Renault işçilerinin başlattığı “ek zam” talebi etrafındaki mücadele, çeşitli sanayi havzalarına yayılıyor.
Renault işçilerinin “ek zam” mücadelesi, pazartesi ve perşembe eylemleriyle sürerken TOFAŞ işçilerinin çağrısıyla Bursa’da yapılmak istenen miting, Ankara Katliamı nedeniyle mart ayına ertelendi.
Pek çok ilde çeşitli sanayi havzalarında pek çok işletmede işçilerin “ek zam” için girişimler başlattığı da gazetemize gelen haberlerden anlaşılıyor.
ANTEP İŞÇİSİ HAREKETLENDİ
Bu gelişmelerin en hızlı yanıt bulduğu illerden birisi ise bölgenin en önemli sanayi merkezi Gaziantep oldu.
Çünkü, Has Çuval’da 15 Şubat günü başlayan direnişin kazanımla bitmesinin arkasından önceki gün de Nakpilsa ve NAKSAN fabrikalarının işçileri “ek zam” talebiyle iş bıraktılar. Anlaşılıyor ki, Antepli işçilerin, ek zam talebiyle mücadele ihtiyacı yakıcıdır. Ücretlerin nispeten daha iyi olduğu kimya iş kolunda, iş bırakma eşliğinde başlayan direnişin ücretlerin daha kötü ve çalışma koşullarının daha ağır olduğu tekstil işletmelerine yayılması kuvvetli bir olasılıktır.
Dahası Nakpilas ve NAKSAN işçileri fazla mesai ve pazar tatili ile ilgili uygulamaların yeniden düzenlenmesini de istiyorlar. Çünkü işçiler görüyorlar ki, patronlar ücretlerde kimi düzeltmeleri yapsalar bile bunu çalışma süreleri üstünde çeşitli oyunlara başvurarak, işçileri eskisinden bile ucuza çalıştırmayı başarıyorlar. Bu yüzden de işçiler, çalışmalarını bir kurala bağlamaya, kazanılmış haklarının gasbını ortadan kaldırmaya da çalışıyorlar. (Gazetemiz baskıya girdiği sırada Nakpilas ve NAKSAN işçilerinin de kazandığı haberi geldi)
Öte yandan Gebze’de bulunan Kroman Çelik fabrikasında da ek zam talepleri kabul edilmeyen işçiler, eylemlere ve yürüyüşlere başladı.
Evet ek zam talebi yaygınlaşıyor ama sendikalar bu gelişmelerin ya tamamen dışında ya da tam karşısına çıkıp işçilere, “Zam talebi için bir dahaki toplusözleşmeyi bekleyin. Yasalar böyle emrediyor” diyerek, ek zam mücadelesinin tam karşısında olduğu için mücadele de tamamen işletmelerdeki işçilerin örgütlenme ve ek zamla ilgili algılarıyla sınırlı düzeyde ortaya çıkmaktadır. Bu elbette hem doğal hem de kaçınılmazdır.
İLERİ İŞÇİLERİN VE SINIF PARTİSİNİN SORUMLULUĞU
Bundan sonra da işçi hareketi, ileri işçilerin, mücadeleci sendikacıların yönettiği bir hareket olarak ilerlediği ölçüde bu zaaf aşılabilecektir.
Bugünkü koşullar dikkate alındığında, mücadelenin az çok istikrar kazanması için mümkün olan her işletmede, her sanayi havzasında ileri işçiler, mücadeleci sendikacılar ve sınıf partisinin kendi üstlerine düşeni yapması önemlidir. Bu görev aynı zamanda mücadeleyi başarıyla (ya da yenilerek) bitiren işletmelerin önder işçilerinin mücadeleye henüz başlayan ve başlayacak işletmelerdeki işçilerle ilişkiye girmelerini; deney paylaşımı, dayanışma ve ortak mücadele için girişimlerin sürdürülmesi, mümkün olan her işletmede, giderek sanayi havzasında mücadeleyi yöneten bir işçi inisiyatifi odağının oluşması için gayret edilmesi, sonraki mücadelenin seyrini belirleyecektir.
