Cizre’nin girişi araç kuyruğu, herkese GBT sorgusu yapılıyor, iki saatlik beklemeden sonra Cizre’ye girdik.
Şehir sanki 8 şiddetinde bir depremden çıkmış gibi.
İdil yolundan Cizre’ye ilerlerken sağlı sollu binalarda kurşun, top ve havan izleri var.
Yanmış binalar göze çarpıyor; Şeyh Siraç Cami yanmış…
Yönümüzü merkeze çeviriyorum; sokaklarda evlerine dönmeye çalışan çocuk, genç ve yaşlılar var. Yüzlerde bir harabeyle karşılaşmanın acısı var. Açık bir kaç dükkan ve market dışında her yer kapalı.
Baroya gitmek için adliyeye gidiyoruz kapıda avukat Filiz Ölmez ile karşılaşıyoruz. Yüzü çökmüş, belli ki sıkıntılı, elleri kanamış…
Nen var?
“Darp edildim!”
Kim darp etti?
“Özel harekat polisleri.”
Ablukanın ilk gününden beri Cizre’de. Sabah Nusaybin Caddesi’nde yürürken duvarlara yazılan yazılar gözüne çarpıyor, biraz duraklayıp yazıları okurken arkasında duran özel harekat polislerine ait zırhlı araçtan inen sivil giyimli ve silahlı iki kişi Filiz’i tartaklamaya başlıyorlar. Yerde sürüklüyorlar ve zırhlı araca bindiriyorlar. Zırhlı aracın içinde boğazını sıkıp tehdit ve küfrediyorlar sonra bir çuvalı atar gibi araçtan atıyorlar.
Baro binasına girdik, birçok avukat arkadaş orda; “Burada hukuk, adalet ve mevzuat yok. Olağanüstü bir idare var ve özel bir ekip yetkili. Savcının, kaymakamın hiç fonksiyonu yok” diyorlar.
Baro avukatlarıyla birlikte Cudi ve Sur Mahallesi’nde olan vahşet bodrumlarına gidiyoruz.
Mehmet Tunç’un ve kardeşi Orhan’ın katledildiği mekan… Mehmet Tunç’un avazı kulaklarımda… Derya Koç, Rüzgar Yıldızgören, Rohat Aktaş, Asya Yüksel, Gülcan Oskan, Abdullah Özgür, Berjin Demirkaya, Hülya Aksoy, Fidan Dadak, Bişeng Kolanç ve Mustafa Duymak ile birlikte 167 insanın katledildiği yer.
Gülistan Üstün de oradaydı. Pırıl pırıl güzel bir genç, daha 16’sında devletin zulmüne maruz kalıp 5 yıl hapiste kaldı. Cezaevinden çıkınca Mem u Zin Kültür Merkezi’nde sanatla alakalı oldu. Sevgili dostum Yıldız Suna ve Vedat Zencir, İzmir’den Cizre’yle dayanışmak için geldiğinde Gülistan’la tanışmıştı. Mem u Zin Kültür Merkezinde Dicle Haber Ajansı ile röportaj yapmayı beklerken Gülistan ile tanıştılar ve sohbet ettiler. Gülistan’ın yalın ve hayatın içinden sözcüklerinden, sohbetinden nasıl da etkilenmişlerdi, nasıl da sevmişlerdi Gülistan’ı. Gülistan, Cizre’de çatışmalar başlayıp sivil ve direnişçilerden yaralılar olunca insani yardım için yardımlarına koştu; ilk yardım eğitimi vardı ve yaralılara yardım ediyordu. O da o bodrumda yaralılara yardım ederken yaralandı ve orada katledildi. Ben, Yıldız ve Vedat’a “Gülistan öldü” diyemedim. Gülistan onlarda yaşasın ve hiç ölmesin…
Üç bodrum üç moloz yığını; çünkü toplarla, havanlarla, kepçelerle üç binayı yıkmışlar.
Bodrumlar civarında sağlam tek ev yok.
