“Eğitim yılı sorunlarla açılıyor” demek, Türkiye’de uzun yıllardan beri sermaye hükümetlerinin eğitimi, öğrenci ve velilere eziyete çeviren politikalarının özetidir. Bu yıl da, “Bu eğitim yılının başında biat ettiğimi bir kez daha göstereyim” demeyen herkes, her gazete, her TV kanalı, asgari olarak “Eğitim yılı sorunlarla açılıyor” diyecektir.
Ama artık 2016-2017 eğitim yılı başlarken, “Eğitim yılı sorunlarla açılıyor” ifadesi; hiçbir şey söylemeyen, gerçeğin çok küçük bir bölümüne karşılık gelen bir tarif olacaktır. Çünkü son yıllarda eğitimdeki sorunlar, giderek artan biçimde büyümüş, AKP Hükümetleri bu sorunları istismar ederek, bir yandan “zorunlu eğitimi” paralı hale getirecek, özelleştirmeci girişimlerini artırıp çeşitlendirirken öte yandan da eğitim alanındaki az çok laik ve bilimsel kazanımları ortadan kaldırmaya girişmiştir.
Bu amaçla AKP Hükümetleri, Milli Eğitim müfredatını ve örgütlenmesini “Muhafazakar toplum inşası” hedefinin temeline koyduğu “Dindar nesiller yetiştirme” planının bir parçasına dönüştürmek için hamlelerini artırmıştır. Bu hamleler sadece eğitim yılının başında yapılmadığı gibi sadece resmi eğitim kurumları tarafından yapılan girişimlerle de sınırlı kalmamıştır. Tersine bu müdahaleler, en gerici çevrelerin oluşturduğu ve hükümetin ekonomik ve siyasi desteğindeki vakıflar, dernekler, Diyanet İşleri, hükümetin güdümündeki eğitim sendikaları, tarikatlar ve cemaatler gibi her tür gerici odağın gayretlerinin birleştiği müdahaleler olarak gerçeklemiştir.
LAİK-BİLİMSEL EĞİTİMİN KADROLARI TASFİYE EDİLİYOR
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında eğitime müdahaleler, AKP Hükümetlerinin bugüne kadar girdikleri yolda yaptıklarının bir devamıdır ama öyle görünmektedir ki, bu öyle sıradan bir devam değildir. Tersine daha ilk girişimler göstermektedir ki, Erdoğan-AKP yönetimi 15 temmuz darbe girişimini, Türkiye’nin 200 yıllık modernleşme girişimlerinin ifadesi olan laik, demokratik, bilimsel eğitime dair kazanımlarının tasfiyesi için dayanak yapacaktır. Nitekim Hükümet, “FETÖ’cülüğün tasfiyesi” bahanesiyle eğitim alanında başlattığı kadrolaşma hamlesini, 11 bir 285 eğitimcinin açığa alınması ve okullarda başlatılan “kara listeler” oluşturulması girişimleriyle, laik, bilimsel eğitim birikiminin temsilcisi eğitimci kadrolarını tasfiye etme hamleleriyle sürdürmektedir.
Kuşkusuz ki ”kara listeler”de on binlerce, hatta yüz binlerce eğitimci olacaktır. Belki açığa alınanların önemli bir bölümü yeniden görevlerine de iade edilecektir. Ama bu Hükümetin okullardaki laik-bilimsel eğitimden yana eğitimcileri tasfiye etmekten vazgeçtiği anlamına gelmeyecektir. Çünkü bu kitlesel olarak meslekten atmalar, açığa almalar, kara listeler, idari baskılar, disiplin kurulları, velilerden,hükümet sendikası üstünden eğitimciler adına öne sürülecek dini referanslı eğitim talepleri, “veliler”den gelecek organize tepkiler…gibi yöntemlerle laik, bilimsel, demokratik eğitim talepleri ve böyle bir eğitimi savunan eğitimciler sindirilmeye devam edilecektir. Gidişat bunu gösteriyor.
DARBE GİRİŞİMİ ‘DİNDAR NESİLLER YETİŞTİRME’NİN DAYANAĞI YAPILIYOR
Elbette bu ülkede laik ve bilimsel bir eğitimden yana olan eğitimciler 1950’lerden beri sağcı-muhafazakar partilerin ve iktidarların hep hedefi olmuştur. Ama şu bir gerçek ki bugüne kadar hiçbir hükümet on binlerce eğitimciyi bir kalemde sorgusuz sualsiz açığa almamış, meslekten ihraç etmemiştir. Bu yüzden de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki dönem, önceki “rutin” müdahalelerden öte eğitime ve eğitimcilere müdahalenin saldırıya dönüştüğü yeni bir aşama olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Dahası öyle görünmektedir ki 15 Temmuz darbe girişimiyle oluşan ortamdan yararlanarak Erdoğan-AKP yönetimi, eğitimin müfredatının içeriğini olduğu kadar eğitim ortamının şekillendirilmesi ve eğitimin ideolojik platformunun yenilenmesine yönelecektir.