Dün gazetemizde yer alan “ek zam” talebi etrafındaki Antepli işçilerin girişimi, talepleri itibariyle, Antep’teki başlıca işletmeleri hatta tüm organize sanayileri kapsayacak özelliklere sahiptir. Antep işçilerinin geçmiş mücadelesi dikkate alındığında da bu mücadelenin çok hızlı bir biçimde yayılabileceğini söylemek bir kehanet olmaz.
İSTİKRARIN ŞARTI: İŞÇİ İNİSİYATİFİ!
Yine Antep’in adına uygun gerçek bir işçi kenti olarak özellikleri ve emekçi semtlerinde pek çok işletmeden ve OSB’den işçilerin bir arada oturduğu dikkate alındığında (Önceki işçi mücadelelerinin önderi işçilerin de halen bu semtlerde oturduğu unutulmadığında) mücadelenin yaygınlaşması, dayanışmanın sağlanması ve ortak mücadelenin örgütlenmesi için ek zam talebinin çok önemli bir dayanak olduğu apaçıktır.
Antep için söylenenlerin pek çok kent ve sanayi havzası için de üç aşağı beş yukarı geçerli olduğu, bir Türkiye gerçeğidir. Bu yüzden de ek zam talebi etrafındaki mücadelenin ilerlemesi ve hızla bir yandan da esnek çalışmanın yasallaştırılmasına, kıdem tazminatının gasbına karşı, taşeronun kaldırılması mücadelesi (başka yerel taleplerle de) ile birleşerek ülkeyi saran ve gidişatının yönünü değiştirebilecek sonuçlar doğurabilecek gerçek bir işçi fırtınasına dönüşmesinin önünde ciddi bir engel yoktur.
Sendikal bürokrasinin büyük ihanetinin son aşaması!
Hükümet “Ülke bölünmek isteniyor”, “Yedi düvelin kuşatması altındayız”, “Terör örgütleri dört koldan bize saldırıyor” propagandasıyla, devasa medya gücünü kullanarak “terörle mücadele”yle ülkeyi sindirmeye, terörize etmeye çalışıyor. Ama öte yandan Hükümet, yaratılan bu “alaca karanlık”tan yararlanarak;
* Kamu emekçileri ve kamu işçilerinin 70 yıllık kazanılmış haklarını bir genelgeyle ortadan kaldırıyor; “Benim politikalarıma karşı olan memur ve işçiyi kamuda çalıştırmam” diye açıkça ilan ederek tarihin en büyük emekçi kıyımı için düğmeye basmış bulunuyor.
* Bunca işi arasında Hükümet, “Esnek çalışmayı yasalaştırmak” ve “özel istihdam büroları”nın çalışmasının zeminini genelleştirerek, “kiralık işçiliği” yasal güvenceye açma amaçlı tasarıyı da Meclise sundu.
* Yine Hükümet, kıdem tazminatını fiilen ortadan kaldıracak biçimde yeniden düzenleyecek hazırlıklarını da son aşamasına getirdi.
Bunlar, işçi sınıfının ve kamu emekçilerinin en temel kazanımlarıdır. Bunların kaldırılması da 1980 yılındaki 24 Ocak Kararları’ndan beri sermayenin hayalidir.
AKP Hükümeti, önceki hükümetlerin lafını çok ettikleri ama işçilerin, sendikaların tepkisinden korktuklarından kaldırılması için somut adım atmaktan çekindikleri emekçi kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere harekete geçmeye cesaret etmiştir.
Sermaye ve hükümetin saldırısı bu kadar açık ve somut bir tehdit haline gelmişken, DİSK ve KESK’in kimi cılız tepkileri bir yana bırakılırsa sendikalar ve konfederasyonların sessizliği kan dondurucudur.
“Kan donması” olup biteni izleyenler içindir. İşçilerin, kamu emekçilerinin sendikalarının tepesine tüneyerek, bunları emekçilerin mücadelesinin engellenmesinin aracına dönüştüren bugün de bütün bu temel kazanımların kaldırılmasını oldubittiye getirmek için kafasını kuma sokan sendikal bürokrasi için bu tablo sınıf hainliğinin son aşamasıdır.