Biz bodrumların olduğu mahalledeyken bir haber geldi: O gün bodrumların olduğu alanda 1 gencin daha yanmış cesedi bulundu; günler sonra evine dönen bir aile yıkıntılar içindeki evini gezerken, sandığın kapısını açan ev sahibi yanmış bir erkek görüyor…
Cizre; sandıklarında ateşte kavrulmuş insan cesetleri…
Avukat Şiyar da bizimle evleri orda, gösteriyor; çok güzel bir ev ve özenle yapmışlar. Ev onlarca top ve havanla vurulmuş, yüzlerce kurşun değmiş, yanmış. Cizre gibi yaralı ama ayakta…
Evlerini yerinde bulamayanlar var. Birer moloz yığınına dönmüş evlerin önünde öbek öbek kadın ve erkekler diz çökmüşler, kimi ağlıyor, kimi soğuk gözlerle bakıyor.
Bodrumları görüp bayılan kadınlar vardı!
Polis zırhlı araçları etrafta… Zırhlı araçların namluları bizlere doğrultulmuş, insanlar o namlulara öfke ve nefret dolu gözleriyle bakıyorlar!
80 günde 300 insan düştü toprağa, 300 insan yakıldı, moloz yığınlarının içinde, altında kaldı…
Cizre’nin mahallelerinde tam bir yağma yaşanmış; topların ve havanların değmediği evlerin içleri çöplük haline sokulmuş. Dağıtılan mutfaklar, kırılan plazmalar, yere atılan elbise ve yatak-yorganlar, kırılan tahrip edilen asansörler… Kasaturayla deşilmiş yastık, yorgan ve yataklar kırılan avizeler, aynalar, gardroplar… Yırtılıp atılan aile albümleri, kitaplar… Atılan top havan ve patlatılan mayınlarla tüm evlerin içleri beton tozları…
Zalime ve onca zulme inat 80 gün Cizre’yi terk etmeyen çok güzel insanlar var; Metin, Leyla, Mesut, Narin, Ali, Saadet, Serdar, Cihan, Haydar, Filiz… Cizre’nin yaralarını iyileştirmek için koşturuyorlar. 80 günün acısını, travmasını ve şokunu böyle atlatacaklarının bilincindeler; yaşam, adalet ve özgürlük mücadelesi devam ediyor.
Cizre’de her evin mahremine de girdiler!
“Ey Türk Başbakanı Ahmet Hoca”;
Mesela evinize döndüğünüzde bir moloz yığını görseniz, mesela sizin rızanız olmadan birileri evinizi işgal etse ve mutfağınızı, odalarınızı hoyratça kullansa ve evden ayrılmadan yatak odanızın içine sıçsa, odaya, salona bokunu yapsa, ne hissedersiniz?
Cizre’de askerlerinizin ve polislerinizin girip kaldığı her ev bu durumda!
“Ey Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan Efendi”;
Mesela bir ordu şehrinizi topa tutsa ve sizi evinizden, şehrinizden kovsa ve evinize döndüğünüzde bir yağmayla karşılaşsanız…
Mesela o ordu mensupları sevgili eşinizle çektiğiniz, başucunuzdaki gardroba koyduğunuz fotoğrafı alıp çerçevesini yırtsa ve fotoğrafın siz tarafını yırtıp atsa ve eşinizin fotoğrafına bakıp yatağınıza otursa ve mastürbasyon yapsa ne yaparsınız?
O ordu mensubu erkeklerin girdiği evinize döndüğünüzde yatağınızın üstünde eşinizin fotoğrafı, kızınızın südyenini, kirletilmiş kilodunu görseniz ne hissedersiniz?
Sizin emrinizdeki JÖH, PÖH ve bilumum erkekler Cizre’de girdikleri evlerde bunu yaptılar!
Cizre’nin namahremini bırakmadınız Ahmet Hoca, Erdoğan Efendi!
Bunu siz yaptınız!
Bu barbarlık ve alçaklıktır!
Bu kibriniz, Türkçülüğünüz ve zorbalığınızın ürünü.
Bunu sen yaptın ve sen emrettin ey Erdoğan!
Cizre’deki yağma, evlerdeki ve o yatak odalarındaki manzara sizin eserinizdir.
Cizre kocaman bir mezarlık gibi…
Cizrelilere ait her ne varsa o yıkıntıların içinde talan edildi; 300 kız ve erkek, 3 aylık Miray da orda, 80 yaşındaki Ramazan dede de; tüm mal varlığı orada, çamaşırı, yorganı, yatağı; mahremi de orada…