• Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
    • Yaşam
    • Türkiye
    • Dünya
  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
    • Belgesel & Film
    • Eylem & Etkinlik
    • Fotoğraf & Karikatür
    • Kitap & Dergi
    • Müzik & Video
Adil Medya
  • Temmuz 19, 2025
  • Yayın İlkeleri
  • Hakkımızda
  • Künye
  • İletişim
  • Güncel
  • Sağlık
  • Sağlık
Adil Medya
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Politika
      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      “İnanmak” istemeyin artık

      “İnanmak” istemeyin artık

      Türk, Kürt, Arap peki sonrası?

      Türk, Kürt, Arap peki sonrası?

      Türk, Kürt, Arap birliği nöbete

      Türk, Kürt, Arap birliği nöbete

    • Yaşam
      Sağlıklı beslenirken dişlerinizden olmayın! Sebzeler diş minesi için tehlikeli olabilir

      Sağlıklı beslenirken dişlerinizden olmayın! Sebzeler diş minesi için tehlikeli olabilir

      Kerbela(lar), Yezit(ler) ve Aleviler

      Kerbela(lar), Yezit(ler) ve Aleviler

      Kurdish Monitoring raporu: Kürtçeye yönelik en çok engelleme kamusal alanda yaşandı

      Kurdish Monitoring raporu: Kürtçeye yönelik en çok engelleme kamusal alanda yaşandı

      Çocuğu için part-time çalışmaya geçen işçi geri tam zamanlıya dönebilir mi?

      Çocuğu için part-time çalışmaya geçen işçi geri tam zamanlıya dönebilir mi?

    • Türkiye
      Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

      Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      Konser iptal, beton serbest

      Konser iptal, beton serbest

      “İnanmak” istemeyin artık

      “İnanmak” istemeyin artık

    • Dünya
      Türk, Kürt, Arap birliği nöbete

      Türk, Kürt, Arap birliği nöbete

      Yetenekli bay Barrack görevde

      Yetenekli bay Barrack görevde

      Yetenekli bay Barrack görevde

      Yetenekli bay Barrack görevde

      Brezilya’da halkçı referandum örneği

      Brezilya’da halkçı referandum örneği

  • Emek
  • Kadın
  • Ekonomi
  • Eğitim
  • Ekoloji
  • Sağlık
  • Bilim & Teknoloji
  • Yazarlar
  • Arka Sayfa
    • Fikir & Yazı
      Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

      Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      Kobani Davası kararında sokak polemikleri

      Konser iptal, beton serbest

      Konser iptal, beton serbest

      “İnanmak” istemeyin artık

      “İnanmak” istemeyin artık

    • Belgesel & Film
      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Kapitalizmin Yeni Silahı: Prekaryaya Dönüştürülen Göçmen Emeği

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi Orhan Kemal

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      ''Gelincik'' Elini kirletmekten çekinmeyen bir polisin hikâyesi

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

      “Leyla ile Mecnun” ekranlara geri dönüyor

    • Eylem & Etkinlik
      Üçüncü Dünya Savaşı

      Üçüncü Dünya Savaşı

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Deniz Gezmiş - Metin Yüksel Birlikte Anılıyor

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Bizi uyutamazsınız; bu zulüm ne unutulur ne de affedilir!

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

      Anayasal Düzen ve Adalet Devleti paneli

    • Fotoğraf & Karikatür
      Metafor

      Metafor

      Günün karikatürü

      Günün karikatürü

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

      LeMan'dan İsrail kapağı: Hangi hayvan hastaneleri vurur ki?

      Uykusuz bu hafta kapağına TOKİ'yi taşıdı

      Uykusuz bu hafta kapağına TOKİ'yi taşıdı

    • Kitap & Dergi
      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Kadire Bozkurt: Ben yazarken okur henüz yoktur

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Fuat Sürmeli'nin Yeni Kitabı Raflarda: “GÖLGEDEKİ GERÇEK”

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitap toplama düşkünlüğü

      Kitapların yalnızlığı

      Kitapların yalnızlığı

    • Müzik & Video
      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      4 gün sürecek 'Kuzey Fest'in programı belli oldu

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Efendiler Bunun Neresi Yalan

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Gökberk Uğurlu: “Düne takılı kalmak, önümüzü görmemizi engelliyor.”

