İnsanlarda bir mal mülk sevdası, sefası ve eğlencesi almış başını gidiyor. Bir yandan da, hiç ölmeyecekmiş havası, edası, cakası ile beraber…
Adeta insanlar ölmemeye kilitlenmiş…
Bu ciddi bir hastalık bence!
İstanbul da Çok lüks bir villa da yaşayan, beş vakit namaz kılan ve ramazan orucu dışında Pazartesi-Perşembe sünnet oruçlarını tutan en küçük bir sünneti bile uygulamaya çalışan yaşlı bir teyze ile tanıştım.
Villasında üç çocuğu ve yedi sincabıyla birlikte yaşıyordu. Bir vesileyle teyze ile sohbet etme imkânım oldu. Bana birçok şey anlattı.
Köklü bir aileden geldiğini, varlıklı bir aile olduklarını, villasında çalıştırdığı 10 tane hizmetliye; iyilik yapma ve sevap anlamında ekmek kazandırdığını söyledi ve daha birçok şey…
Mesela sincapları için; sağlık masraflarından tutun da mamalarına kadar aylık toplam harcamaları 35 bin tl olduğunu gururla anlattı.
Ölen bir sincabı için 4 gün yas tutup ağladığını falan söyledi.
Bir ara lafa girdim ve şöyle bir soru sordum!
Villanızda çalışanlara ne kadar maaş veriyorsunuz?
17 yıldır yanında çalışan birine 1200 tl, beşine 1000 tl, diğer dördüne de 650 tl verdiğini söyledi.
Peki! 17 yıldır yanınızda çalışan hizmetlinin evi var mı? dedim.
Yok! sanırım dedi. Kirada kalıyor galiba!
Evinde, ülke dışından getirdiği iki köpeğinin olduğunu ve bunlara da en az o sincaplar kadar harcama yaptığını ve daha neler neler…
En son ayrılacağım zaman, peki! Size son bir kaç soru daha soracağım dedim!
Doğal ortamda yani tabiatta yaşamaları gerekirken 7 sincabı alıp villada zindan hayatı yaşatmanız doğru mu? ve aslında 17 yıldır yanınız da çalışan birine ve ihtiyacı olduğu halde bir ev almamanız, aylık her sincaba 5 bin tl maaş düşerken ve bir o kadarını da iki köpeğe harcarken yanınızda çalışanlara 650 tl maaş vermek Müslümanlığa sığar mı?
Kıldığınız namazlar, tuttuğunuz oruçlar sizi cennete mi götürecek zannediyorsunuz?
Kendiniz villada paraya boğulmuşken yanınızda alınteri döken işçinizin asli ihtiyacı olan, bir evi bile yokken mezarınızda nasıl rahat edeceksiniz hiç düşündünüz mü?
Sustu ve hiçbir şey diyemedi.
Kadıncağızın aval aval bakışları arasında oradan ayrıldım!
Bu Şizofreni bir durum değil mi sizce?
Bana göre böyle olanlar, hiç cennet hayali kurmasınlar!
Bu ve buna benzer birçok insanımız kuru kuruya (sevap, borç, Allah ile pazarlık ve alışveriş niyetine) namazlarla, oruçlarla cennete gireceklerini sanıyorlar ve de seviniyorlar.
Valla bu durumda, bence hiç sevinmeyelim!
Çünkü! Bakara 219. ayette de belirtildiği gibi ihtiyaçtan fazlasını vermedikçe, insanlarla eşit hale gelmedikçe, sade ve mütevazi bir hayat yaşamadıkça, başkalarını en az kendin gibi görmedikçe, bir insanı bir sincap kadar bile düşünmedikçe Allah’ın imtihanından iyi bir notla geçeceğimizi sanmıyorum.
Bir kere, istesekte istemesekte mezarda yoksulla eşitleneceğiz.
Zaten misafir olduğumuz, kimsenin kalmadığı, hiç kimsenin malı ve tapusu olmayan bu dünyada; İnsanlarla paylaşmak varken, adil ve eşit yaşamak varken, onurluca birlikte ve beraber kullanmak/üretmek varken, başkasını en az kendin kadar düşünmek insana değer katarken…
İnsanların üzerinden bir yerlere gelerek efendilik taslamak niye?
Aramızda köle efendi ilişkisi kurmamız niye?
Ölümün olduğu bir yerde, ne işe yarar ki bu?
Ayrıca! Bir yerde adalet (eşitlik) ve ahlak yok ise orası ne işe yarar ki?