Hayatın anlamı nedir?
Bu hayati sorunun hiçbir zaman tek bir cevabı olmadı. Yaşam eğer çoğulluklar ölçüsünde varsa, tek bir cevaba ulaşmak anlamsızlaşıyor. Bir yandan beni korkutan da çoğul hakikatlerin getireceği karmaşa ve nesnel hakikatin yokluğuyla iç hakikatlerin yaratacağı heterojenliğin kötüye kullanılması. Tarih boyunca başta filozoflar ve dinler bu soruya çeşitli yanıtlar verdiler. Bilimin yükselişinden itibaren bu soruyu yanıtlamayı arzulayanlar, nesnelliğin aksine inşa edilmiş epistemenin boyunduruğu altında hareket ettiler. Bu kısa soru iyilik, kötülük, varlık, anlam, amaç, maddiyat, özgür irade, Tanrı, öbür dünya ve etik gibi birçok konuyu da içerisinde barındırır.
Platonizm yaşamının amacının ancak iyinin ideası olan en yüksek ve değerli bilgi biçimine ulaşmak olduğunu iddia eder. Mutlak bir hakikat vardır ve biz bu hakikatin peşinde koşarak ona ulaşmalı ve nihai anlamı yakalamalıyız. Aristo’da her şeyin bir amaç için yapıldığını ve bu amacın iyi olduğunu söyler. Dinlerin afyon yüzü diğer bir ifadeyle güç zehirlenmesiyle sarhoş olmuş yönü de Tanrı’ya tapmak adı altında paraya yani güce tapmayı öğütlemiş ve taraftarlarına bunu büyük ölçüde benimseterek sonsuz cennet idealiyle zihinlere zehir saçmıştır. Artık iyilik yapmak, erdemli olmak, vicdan sahibi olarak yaşamanın değeri, metaya dönüştüğü ölçüde işlevsel hale geliyor. Üretime katkısı olmayan her şey buharlaşıyor.
Geçmişten beri yaşamın anlamını arayanların çoğunluğu aşkınsallıkta “şey”ler, sabit temeller arama yoluna gitti. Bazı ateist varoluşçular niçin intihar etmemeliyiz? Sorusuna cevap aradı ve temeli bulma kabulüyle harekete geçtiler. Evrensel çıkarımlarda bulunarak sanki herkesin anlam arayışı aynıymış gibi söylemler ortaya attılar. Bir kısmı anlamı kendimizin yaratmasını söyleyerek işin içerisinden çıkmaya çalıştı.
Yaşamın anlamını aramak ben kimim, niçin varım gibi elit sorular sormak değildir ve bu bizleri elitizm tuzağına çekebilir. Çünkü yaşam savaşı verenlerin bu soruya gelmeden önce varoluşlarıyla ilgili daha hayati soruları cevaplaması gerekiyor. Birey çok zengindir ve tüm hedeflerini gerçekleştirince motivasyon tükenmesiyle birlikte anlam ile ilgili krizler yaşayabilir ve bilinçli bir şekilde intihar edebilir. Bunların sayısı az olduğu gibi daha temel ve toplumumuzda hayati olan ekonomik varoluşçuluktur. Evet bizler için aslolan budur. Toplumun bir kesiminde bu varoluşçu hayalet dolaşıyor ve geleceği belirsizleştirerek bizleri karamsarlığa götürürken ardından anksiyete toplumunu yaratıyor. Anksiyete toplumunu yaratan en önemli etkenler belirsiz bir gelecek, maddi zorluklar, haksızlıklar ve ardından gelen çaresizlik hissi.