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

      Grup Yorum üyeleri için dayanışma konseri

Deniz Yücel: İşimi iyi yaptığım için neden pişman olayım ki?

Deniz Yücel: İşimi iyi yaptığım için neden pişman olayım ki?

Ocak 16, 2018 Fikir & Yazı, Türkiye 0 comments

Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest

11 aydır iddianamesiz olarak tutuklu bulunan Gazeteci Deniz Yücel, Silivri Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.
Fatih POLAT

Gözaltına alınma sürecinden itibaren devletin zirvesinden, ağır ithamlarla hedef gösterilen ve 324 gündür, iddianamesi bile hazırlanmadan Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Die Welt Gazetesi Türkiye Muhabiri Deniz Yücel, gerçekte nasıl bir gazetecidir? Nasıl bir insandır?

Daha önce, genellikle cezaevindeki durumu ile gündeme gelen Deniz Yücel’e tüm bunları sorduk. İşte yanıtları.

Merhaba Deniz, öncelikle geçmiş olsun.

Merhaba Fatih. Çok teşekkür ederim. Ama biliyorsun henüz geçmedi, sürüyor.

On bir aydır özgürlüğünden yoksunsun ve hâlâ iddianamen hazır değil. Ne düşünüyorsun bu konuda?

Vallahi ne düşüneyim? Unutmuş olabilirler. Ya da bekledikleri talimat daha gelmedi. Evrensel okurlarına bunları uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Yine de Türkiye’de yaptığım haberlerden bir örnek vereyim. 1.5 sene önce İlhan Çomak’ın dosyasıyla ilgilenmiştim. İzmir’de yaşayan ailesini ziyaret ettim. Avukatlarıyla görüştüm ve çalıştığım Die Welt gazetesinde hikayesini anlattım. İlhan, o zaman abuk sabuk suç isnatlarıyla ve kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın 22 yıldır cezaevinde kalıyordu. Daha sonra müebbet hapis cezası aldı. Geçenlerde yeni şiir kitabı yayımlanmış. Bu ülkenin geçmişi de bugünü de benzer hikayelerde doludur. Yaşadığım haksızlığı küçümseyemem. Hayatımdan, eşim Dilek ile geçireceğimiz zamandan gasbedilen her bir gün kıymetlidir. Fakat bu siyasi yargının en büyük mağduru benmişim gibi davranmak istemem.

Görünen o ki, Türkiye hükümeti, Batı Avrupa ile ilişkilerini tekrardan düzeltmeye çalışıyor. Bu çabaları nasıl değerlendiriyorsun?

Hükümet aynı anda cümle alemle kavga etme lüksü olmadığını fark etmiş olabilir. Ancak bu çabaların fazla sonuç getireceğini düşünmüyorum. Çünkü mevcut iktidar iki anlamda Batı karşıtıdır. İktidar ülkede yaşanan her türlü sorundan Batı’yı sorumlu tutmayı bir kriz yönetimi biçimi haline getirdi. İkincisi bu iktidar bazen ‘batılı değerler’ olarak adlandırılan fakat esasen evrensel değerler olan her şeyi hiçe saymaktadır.

Yine de bu yakınlaşma, senin durumunu etkiler mi sence?

Yaklaşık 2 ay Türkiye’de tutuklu kalan meslektaşımız Loup Bureau, eylül ayında serbest bırakıldıktan sonra Fransız basınında şöyle bir haber çıkmıştı: “İki hükümet bir pazarlık yapmış, Gazeteci Bureau’nun serbest bırakılması karşılığında Fransız hükümeti, hava savunma sistemi içerikli bir silah sözleşmesini onaylamayı taahhüt etmiş. Takip edebildiğim kadarıyla bu iddia tekzip edilmedi. Ve Erdoğan’ın geçenlerdeki Fransa ziyareti esnasında tam da böylesi bir silah sözleşmesi imzalandı. Macron ayrıca, bir yandan Türkiye’nin Avrupa Birliği defterini kapatırken öte yandan durumu fırsat bilip, et, uçak, elde ne varsa Türkiye’ye sattı. Bilmem, belki bu ilişkiler böyle yürür. Ama ben özgürlüğümü ne Alman silah şirketlerinin tankları ve toplarıyla lekelemek isterim ne de Almanya’ya sığınan, ancak gerçekten yargılanmalarının gerektiğini düşündüğüm kişilerin, yani iktidarın eski suç ortaklarının iadeleriyle. Kirli pazarlıkların parçası olmayacağım.

