Depremin üzerinden bir yıl geçti ama Hatay’da yaşam normalleşemiyor. Toz bulutuyla kaplı kentte iş makinalarının dışında sessizlik hâkim. Birçok depremzede, “Yarınımızı bilmiyoruz” diyor. Deprem konutlarına dair şatafatlı anahtar teslim töreni yapılsa da on binlerce insan, yaklaşık 20 metrekarelik konteynerlerde yaşamaya çalışıyor. Barınma, sağlık, eğitim ve istihdam temel sorun.
Uğur ŞAHİN / Hatay
Ülke yakın tarihinin en büyük faciası olan Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin birinci yılı… Takvimler 6 Şubat 2023’ü gösterdiğinde, saat 04.17’de 7.7, saat 13.24’te ise 7.6 büyüklüğünde meydana gelen iki sarsıntı sonucunda 53 bin 537 yurttaş yaşamını yitirdi, 107 bin 213 kişi de yaralandı. 11 kenti etkileyen deprem, 14 milyon yurttaşın hayatında yaralar açtı. Hâlâ bulunamayan, aileleri tarafından aranan insanlar var. Bilimsel kurallara aykırı yapılaşma ve İmar Barışı’nın felakete çevirdiği depremin en yıkıcı olduğu kentlerin başında ise Hatay geliyor. 50 bin civarı kaybın yaklaşık 23 bini burada gerçekleşti.
Peki Hatay şu an ne durumda?
Depremin ilk günlerinde çadır ve yardımlara ulaşmada sıkıntı yaşayan insanlar, “Devlet nerede, biz bunu hak edecek ne yaptık?” diyordu. Şimdilerde ise, “Yarınımız belli değil, hiçbir şey bilmiyoruz” cümlesi sıklıkla kulağa çalınıyor. Hiç bitmeyen sarsıntının üzerinden bir yıl geçse de harap olmuş bu kentten göç etmeyen ya da edemeyen insanlar, hâlâ bu “kâbus”un etkisinde. Toz bulutuyla kaplı şehirde neredeyse sağlam bina yok. Enkaz kaldırma işlemleri sürüyor. Kaldırılan enkazların ardından binaların yerini boş meydanlar almış durumda ve iş makinalarının dışında sessizlik hâkim.
KANGREN SORUNLAR
İnsanların suya, gıdaya, nitelikli barınmaya erişiminde güçlükler yaşandığı göze çarpıyor. Burada okullara giden öğrenciler, sağlıklı koşullarda eğitim alamıyor, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi de son derece kısıtlı.
Depremde yerle bir olan Hatay’da, hayat bir türlü “normal”e dönemiyor. Kentte en büyük problemlerden biri ulaşım. Zira şehirde toplu taşıma yok denecek kadar az. Otomobili olmayan bir insan, yaşadığı konteyner kentten çıkıp eczaneye gidecek imkâna bile sahip değil. Kentte “otostopçuluk”un bir hayli yaygın olduğu görülüyor. Yollar “korkunç” çukurlarla kaplı ve her yer çamur… Altyapıyla ilgili de problemler yaşanıyor.
Hatay’da 180 binden fazla yurttaş, konteyner kentlerde yaşama tutunmaya çalışıyor. Şehir genelinde 110 konteyner kent kurulduğu belirtiliyor. Bunların en büyüğünün kapasitesi 700, en küçüğünün kapasitesi ise 180 ile ifade ediliyor. Buralar çadır kentlerden daha iyi koşullara sahip olsa bugünlerde havalar bir hayli soğuk. Konteynerler yaz aylarında kavurucu, kış aylarında ise dondurucu etkiye sahip. Ayrıca yağışlara karşı da dirençli sayılmazlar. Konteyner kentlerde ısınma problemleri yaşanıyor. Elektrikli ısıtıcılar nedeniyle yangınların çıktığı bile oluyor. Hatta bu nedenle yaşamını yitirenler oldu.
ARTIK İNANMIYORUM
Bu konteyner kentlerden birisini ziyaret ediyorum ve burada depremzedelerle konuşuyorum. Eşini depremden üç yıl önce kaybeden depremzede Nahide Çamuş, tam dört ay çadırda kalmış. Bugünlerde ise konteyner kentte. “Dört çocuğum var, eşim yok ama uzun bir süre konteyner vermediler bana” diyor Camuş. 6 Şubat’ı şöyle anlatıyor: “Evim birinci kattaydı, deprem olunca duvarları yıkıldı ve kendi imkanlarımızla dışarı çıkabildik. Depremden sonra çok zordu her şey.”
Nahide Çamuş, “Kaybımız yok ama her şeyimiz gitti” diye konuşuyor. Kendi deyimiyle “çocukları mesleklerine tutunamamış”, bu da sorunların katlanmasına neden oluyor. Bir oğlunun ressam olduğunu fakat fabrikalarda çalıştığını söylüyor, konteyner kenti gösterip, “Burada sürünüyoruz, bu sefil hayatı yaşıyoruz” şeklinde konuşuyor.
Peki, bundan sonra ne olacak? Ne kadar burada kalacaklar?