Sefaletin ne olduğunu tanımlayabilir misin? Şeriati’nin dediği gibi camdan dışarıya atılan muz kabuğu ya da gazete parçalayan bir bıçaktır o. Sen geleceğini güvence altına almak için gece gündüz üniversite sınavına hazırlanırken, memur olmak için gece gündüzünü feda ederek bir yandan toplumsal baskıyla savaşırken ve odanın duvarlarıyla cebelleşirken bir “snopun” binlerce liralık kremiyle hava atmasıdır. Yahut bir ergenin bacak bacak üstüne atarak ve kendinden emin bir şekilde, başını biraz öne kaldırarak aylık şu kadar küsur harcıyorum diyerek hava atması ve takipçileri tarafından kutsanması durumudur. Sen temel ihtiyaçlarının karşılanması için mücadele verirken ve sadeliğe tamah ederken bu snoplar gösteriş için kendilerini rezil eder de bir kısım insanlar alkışlar. Diğer taraftan cemaatin bir elemanının altında Audi görürsün de nutkun tutulur ve sesini çıkaramazsın. İster din adına isterse başka bir şey adına olmuş olsun, birileri ezilirken şatafat içinde yaşayanların vicdanı olamaz. Sistem onlara bu fırsatı sonuna kadar vermiştir, ne diyelim, fırsatını bulan alttakini ezerek yükseliyor.
Üniversite tarafından verilen sertifikalar, ortaya çıkan insan kaynakları uzmanları, yaşam koçları sisteme adapte etmek için paralı bir şekilde hizmet veriyor. Şarlatanlık yapmanın yeni bir adı da bu olsa gerek. Daha iyi yaşamak, hedefleri belirlemek ve var olan potansiyeli gerçekleştirmek adına sürekli motive edici telkinler sayesinde “kendini kurtarma” hedefiyle yol alıyoruz. Bir tarafta dindar ailelerde yaşanan baskılar, diğer tarafta üzerimizde yoğun bir şekilde hissettiğimiz kapitalizm ve ona uyum çabalarımız, yapıların bizleri aştığını ve farkında olsak bile değiştiremeyeceğimiz inancının güçlü olması durumu nedeniyle Camus gibi bizleri başkaldıran insana yönlendiriyor.
Dini baskılar ve kapitalizm ikilisi tarafından intihar eden gencin birkaç gün konuşulup sonra unutulması, bir internet fenomeninin göklere çıkarılmasını nasıl açıklayacağız? Sanırım bizler şu şartlar içerisinde daha fazla üzülmek istemiyoruz. Kendimizi oyalayacak, kısa süreliğine de olsa mutlu edecek araçlar arıyor ve zaten yeterince acı içerisinde başka acılar duymak istemiyoruz.
Din adına kapitalizmle sömürmek ve tarih boyunca mülkün din ile iç içe geçmesi ve gelinen süreçte bu aç gözlülükler bizlere başka çıkış yolları aramaya yöneltti. Kitaplarımda Marksizm’i benimserken diğer taraftan hep eleştirdim. Yaşama eleştirel bakmayı hep ihmal etmemeye çalışırım. Bizleri ilerletecek olanın eleştiri ve tartışma olduğu inancını paylaşıyorum. Büyük umutlarla ortaya çıkan sosyalizm, kapitalizmi daha da güçlendirdi. Kapitalist zihniyetin güçlenmesine yaradı. Ortaya çıkan sözde özgürlük kapalı ve disiplinci bir yaşama evrildi. Aydınların gözünde sosyalizm etkisini azaltırken büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Amin Maalouf’un dediği gibi “komünizm insanları eşitlik adı altında köleleştirmiş, kapitalizm ise “ekonomik özgürlük” adı altında bu hayali pazarlıyor” ve yanılsamayı medya aracılığıyla yaparak kuşatıyor.
Genç bir kadın savaş sebebiyle kapanan Starbucks sebebiyle ağlıyor ve “özgürlüğü geri getirin” diye haykırıyor.
Marksizm itiraf etmek gerekirse eskimiş ve kendini yenileyememiş gibi gözükerek onlardan uzaklaşıyor. Yine de Marx ve Marksizm, Eagleton’un dediği gibi kapitalizme en iyi eleştiriyi getiren bir dünya görüşüdür. Kapitalizmi eleştirmek için yine Marksizm’e muhtacız. Ama tekrar onu kurmak zorunluluğu yerine bir şansta demokratik sosyalizme verilebilir. Tıpkı Habermas gibi demokratik sosyalist olarak, demokratik sosyalizmi tartışabiliriz.