Cizre’de tablo vahim… !
Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği 14 Aralık 2015’ten bu yana 200’ün üzerinde insan katledildi, onlarca kişiden ise haber alınamıyor.
Katledilenlerin arasında 3 Aylık Miray bebek de 80 yaşındaki Ramazan İnce’de var…
Ölüme terkedilen yaralılar var.
Orhan Tunç bu yaralılardan biri… Hastaneye kaldırılması için AİHM’nin tedbir kararı verdiği Tunç haftalar geçmiş olmasına rağmen hastaneye götürülmedi. Tunç, bir bodrumda yaralı ve ölüme terkedilmişken bir erkek çocuğu dünyaya geldi.
Doğan çocuğunun ismini “Békes”(kimsesiz) koymuş. Niye Békes?
Békes’in annesi Güler Tunç şöyle söylüyor: Orhan beni telefondan aradı, ‘doğacak olan çocuğumuzun ismi Békes’ olsun dedi. Devlet onları katletmeye çalışırken tüm dünya buna sessiz kaldı. Békes büyüyecek ve babasını soracak. Ben ona ‘baban tüm dünyanın gözü önünde ölüme terkedildi’ diyeceğim.
Yarın çocuğunuz, yıllar sonra ise torunlarınız ‘tüm bunlar olup biterken siz ne yapıyordunuz’ diye sorarsa, ‘acunu izliyorduk’ dersiniz… Hiç kimse çıkıp ‘haberim yoktu, böyle olacağını bilmiyordum’ demesin.
Her saniyesi kayıt altında bir katliam var.
Türk devlet güçleri, 13 Aralık 2015’ten başlayarak Cizre’yi tank ve toplarla kuşattı, kuşatılan şehri heronlarla izlenmeye aldı, tespit edilen yerleri tank, top ve havanlarla dövdü! Cizre’nin %60 yıkılmış durumda. 120 bin insan şehri terk etmek zorunda kaldı.
Cizre’yi “biri bizi gözetliyor evi” gibi gece gündüz izliyorlar. Kıpırdamanın olduğu her apartmanı, her sokağı görüyorlar ve sivil direnişçi ayrımı yapmadan toplarla hedef aldılar.
Yıkılan, tahrip edilen ve yıpratılan şehre haftalar sonra zırhlı araçlar eşliğinde adım adım girdiler.
Silvah ve Silopi’de olduğu gibi Cizre’de de uzun kuşatmanın sonu şehri “fethetmek” oldu!…
Katliamı protesto eden tüm sivil barışçıl gösteri ve aktiviteler silahla, gaz bombalarıyla, darp ve hapisle bastırılıyor.
Devlet, ahlaki, siyasi ve hukuki hiçbir kural tanımıyor.
Yakalanıp yakılan insanlar var, infaz edilenler var…
Ahmet Arif, “Can garip, can suskun, can paramparça…” derken sanki bugünün Cizre’sini yazmış…!
Dişine kan değen kurt öldürdükçe kana doymuyor!
Katliama, zorbalığa inat direnişçiler yanak, paramparça olmak pahasına diz çökmedi…
Katliamlar yaşanırken halk kısmi kimi protesto ve gösteriler dışında olanları izliyor. İzliyor çünkü karşı koyabileceği araçlardan yoksun… Silahlar konuştuğunda dünyanın her yerinde halk evine çekilir. Bakur (kuzey Kürdistan) da yaşanan bu.
Kürt halkında katliamların önüne geçememenin yarattığı ciddi bir çaresizlik duygusu var!
Kurt ise Kürt direnişçilerini avlamaya ve katletmeye devam ediyor… Öldürdükçe saldırganlaşıyor ve daha çok kan istiyor.
Hükümet ve devlet Kürt şehirlerindeki tablodan memnunlar. Bu nedenle yeni operasyonlardan bahsediyorlar.
Her kuşatmanın ve saldırının sonu şehri “fethetmek”, mehter ve onuncu yıl marşı eşliğinde zafer naraları atmak oluyor.
Bu tablonun uzun süre sürdürülebilirliği yok.
Sırada İdil, Nusaybin, Yüksekova ve Şırnak var deniyor! Maalesef şunu demek zorundayım; şehirde hendeklerin ardında sürdürülecek her savaşın sonu Cizre’deki gibi olur… Benzer bir tabloya izin verilmemeli.
Halkta ciddi bir güvensizlik, korku, öfke ve belirsizlik var!
Telafisi zor tahribatlar var.
Tablo vahim!
Kürt hareketinin Silvan, Cizre ve Silopi’yi aynaya koyup dersler çıkarması ve acilen önlem alması lazım!