“Adam olacak çocuk b.kundan belli olur” derler. Çocuğun büyüdüğünde nasıl bir insan olacağının bir işareti olarak. İnsanoğlu anlaşılan böyle. Geleceğin bilinmezliğini aralamak için bir işarete ihtiyaç duyuyor.
O nedenle de insan hayatında işaretler önemli. Geleceği bilmesek de geleceğin nasıl evrileceğine dair işaretler bulmak ve onları anlamlandırmaya çalışmak insanın vazgeçemeyeceği bir hasleti.
Nereden mi aklıma geldi bu deyim?
Doğrusu, şu “Kürt Açılımı”nı düşünürken aklıma geldi. Dün, Kandil ve Mahmur kamplarından barış için gelen 30 kişinin yargılanmasını ve aralarındaki 13 kişi hakkında tutuklama kararı verilmiş olmasını düşünürken aklıma geldi.
Gelenlerin neden geldikleri belli. Hükümet “Kürt Açılımı”na başladık demiş, muhatabı Abdullah Öcalan da “Memnun olduk, biz de iyi niyetimizi göstermek istiyoruz” demiş ve arkasından bu gelenler de gelmişler. Sanki bu süreç böyle yaşanmamış gibi şimdi “terör örgütüne üyelik vs’den” tutuklanmışlar. Buna ne demeli dersiniz? Aymazlık mı, çapsızlık mı?
Peki ama bütün bu sürecin başında ya da bu süreç içinde Kürt Açılımı’nın gerçek bir barışla biteceğine dair olumlu işaretler var mıydı? Bence yoktu. Öyle ki ta başında, yapılmak istenenin, önce “Kürt Açılımı”, daha sonra “Demokratik Açılım” ve daha sonra da “Milli Birlik Projesi” olarak ifadelendirmiş olması bile Kürt açılımının olmayacağına dair işaretler değil miydi?
Doğrusu konuyla ilgili uzmanlık düzeyinde bir bilgiye sahip değilim ama benzer sorunlar yaşamış ülkelerin böyle bir konuyu çözerken yaşamış olduklarıyla bizim burada yaşadıklarımız arasında bir yakınlık olmadığını seziyorum, hatta biliyorum. Bunların başında ise “zihniyet değişimi” geliyor.
Yani ilk işaret bence böyle bir sorunu çözebilecek bir zihniyet değişiminin olup olmadığı.
Var mıydı?
Bence yoktu. Bu kanaatim, “Kürt Açılımı”nın gerekli olduğunu söyleyen AKP’nin bu açılıma “niyeti” olmadığı anlamına gelmiyor. Ama ne hükümet üyelerinin, ne AKP’nin alt kadrolarının ve ne de tüm toplumun böyle bir “açılımı” götürebilecek bir “zihniyet değişimi” geçirmiş olduğu anlamına geliyor.
Daha düne kadar Ahmet Türk’ün elini sıkmayan, onun ve partisinin görüşme talebini reddeden, “PKK terör örgütüdür demeden böyle bir talebi karşılamayacağını” söyleyen bir liderliğin böylesine çetrefilli bir konuda çözümü sağlayabilecek bir zihniyete sahip olduğunu söylememiz mümkün mü?
Yalnızca AKP olsa neyse. Ya diğerleri? Yani CHP ve MHP? Onlar nasıl bakıyorlar dersiniz? Onların nasıl baktıklarını Meclis’teki çeşitli oturumlarda kaldırdıkları yumruklarından okuyabilirsiniz. Ya da Kürtlerin oldukları yerlerde olmayan (ya da olamayan) partiler oluşlarından…
Daha açık söyleyelim. Kürtlere yönelik bu zihniyet dünyası Kürt sorununu çözebilecek bir dünya değil. Çünkü bu zihniyet dünyası Kürtlerin taleplerini anlamamış olduğu gibi kendi tercihlerini de onlara dayatmak isteyen bir zihniyet dünyası.
Bu zihniyet dünyasının en açık ve toplumun önemli bir kesimi tarafından benimsenen ifadesini yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dillendirdi. Kurultay konuşmasında, her ne kadar Kürt kelimesini hiç kullanmamışsa da terör bağlamında Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapılmasının, işsizliğin ve yoksulluğun önlenmesinin temel bir politika olacağını söyledi.
Bu yaklaşım biraz, “Kürtler kardeşlerimizdir, biraz yoksullardır, o nedenle de onların ihtiyaçlarını karşılarsak kimlik taleplerinden de vazgeçerler” gibi bir mantığa yaslanan baskıcı bir zihniyet dünyasını yansıtır.
Oysa bugün gelinen noktada Kürtlerin, ne kendi dillerinde eğitim yapma hakkından, ne de Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde kendilerini yönetme taleplerinden geri adım atmaları pek mümkün görünüyor. O nedenle de böyle bir zihniyetle yapılabilecek şey bir “açılım” değil olsa olsa bu meseleye bir “kapanım”(?) olabilir. Nitekim bu son karar da bu “açılım”ın “kapandığını” söyleyen bir karar.