Artık Kilis’e IŞİD tarafından atılan roketler sayılmıyor. Çünkü, artık IŞİD Kilis’i her gün birkaç kez vuruyor. Bu yüzden de birkaç hafta önce, “Son dört ayda Kilis’e şu kadar roket düştü” demek saldırının boyutu hakkında bir fikir verirken, artık vermiyor. Onun için de artık “Kilis’e bir roket daha düştü” diyenler de artık böyle söyleyemiyor.
IŞİD’in roketli saldırılarında ölenler hâlâ gün gün sayılıyor ama artık yaralılar da sayılmıyor.
Öte yandan saldırılar yeni başladığında, IŞİD aleyhine sloganlar atarak saldırıları protesto eden Kilisliler de sorunun sadece IŞİD’den ibaret olmadığını görmeye başladılar. Özellikle son haftalardaki protestolarda, bu saldırılarla hükümetin izlediği Suriye politikasındaki bağı görmeye başlayan Kilisliler, soruna çözüm bulmayan Hükümeti protesto ediyorlar. Son saldırılardan sonra yapılan basın açıklamalarında devlet ve hükümetin halkın can güvenliğini koruması görevini hatırlatan Kilisliler, gece de AKP Hükümetine yönelik halk tepkisinin alameti farikası olan evlerin balkonlarından, pencerelerinden tencere tava çalarak isteklerini dile getiriyorlar.
KİLİSLİLER OLUP BİTENİ FARK ETMEYE BAŞLADI
Çünkü, gelişmelerin doğrudan içinde yaşarak Kilisliler, sorunun sınıra daha çok asker yığarak, daha çok top dizerek, Amerika’dan NATO’dan yeni silahlar isteyerek, “Kahrolsun IŞİD” diyerek çözülmeyeceğini fark ediyorlar. Bu yüzden de IŞİD’in her roketli saldırısından sonra, “angajman kuralları” çerçevesinde” yapılan top atışları arkasından, “50 IŞİD militanı öldürdük”, “100 IŞİD’liyi daha etkisiz hale getirdik”, “Zarar görenlerin zararlarını tazmin edeceğiz”… gibi klişe açıklamaların da eskisi kadar bile yatıştırıcı bir etkisinin olamadığı görülüyor.
Artık şu çok açık ki, Kilis’e atılan roketlerin nedeni, Türkiye’nin Suriye politikası nedeniyle üç yılı aşkın bir zamandan beri IŞİD’in bu bölgede yerleşmiş olmasıdır.
Çünkü Türkiye, PYD-YPG güçlerinin IŞİD’i bölgeden atmasını, “PYD-YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesi Türkiye için kırmızı çizgidir” diyerek engellediği gibi, rejim güçlerinin bölgeye yönelik IŞİD’i temizleme girişimlerini de “Daha ileri giderseniz sizi vururuz” diyerek engellemiştir. Ne var ki, Suriye’de de IŞİD’i buradan çıkaracak başka bir “muhalif” güç yoktur. Dolayısıyla Türkiye, Cerablus’un kuzeyinden geçen 98 kilometrelik sınırı boyunca uzanan IŞİD kontrolündeki bölgeyi IŞİD için “güvenli bölge” yapmıştır. Başka bir söyleyişle, IŞİD eğer Kilis’i vurmaya devam ediyorsa ve edecekse, bu dolaysız biçimde Türkiye’nin bu bölgede IŞİD’i hem Suriye rejimi güçlerine karşı hem de PYD-YPG güçlerine karşı korumaya almış olmasındandır!
ROJAVA KANTONLARINA ‘ANGAJMAN KURALLARI’ TEHDİDİ!
Dün medyada, “angajman kuralları” çerçevesinde yanıt vermek üzere Kobanê ve Cezire kantonlarını vurmak amacıyla yeni obüs topları yerleştirildiği, “eğer saldırı olursa” misliyle yanıt verilmesi için emir verildiği haberleri yer aldı.
Burada yeni olan, Rojava kantonları karşısına, bu kantonları vurmak üzere yeni toplar yerleştirilmesidir.
Ancak şu gerçekler önemlidir:
1- Rojava kantonlarının kurulduğundan bugüne kadar Türkiye tarafına tek bir mermi atılmamıştır.
2- Kimi “intihar eylemcileri”nin PYD tarafından eğitilip Türkiye’ye gönderildiği iddia edilmişse de bunu kanıtlayan gerçek bir belge ortaya konamamıştır.
3- Son günlerde Nusaybin’deki operasyonların uzaması karşısında “Rrojava’dan silah ve mühimmat desteği sağlanıyor” iddiaları öne sürülse de bunun da inandırıcı bir yanının olmadığı anlaşılıyor.
Türkiye-Suriye sınırı boyunca Rojava kantonları bölgesi, yıllardır tek bir olayın olmadığı bölge olmasına karşın şimdi bu sınıra yeni toplar mevzilendirip “angajman kuralları”nın yeniden hatırlatılması ister istemez sınır boyunca yeni çatışmalar mı çıkacak sorusunu da gündeme getirmektedir.
IŞİD, PYD-YPG İLE TÜRKİYE’Yİ ÇATIŞTIRMAK İSTİYOR
Hele de;
– Yakın geçmişte MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “savaş çıkarmak bahanesiyle “sınırın ötesinden Türkiye’ye doğru birkaç füze fırlatılabileceğini” söylediği,
– Batılı müttefikleriyle Türkiye’nin arasındaki en önemli anlaşmazlığın, “PYD-YPG terörist mi değil mi?” tartışması olduğu dikkate alındında, “Rojava kantonlarına yönelik yeni operasyonlar mı planlanıyor?” sorusu akıllara geliyor.
Ki, bunun anlamı Türkiye’nin Suriye’deki çatışmalara doğrudan, kara birlikleriyle de müdahil olmasındandır. Davutoğlu’nun görevinden alınmadan hemen önce, “Türkiye’nin Suriye’ye tek başına da “kara birlikleri göndereceği”ne dair demeci dikkate alındığında, bu tehlikeli oyunun sadece laf olsun diye ortaya atılmadığı da anlaşılıyor.
Açıktır ki çatışmanın yayılması ve Türkiye’nin Rojava kantonlarını bombalayarak PYD-YPG ile çatışmaya girmesinin Kilis’teki başarısızlığını örtemeyeceği gibi, Kürt-Türk çatışmasını alevlendirme ve batı ile Türkiye’nin ilişkilerine yeni sorunlar eklemesi gibi altından kalkılamayacak sorunlar çıkaracağı da tartışılmazdır. Bu yüzden IŞİD Türkiye ile PYD-YPG güçlerini çatışmaya sokarak bir taşla birkaç kuş birden vurmayı amaçlıyor.
Bir başarısızlığın üstünü örtmek için hedefi genişletme stratejisiyle kazanan olmamıştır. Bu yol çıkmaz yoldur. Böyle bir yönelim sadece, Suriye’de ve Irak’taki sıkışmasını Türkiye’nin Suriye’ye karadan doğrudan müdahalesiyle aşmak isteyen IŞİD’in işine gelir.
Kilis’e yönelik roket saldırılarının amacı da Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye zorlamak değil mi zaten?