bu “güvenli bölge”nin içinde kalıyor.
Türkiye’yi yönetenler, kendi askeri ve siyasi manevralarını yapmak için Suriye toprakları üstünde bir “kontrol sahası” yaratmak istiyorlar ama bunun öyle, masa üstünde haritalara bakarak sınırlar çizmek kadar kolay olmadığı her geçen gün daha açıkça anlaşılıyor.
Nitekim, bugüne kadar da gerek Rusya gerekse İran ve Suriye rejimi, “Fırat Kalkanı” operasyonunun başından itibaren, Türkiye’nin ÖSO’nun arkasına sığınarak Suriye’de askeri operasyon yürütmesine, Suriye’nin “toprak bütünlüğü” ve “egemenlik haklarını ihlal”den dolayı karşı çıkıyorlardı. Ama bu karşı çıkışlar, belli belirsizdi ve “rutin” tepkiler kategorisinden görülüyordu.
Ne var ki önceki gün, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, konuşma yapmak için çağırıldığı bir üniversitede (Cumhuriyet’in haberine göre), “Uluslararası hukuk gereği bu tür operasyonlar ya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karayla ya da operasyonun yürütüldüğü ülkenin yönetiminin onayıyla olabilir. Türkiye bunları dikkate almalı” derken aynı zamanda el Bab’a (Rakka’ya da) yapılacak operasyonun da böyle bir şarta bağlı olduğunu da söyledi.
Bu durumda Rusya; bugüne kadar hep ABD ve batılıları ikna ederek Suriye’de her şeyi yapacakmış gibi davranan Türkiye’nin el Bab’a yönelik bir askeri girişim için ya Esad yönetiminden (Bu Rusya ve İran’dan da demektir) onay alması ya da BM Güvenlik Konseyinden karar çıkarması gerektiğini söylemiş oluyor. Ki, BM Güvenlik Konseyinde de “veto yetkisine” sahip olan Rusya var.
Böylece Rusya Türkiye’ye, “yeniden barıştıktan” sonra, ilk kez açıkça, “Sınırlarına yakın bölgelerde, ‘sınır güvenliği’ ile bağlantılı sayılacak operasyonları aşarak, Suriye içinde bir toprak parçası üstünde ‘alan kontrolü’ sağlayacaksan benimle de anlaşman gerekir” demiş olmaktadır. Üstelik bunu Rusya, Ankara’da bir üniversitede konuşmacı olarak katıldığı bir toplantıda Ankara Büyükelçisinin ağzından, uluslararası hukuk kurallarını hatırlatarak yapmaktadır. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Karlov, Rakka’ya yapılacak bir operasyon için de aynı şartları öne sürmüştür.
Bugün bir yandan ABD ile PYD-YPG üstünden önemli sorunlar yaşayan Türkiye’nin güneye doğru attığı her adımda Rusya, Suriye rejimi ve İran’la da yeniden yeniden karşı karşıya geleceğini söylemek yanlış olmaz.
Ekim’in ortalarında başlayacağı söylenen Rakka ve Musul’un kurtarılması için yapılacak somut girişimlerin başlayacağı da dikkate alındığında Rusya şartının Türkiye’ye maliyetinin sonuçlarını da yakın bir zamanda göreceğimiz anlaşılıyor.
(*) Bu spekülasyonların bir yanı da Rakka operasyonuyla bağlantılı. Hükümete yakın kaynaklar “ABD’den gelen heyetlerle Rakka operasyonuna Türkiye’nin nasıl katılacağının tartışıldığını” söylüyorlar ama yandaş basın ABD’nin Rakka operasyonunu PYD-YPG ile yapmaya karar verdiğini yazıyor. Hangisi doğru, bunu şimdilik bilmek zor. Ama ABD’nin bu görüşmeleri Türkiye’yi ABD’nin istediği çizgide operasyona dahil etmek için kullandığını şimdiden söyleyebiliriz.