“Bilmiyorum” diyor: “Biliyor musun, sanki dünyamız değişti. İnanmıyorum artık bir evin içerisinde oturabileceğime… Çocuklarla kavga ediyoruz, sanki çocuklarımı tanıyamıyorum. Çünkü konteyner çok dar, ne yapacaklarını onlar da şaşırdı.”
EVİMİZ OLACAK MI?
Nahide Çamuş’un akrabası Nazlı Çamuş da bu konteyner kentin sakinlerinden. Konteynerleri karşılıklı, burada komşular. Nazlı Çamuş, iki çocuğuyla birlikte 20 metrekarelik konteynerde kalıyor. O da belirsizlikten dem vuruyor, “Ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyor ve ekliyor: “Dördüncü katta oturuyorduk, ikinci depremde evimiz komple yıkıldı. İlk depremde evden çıkabildik ama sonra her şeyimiz gitti. Her şeye rağmen ‘iyi ki’ diyoruz, iyi ki çıkabildik. Çünkü çok kişi öldü. Daracık bir alanda yaşıyoruz, çok sıkıntı çekiyoruz. Bekliyoruz evimiz olacak mı, olmayacak mı diye yeniden.”
KALBİM KIRILIYOR
Bu konteyner kentin kapasitesi 180. Yan yana dizilmiş bu yapıların kimisinin önünde çocuklar oyun oynuyor, kimisinde aileler sohbet ediyor, kimisinde ise insanlar sessizce etrafı izliyor. Biraz yürüdükten sonra afetzede Bereket Kocaoğlu ile karşılaşıyorum. Kendisi işçi ve depremde onun da evi yerle bir olmuş. Altı ay çadırda kaldıktan sonra konteyner kente yerleşebilmiş. “Çadır çok zordu, altı hep su olurdu” diyerek özetliyor konteynerler ile çadırda yaşamanın farkını. Kocaoğlu, şunları anlatıyor: “İlk depremden zor çıktık, ikinci depremde ise bina komple gitti. Şimdi sefillik yaşıyoruz. Eski hayatımız farklıydı, şimdiki farklı. Yevmiyeli işçiyim. Bazen traktör, bazen kamyon, bazen hamallık… Aç kalmamak için çalışıyorum.”
Kocaoğlu, yıkılan bu kentte yeni bir yaşam kurmak için maddi durumunun elverişli olması gerektiğini söylüyor: “Paran olsa, bir şeyler yapmaya çalışırsın ama paran yoksa barınakta kalmak zorundasın. Hayatımız böyle sürecek artık. Fakirsen hiçbir şey yapamazsın. Psikolojimiz de yok, kimse birbirine tahammül edemiyor.”
Yıkımın en ağır olduğu bölgelerden olan Armutlu Mahallesi, Elektrik Mahallesi ve Gazi Mahallesi’nden konu açılıyor. “Armutlu’ya ya da başka bir yere gitmek istemiyorum” diyor Bereket Kocaoğlu. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Sanki mezarlığa çıkmış gibi oluyorsun, için burkuluyor. Gidemiyorum oralara, kalbim kırılıyor. Bir daha eskisi gibi olamaz. Seneler lazım.”
HEP DEPREM KORKUSU
Komşusu Günay Kocaoğlu da “Nasıl anlatacağımı bilmiyorum, anlatması o kadar zor ki” diyerek başlıyor sözlerine: “Bütçesi olan bir yer yapabildi kendisine ancak bizim öyle bir imkânımız yok. Şu an konteyner kentte oturuyoruz işte. Komşularımızı kaybettik, zor anlar yaşadık. Tek düşüncemiz, yarın ne olacak, yaşayacak mıyız, bu kadar… Hayatımızda hep deprem korkusu olacak. Konteyner içerisinde yürürken bile hafif sallantı olduğunda korkuyoruz.”
Hatay’da bir güvenlik sorunu var. Şehir aydınlatması yok denecek kadar az. Hava karardığı zaman sokaklarda insan görülemiyor. Işığı yanan bir ev de… Bu tablonun hırsızlıkların artmasına neden olduğu belirtiliyor. Konteyner kentte kalan depremzede Nesrin Akan, gözü yaşlı şekilde anlatıyor: “Benim canımı yakan fırsatçı insanlar… Oğlum, gelinim, torunlarım enkazın altında sağ salim çıktılar. Fakat evimizdeki eşyaları çaldılar. Depremden beri, bir o yandayız, bir bu yanda… Şurada burada kaldık. Maddi imkânımız da yok, ne yapacağımızı bilmiyoruz.”
Daha sonra eşi söze giriyor. Depremde on gün enkazın altında kalan abisini kaybetmiş. “Millet bir ıstırabın içerisinde” ifadesini kullanıyor.