Tek tip kıyafeti giymeyi reddettiğini açıklamıştın.

Evet, ‘asla’ dedim. Buna eklenecek söz yoktur.

Biraz bunlardan bağımsız seni konuşsak. Gazeteciliğe nasıl meylettin?

Dokuzuncu sınıftayken okul tarafından öngörülen zoraki staj vardı. Büyüdüğüm Frankfurt yakınlarındaki Rüsselsheim kentinde bir bölgesel gazetenin yerel bölümüne girdim. Stajdan sonra da birkaç yıl boyunca dışarıdan yazmaya devam ettim. Başladığımda 16 yaşındaydım. Övünmek gibi olmasın ama hele ki o dönem Türkiye’den göç etmiş bir işçi ailesinin çocuğu için fena bir başarı değildi. Bu mesleğe meylederken solcu idealler vardı. Gerçekleri yazmak, insanları aydınlatmak, dünyayı bir ucundan iyiye değiştirmek falan. Hâlâ da yanlış gelmiyor bunlar. Sadece o zamanlar, yani yaklaşık 30 sene önce dünya siyahlar ve beyazlarla doluydu. Gri tonlar pek yoktu. Ancak işin başka önemli bir boyutu vardı. Hatta çalıştığım yer, kentteki iki gazetenin daha sağda duranıydı. Ama işin profesyonel kısmını da öğrenmek istiyordum. Merak zaten vardı. Gazeteciliğin vazgeçilmez koşuludur bence. Neyse, iki üç yıldan sonra bu yerel ilişkilerden sıkılarak bıraktım. Daha sonra çeşitli bölgesel ve ulusal gazetelere dışarıdan yazdım ve henüz üniversitedeyken ilk kadrolu işe girdim.

Ne okudun?

Siyasal bilimler yüksek lisans mezunuyum. Berlin Özgür Üniversitesinde okudum. Adı bile güzel değil mi?

Hangi basın kurumları için çalıştın bugüne kadar?

Kadrolu çalıştığım ilk yer haftalık Jungle World gazetesiydi. Küçük ama iddialı bir yerdi. 2007 yılında kısa adı taz olarak bilinen ‘die tageszeitung’ gazetesine geçtim. Mayıs 2015’te taz’dan Die Welt’e geçtim ve aynı anda Berlin’den İstanbul’a transfer oldum.

Peki şimdiye kadar yaptıkların içinde en çok sevdiğin işler hangileri?

Türkiye açısından en ilginç olanını anlatayım. Gezi’ydi. Daha önce dönem dönem Türkiye hakkında çalıştıysam da Gezi’den önceki yıllarda uzaklaşmıştım. Sonra Gezi oldu ve ben sosyal medyadan anbean olayları takip etmeye çalıştım. Sonra haziranın ilk günleriydi, genel yayın yönetmenime ‘Ben gidiyorum’ dedim. Beni göndersen de göndermesen de, masrafları karşılamasan da ben gidiyorum. Oysa taz’ın Türkiye muhabiri vardı. Alışılagelmişin ötesinde bir şeyler olduğunu uzaktan fark etmiştim. Ama bu yeterli değildi. Neyse, geldim ve daha ilk günden itibaren parkın içindeki tüm haberleri ben devraldım. Dört gün kalacaktım, altı hafta kaldım. Bu süre zarfında Ankara ve Kayseri’ye gidip Almanya’da gerekli organizasyon işlerini halledip bir kitap çalışması için Türkiye’ye döndüm. ‘Her yer Taksim’ ismini taşıyan ve ‘Türkiye’nin öteki yüzde ellisinden portreler’ şeklinde özetleyebileceğimiz bir kitap. İtalyanca’ya çevrildi ama maalesef Türkçe olarak çıkmadı. Neyse, ilginçtir ki Alman medyasında Gezi haberlerini yapan gazetecilerin önemli bir kısmı aynı konumdaydı. Alman medyasında çalışan ancak Türkiye muhabiri olmayan, ama ilgiden, gönül bağından, memleket sevdasından kendi istekleri ile gelen gazeteciler. Bu durum aslında Türkiye medyası için bir haber konusu olabilirdi. ‘Memleket sevdasından biber gazı yemeye gelen Almancı gazeteciler.’