– “Eğitim Yılı”nın ilk günü bütün okullarda “15 Temmuz darbe girişimi” ile başlayacak, hafta boyunca 15 Temmuz darbe girişiminin çeşitli boyutları ele alınacaktır. Bütün yıl boyunca da çeşitli vesilelerle 15 Temmuz darbe girişimi, şehitleri, “demokrasi nöbetleri” gündem yapılıp tartıştırılacak, bu konuda çeşitli etkinlikler yapılacaktır.
– “Fetullahçı eğitimciler”in yazdığı kitaplar, “FETÖ övgüsü var” gerekçesiyle eğitim yılının başlamasına bir-iki hafta kala geri çekilmiş, bu kitapların gözden geçirilerek eklemeler ve çıkarmalar yapıldıktan sonra okullarda dağıtılacağı açıklanmıştır. “FETÖ’ye karşı mücadele”nin üç yıl önce 17-25 Aralık’tan beri sürdüğü dikkate alınırsa bu kitaplardaki “FETÖ övgüsü” iddiası inandırıcı değildir. Ama, bu kitapların 15 Temmuz perspektifiyle yeniden biçimlendirileceği ona göre ekleme ve çıkarmalar yapılacağını söylemek daha gerçekçi olacaktır.
– Kurban Bayramı’nda twitter mesajında Bekir Bozdağ’ın 15 Temmuz’dan beri “başkomutanlığı” daha da öne çıkarılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başkomutanlığı yanında “başöğretmen” olarak ilan etmesi, sadece bir hamaset ya da pohpohlama olarak görülemez. Böylece Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra başöğretmen ilan edilen tek Cumhurbaşkanı Erdoğan olmaktadır. Ki, bunun eğitimin müfredatı ve okullardaki etkinlikler, daha da önemlisi eğitimin ideolojik boyutu açısından Başkomutan ve Başöğretmen Erdoğan’ın Atatürk’ü de gölgede bırakacak biçimde öne çıkarılarak idolleştirileceğini söylemek yanlış olmaz.
EĞİTİMDE GERİYE DOĞRU BÜYÜK BİR SIÇRAMA!
Bu yüzden de “Eğitim Yılı sorunlarla açılıyor” ifadesi bugün karşı karşıya bulunulan eğitim alanına yönelik saldırıyı küçülten, masumlaştıran, sanki elde olmayan nedenlerle çıkmış fiziki, kadrosal sorunlar deresine indirgemiş olmaktır. Oysa yapılan ve yapılmakta olan müdahaleler, “eğitimde geriye doğru büyük bir sıçrama” amaçlı müdahalelerdir. Ve artık eğitimdeki sorunun esası da budur.
Kısacası 2016-2017 Eğitim Yılı, eğitimin başlıca ileri kazanımlarının ortadan kaldırılmak üzere girişilen büyük saldırının yeni bir aşamasının yılı olarak açılmaktadır.
Bu saldırı, on binlerce eğitimcinin tasfiyesi ve sindirilmesi için atılan adımlarla ilerleyip, eğitim müfredatı ve ritüellerinin 15 Temmuz darbe girişimi etrafında oluşturulmak istenen motiflerle süslenerek, “dindar nesiller” yetiştirilecek bir ideolojik platformu biçimlendirmeyi de amaçlamaktadır.
Bu yüzden de bu eğitim yılı; bir yandan öğrencisinden eğitimcisine, velisinden Türkiye’nin demokratik ve laik bir ülke olmasını isteyen demokrasi güçlerine, eğitimci sendikalarından tüm sendika ve emek örgütlerine kadar herkesin;
– Öğretmenime dokunma!
– “Laik, demokratik, bilimsel, anadilinde, parasız eğitim istiyoruz” diye saf tutmasını gerektiren bir yıl olmaya adaydır.
Bu yüzden bu yıl, “Eğitim yılı sorunlar açılıyor” demek yetmez, bu yılı; eğitime yönelik bu topyekün saldırıya karşı durmak üzere laik ve demokratik eğitimi ülkenin geleceği için hayati bulan herkesin mücadelede üstüne düşeni yapmaya çağırıldığı bir yıl olarak da tarif etmek gerekmektedir.