Fakültede öğrenci olduğum yıllarda, Ankara’da oturan bir yakınımı ziyarete gitmiştim.Mahalleye bir hoca geldiğini duyan kadın heyecanla odama girdi ve “Hoca sen misin?” diye sordu. Hayal kırıklığına uğradığı belli oluyordu. Sorularına yardımcı olabileceğimi söyledim;ancak mutlu olmadı. “Hoca deyince ben de şöyle sakallı falan biri sanmıştım.” dedi.Sakalımın olmadığına ilk o zaman üzülmüştüm.
Yükselişte olan medeniyetlerin fetret dönemleri, düşüşte olan medeniyetlerin ise parlak günleri olur; ancak istikamet hiç değişmez. Ben A.B.D. nin Irak bozgununu,Osmanlı’nın Viyana bozgununa benzetirim. Batı medeniyeti Irak bozgunu sonrası gerileme dönemine girmiştir ve bir daha iflah olması da mümkün değildir. Hâkim medeniyeti, bir insan ömrü içinde hazin bir son beklemektedir.
Osmanlı, Çubuk Savaşı’ndan sonra yaşadığı kısa bir belirsizlikten sonra yeniden yoluna koyulmuştu. Türkiye yükselen bir medeniyetin parçasıdır ve hızlı bir yükseliş yaşamaktadır; ancak ülke yöneticilerinin Suriye politikası sayesinde bir fetret dönemine girdi.Erdoğan yanlış bir hesap yaptı. Onun hesabına göre Suriye rejimi kısa bir sürede düşecek ve böylece “Yeni Osmanlı” nın kapıları açılacaktı. Aslında böyle hesaplar yapacak zindeliğe ulaştığımıza sevinmemiz gerekir. Ne de olsa Osmanlı geni taşıyoruz; ancak hesaplar tutmadı.Çünkü hükümet, Amerika’nın silahıyla gerdeğe girmeye çalışıyordu.
Türkiye’nin yanlış bir yola girdiğini daha başında fark ettim. O zaman sayıları az olan sığınmacılara moral vermek üzere, adını henüz bilmediğim Calacula adlı bir artist Türkiye’ye gelmişti. Böyle bir kadının ziyaretinden hiç haz etmemiştim. Daha sonra ekranlarda her gün gördüğüm çatışma ve cami bombalama görüntülerinin muhaliflerce çekildiğini ve kendi eylemleri olduğunu fark ettim. Kendi vahşetlerini çekiyorlar ve yayınlanmak üzere dostlarına veriyorlardı. Çünkü her bombadan sonra tekbir getiriyorlardı. Kuşkusuz bunlar biliniyordu;ancak “Savaş hile idi ve her hileye başvurmak caizdi”.
Bülent ARINÇ gözyaşları içinde Suriye vahşetini anlattı. Beni dinlemedi. Sakalımın olmadığına en çok üzüldüğüm olaylardan biri de işte budur. Oysa onları uyarmıştım:
“Sayın Erdoğan Vazgeç! Seçim nedeniyle gideceğinden korkmuyorum; ama bu tutumun nedeniyle gideceğinden korkuyorum. (Adil Medya, 19.10.2012 tarihli makale)”
“Eylül geldi. Suriye politikasının sonbaharı… Eski topraklarımıza geri dönüp, yeni Osmanlı olacaktık; ama işler ters gitti. Dımaşk’a pirince giderken, Harran’daki buğdaydan olmak da var. (Adil Medya, 09.09.2012 tarihli makale)”
Erdoğan geçen hafta Amerika’ya gitti. Suriye’de yolun sonuna gelinmişti. Erdoğan son bir çırpınışla Obama’yı iknaya çalıştı. Tabi ki başaramadı. Erdoğan kızdı. Birleşmiş milletlerin adil olmayan yapısına çattı, “Dünya bizi yalnız bıraktı.” dedi. Olsun. A.B.D. bunu Karadenizlilerin hırçın yapısına bağlamıştır. “İstediğini alamadı, saldırıyor.” demişlerdir. Karizman çizildi, İtibarın sarsıldı; ama uzatmaya gerek yok. Yavaş yavaş kıvıracaksın,şimdiden başlasan iyi olur. Bir günah keçisi bulabilirsin. Davutoğlu’nu görevden alabilirsin.Komut verildi: “Bölük dur!” Kibir yapma, yürüyüşüne devam etme, yoksa yeni bir emir çıkarırlar:
“Bölük dur, Kasımpaşalı sen de dur!”