Türkiye’de muhabir olarak çalışmaya başlaman nasıl oldu?

2015’in başlarında teklif geldi, kabul ettim. Bu teklif de bir şekilde Gezi’nin sonucuydu. Çünkü Gezi, sadece tekrardan profesyonel zeminde Türkiye ile ilgilenmeme değil aynı zamanda yeniden sahada çalışmama vesile oldu. Die Welt’in teklifini tereddütsüz kabul ettim. Biraz Almancı hayalleri de etkili oldu tabi. Bir süre İstanbul’da yaşasam, Boğaz’ı gören evim olsun falan. Babaannemin Eyüp yokuşunda Haliç manzaralı gecekondusu vardı. Üstü olur, aşağısı olmazdı yani.

Yaşadıklarından hareketle hiç “Keşke Türkiye’ye gelmeseydim, Almanya’da kalsaydım” diye düşündüğün oluyor mu?

Hayır. Basının hiçbir yerde olmadığı kadar özgür olduğu ülkeye geldiğimi biliyordum. Ayrıca, Türkiye’ye gelmeseydim Dilek’le tanışamazdık, ki bu zaten kendi başına yeter. Ve ben sadece işim yüzünden değil, işimi iyi yaptığım için rehin alındım. İşimi iyi yaptığım için neden pişman olayım ki? Son olarak; bu tür “keşke”ler insanı yıpratır. Haksız yere mahpus düşen herkese naçizane tavsiyem olacaktır: “Keşke şunu yapmasaydım, keşke bunu yapsaydım” diye yakınmayacaksın. Hesaplaşacağın şeyler varsa sonra yaparsın. Buralarda diyeceğin yegane şey: “Yarın olsa gene aynısını yaparım.”

Senin açından bir habercinin en çok dikkat etmesi gereken mesleki özellikler nelerdir?

İki-üç şeyle yetineyim. Birincisi, adil davranmalı. Yani, kendi dünya görüşüne ya da hikaye kurgusuna ters olan olguları yok saymamalı. İkincisi, olayları izlerken olabildiğince yakın, değerlendirirken olabildiğince mesafeli davranmalı. Ve bir şey daha: “O şunu diyor, bu bunu diyor” diye aktarmakla yetinmemeli; bunu yapmakla birlikte ötesine giderek, kimin haklı kimin haksız olduğunu araştırmak için gayret göstermeli. Hangi konular ve kişiler olursa olsun, Ege sahillerinde botlara binmek üzere olan mültecileri dinlerken; Sur’da veya Cizre’de barikatların ve el yapımı patlayıcılarla döşeli hendeklerin arkasında siper alan silahlı militanlarla konuşurken; Ankara Garı Katliamı’nda sevdiklerini kaybeden ve adli tıbbın önünde bekleyen insanlara soru sormaya utanırken; Adıyaman’da çocuklarını IŞİD’e kaptıran ailelere kulak verirken; 16 Temmuz sabahı Atatürk Havalimanında iki metre önümden orada toplanan insanlara seslenen Cumhurbaşkanını izlerken… hep bu ilkeleri esas almaya çalıştım. Takdir elbette okurun.

Bir de tersinden sorayım. Bir gazeteci, mesleğini icra ederken neleri yapmamalı sence?

“Falanca konuyu işlersek, filanca haberi büyütürsek patronun hükümetle ilişkileri bozulur” gibi kaygılarla gazetecilik yapılmaz. Ama “Bizim okurumuz bunu tasvip etmez” de denmemeli. Her gazetecinin her insan gibi ama çok ama daha az keskin bir dünya görüşü vardır. Olmalıdır da. Çünkü, gazeteciliğin görevleri arasında olup bitenleri analiz etmek ve yorumlamak da vardır. Gazetecilerin savunduğu değerleri olmalı. Ama bir “dava”nın neferi gibi davranmamalı.

Cezaevinde haberleri takip edebiliyor musun? Dayanışmanın sesi sana geliyor mu?

Şu sıralar her gün on bir gazete alıyorum, Almanya’dan arkadaşlar sağ olsunlar düzenli şekilde gazete gönderiyorlar, gecikmeli de olsa elime geçiyor. Zaman içerisinde televizyon aldım. Ve sevgili avukatlarım bazı gelişmeleri anlatıyor. Yani, dünyadan kopmuş değilim. Dayanışma adına yapılan her şeyden değilse de çoğu şeylerden haberim oluyor. Beni ve tutsak arkadaşları unutmayan meslektaşlarıma, arkadaşlarıma, Almanya’da, Türkiye’de ya da dünyanın başka yerinde bizlerle dayanışma gösteren, çok azı elime geçse de mektup yazan tanıdığım tanımadığım herkese sonsuz minnettarım.

deniz yücel eylemi

Kısa bir süre önce tecrit kaldırıldı. Cezaevindeki hayatını nasıl etkiledi bu?

Aslında tecrit kaldırılmadı, yumuşatıldı. OHAL’den önce varolan sohbet hakkı, başkalarıyla birlikte spor yapma imkanı, kurslar… hepsi askıya alındı. Ama tabii ki yaklaşık 10 ay boyunca yapayalnız kaldıktan sonra konuşabileceğim bir insanın olması çok güzel. Son olarak Habertürk kanalında çalışmış olan Gazeteci Oğuz Usluer’le birlikte kalıyorum. Koğuşlarımız ayrı. Ama birlikte kahvaltı yapabiliyoruz; gündüzleri üstü tel örgüleriyle sarılı avluda volta atıyoruz. Ama en geniş anlamda sol muhalif kesimden hem aylardır tecrit altında tutulan hem avukatlarıyla sadece haftada bir saat görüşebilen tek kişi bildiğim kadar Osman Kavala’dır. Kendisiyle sadece bir kere bir yerde karşılaşmış olsak da selamım olsun.

Son olarak gazetecilik dışındaki Deniz Yücel’i konuşsak. En çok sevdiğin kitaplardan, şarkılardan söz etsek biraz mesela.

Dilersen genelden değil, cezaevi üzerinden cevap vereyim. Burada geçirdiğim ilk aylarda şahsi kitaplar yasaktı. Ama kütüphanedeki kitap listesini görünce çok şaşırmıştım. Bol bol Diyanetin yayınları ve Necip Fazıl Kısakürek’in kitapları vardı ama yanı sıra Freud, Lenin ve Horkheimer’in eserleri de bulunuyordu. Dünya edebiyatı klasikleri yanında yıllarca bu ülkede cezaevinde kalan Nâzım Hikmet, Kemal Tahir ya da Sevgi Soysal gibi yazarlar… Hadi bunlara klasiktir diyelim. Ahmet Altan, kendisi buradayken kütüphanede bütün kitapları mevcuttu; keza İlhan Çomak’ın ve Ali Bulaç’ın birer kitabı vardı. Daha sonra kütüphanenin Turhan Günay’ın çabaları ve yayınevlerinin ve bazı CHP’li vekillerin yardımıyla bu hale getirildiğini öğrendim. Ama yine de çok tuhaf bir tablo. Tanıştığım ve “ Elveda güzel vatanım” romanını burada büyük bir zevkle okuduğum Ahmet Ümit’e şöyle bir selam göndermiştim: “Bak kütüphanede bütün eserlerin duruyor, hatta bazılarından birkaç adet birden var, ayağını denk al.”

Müziğe gelince; ben, yaklaşık yirmi yıl Berlin’de yaşadım, minimal house müziğini severim, keza rock ve soul da. Favori gruplarımdan disco punk grubu LCD Soundsystem’in yeni albümünü çok merak ediyorum. Müzik zevkim geniştir yani. Türkiye’den Sezen Aksu’yu da severim Haluk Levent ve Baba Zula’yı da. Ama buradayken hepsinden çok özlediğim Ruhi Su ve Ahmet Kaya’nın türküleridir. Maalesef TRT’den dinlemek mümkün değil. Ama tek başıma kaldığım koğuşun sırasında bir komşum vardı, eski polis müdürü. Avlusunda güzel ve gür sesiyle Ahmet Kaya’nın mahpushane türkülerini söylüyordu. Yani, mevcut iktidarın eski müttefiki ve bugünkü düşmanı dinci örgüte üye olmakla suçlanan bir polis memuru, çok değil bundan yirmi sene önce Kürtçe türkü söylemek istediğini açıkladığı için çatalla bıçakla ülkeden kovulan, devletin Kürt politikası hemen hemen aynı noktaya döndüğü halde bugün herkes tarafından sahiplenilen bir sanatçının türkülerini söylüyor. Şimdi gel de bunu dışarıda anlat. Dış basın mensupları olarak bizim işimiz de zor yani. Çünkü, gerçekten tuhaf bir ülke.

  • Kaynak Evrensel

Yorumunuzu bırakın


İlgili Haberler

Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak? Fikir & Yazı
Temmuz 18, 2025

Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

Kobani Davası kararında sokak polemikleri Fikir & Yazı
Temmuz 18, 2025

Kobani Davası kararında sokak polemikleri

Konser iptal, beton serbest Fikir & Yazı
Temmuz 18, 2025

Konser iptal, beton serbest

ZAMAN AKIŞI

Tem 18 13:40
Bilim & Teknoloji

Beynimiz bir şeyin gerçek olduğunu nasıl biliyor?

Tem 18 13:38
Ekonomi

Son dakika… Rekabet Kurulu harekete geçti: Mastercard ve Visa hakkında soruşturma başlatıldı

Tem 18 13:37
Gündem

Sağlıklı beslenirken dişlerinizden olmayın! Sebzeler diş minesi için tehlikeli olabilir

Tem 18 13:35
Arkasayfa

Biz ‘barış’ ihtimaliyle umutlanırken CHP’ye ne olacak?

Tem 18 13:31
Arkasayfa

Kobani Davası kararında sokak polemikleri

Tem 18 13:29
Arkasayfa

Konser iptal, beton serbest

Tem 18 13:27
Arkasayfa

“İnanmak” istemeyin artık

Tem 18 13:03
Ekonomi

Ücret ve maaşlara el koyma dönemi başlıyor

Tem 18 13:00
Arkasayfa

Türk, Kürt, Arap peki sonrası?

Tem 18 12:58
Gündem

Türk, Kürt, Arap birliği nöbete

Tem 18 12:56
Ekonomi

Maaşa bloke, hayata ipotek: Borçla yaşam, ölümle çalışmak

Tem 17 15:45
Arkasayfa

Ticaret Bakanlığı duyurdu: Fiyat etiketlerine yeni düzenleme

Tem 17 15:26
Emek

Kamu işçileri: İş, ekmek yoksa grev var!

Tem 17 15:19
Arkasayfa

15 Temmuz’da tarih mi yazıldı?

Tem 17 15:05
Arkasayfa

Her zaman barış için….

Tem 17 15:01
Arkasayfa

Artık Cumhur yetmiyor

Tem 16 22:23
Arkasayfa

Orta Doğu Çatışmalarının Yansımaları: Kürt Kartı ve Mezhep Ayrılığı Tuzağı

Tem 16 22:04
Arkasayfa

Darbe ve Demokrasi

Tem 16 15:58
Arkasayfa

Türkiye düşünüyor

Tem 16 15:42
Gündem

Özgür Çelik Silivri’den Ekrem İmamoğlu’nun fotoğrafını paylaştı

Tem 16 15:39
Arkasayfa

Numan Kurtulmuş süreç komisyonu için grup başkan vekillerini toplantıya çağırdı

Tem 16 15:02
Ekonomi

En düşük emekli maaşı belli oldu

Tem 16 14:58
Gündem

İstanbul’daki şehir içi minibüslerde yeni dönem! Para üstü derdine son

Tem 16 12:25
Gündem

İmralı heyeti, Bakan Tunç ile görüştü: Demirtaş’ın tahliyesi dahil her konu konuşuldu

Tem 16 12:15
Arkasayfa

Cumhur üçlenir mi?

Tem 16 12:05
Ekonomi

Toprağa küstürdüler

Tem 16 11:59
Arkasayfa

Kerbela(lar), Yezit(ler) ve Aleviler

Tem 15 12:46
Arkasayfa

Kurdish Monitoring raporu: Kürtçeye yönelik en çok engelleme kamusal alanda yaşandı

Tem 15 12:37
Arkasayfa

Laf ebeliği yetti gayri, buna gerçekten var mısınız?

Tem 15 12:24
Arkasayfa

Şikefta Casene’den Lozan’a, Şeyh Mahmud’dan PKK’ye Kürtler ve hakları