∗∗∗
ÖNCEDEN GECEKONDU ŞİMDİ ‘DEPREMKONDU’
TMMOB Şehir Plancıları Odası Hatay İl Temsilcisi Serkan Koç, hem kentin son durumunu hem de yeni yapılan konutlara ilişkin BirGün’e değerlendirmelerde bulundu. Koç, özetle şunları söyledi:
• HER YER İNŞAAT: Artçılar hâlâ devam ediyor; yaşamsal anlamda ama, deprem manasında değil. Geride bıraktığımız bir yıldan daha da kötüye gidiyoruz. Çünkü zaten geçmişte problemli bir kentimiz vardı kentsel planlama anlamında. Parçacıl şekilde kenti tekrar kurgulamaya çalışan bir iktidar var, buna göz yuman bir yerel yönetim var. Deprem öncesi gecekondu yapılarımız vardı, şimdi ‘depremkondu’ yapılarımız var. Hem de binlerce… İleride bunlar çok ciddi problemlere neden olacak. Kentin her yerinde inşaat faaliyetleri var. Hiçbir mühendislik almadan, ruhsat hizmeti olmadan vatandaşlara barınma alanı sunulmadığı için onlar da kendi imkânlarıyla yapı yapıyorlar. Bunlar bir plan ve program dahilinde yapılmıyor. 180 binden fazla nüfus şu an konteyner kentte hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Yaklaşık 18 metrekarede insanlar yaşam mücadelesi veriyor. İmkânı olanlar, son paralarıyla kendilerince daha nitelikli barınma ortamı üretmek için, 100-150 metrekarelik prefabrik evler yapıyor. Bu yapılar kırsal alanlarda yoğunlaşmış durumda. Çünkü halk bu problemi kendi çözmek istiyor.
• YÜZDE 95’İ YOK OLDU: Dağ yamacında Antakya ve Defne üzerinde yaklaşık 13 bin konutun inşaat faaliyeti başladı. Kaba inşaat şekilde ortaya çıktı konutlar. Onun dışında kent merkezinde zemin iyileştirme çalışmaları var. Peki, geri kalan yerler ne olacak? Antakya ve Defne özelinde kentin yüzde 95’i yok olmuş durumda. Zaten yurttaşların ekonomik anlamda gücü yok. Devletin verdiği hibe ve krediler, normal piyasa şartlarında bir ev yapabilecek şartları karşılamıyor. Bugün Hatay’da beton metreküpü 3 bin TL, bu başka yerlerde 2 bin TL.
• 10 YILDA BİTİRİLEBİLİR: Devletin daha önce yapmış olduğu resmî açıklamalarda, Hatay’ın tamamında 250 bin konut, 50 bini de ticaret alanı olan, 300 bine yakın bağımsız bölümden söz edildi. Bunlar zarar gören alanlar. 300 bine yakın bağımsız birimimiz yerle bir oldu. Enkazı kaldırıldı. Kentin ihtiyacı olan bağımsız birim sayısı 300 bin. 6-7 bine yakın konut için kura çekimi yapıldı. Velev ki yılda 30 bin konut ürettiğinizi düşünün. Bu da kentin ihtiyacının 10 yılda tamamlanabilmesi demek. Bu insanlar 10 yıl boyunca 18 metrekarelik niteliksiz konteynerlerde ne kadar yaşayabilir? Bu da çok önemli bir sorun. Hükümet “Bütün problemleri çözeceğiz, yapı stokunu üreteceğiz” dedi fakat bunun bilimsel tarafı yok. Ekonomik güç olsa bile, böyle malzeme yok. Gerçekçi yaklaşım yok.
• BİLİNMEZLİK HÂKİM: Bir yıl geçmesine rağmen insanlarda hâlâ bir bilinmezlik var. Bu kent ne olacak, konutumu ne zaman alacağım, evimi ne zaman yapabileceğim? Hükümetin bu soru işaretlerini kaldırması lazım. Ama bunun gerçekçi bir yaklaşımla yapılması lazım. Rezerv alanlarda inşaatlar var, zemin iyileştirme yapılıyor, temeller kaldırıyor ama mal sahiplerinin bile ne yapıldığına dair hiçbir fikri yok. Kentte bir bilinmezlik var, bunun yok edilmesi lazım. Temel ihtiyaçların da çözülmesi gerek. Altınözü, Reyhanlı ve Yayladığı gibi ilçelerde nüfus artışları var. Altyapıları, nüfusu barındıracak kapasitede değil.
∗∗∗
HÂLÂ BİTMEYEN KONYTEYNER KENTLER
“Amacımız bir yıl içinde, yıkılan her binanın yerine güvenle, huzurla oturulabilecek konutları teslim etmeye başlamaktır. Bir yıl içinde inşallah biz bu konutları tamamlayacak ve sahiplerine teslim edeceğiz.” Bu sözler, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Şubat 2023’te yaptığı bir açıklamadan. Fakat şu an vaat edildiği gibi tamamlanmış çok sayıda konut yok. Önceki gün kentte Erdoğan’ın da katılımıyla bir “anahtar teslim töreni” düzenlendi. Erdoğan, hâlâ sorunların devam ettiği deprem bölgesinde yaptığı açıklamada, “Müsterih olun” dedi ve “2 ay içinde deprem bölgesi genelinde 75 bin konutun teslimini bitireceğiz” vaadinde bulundu. Ayrıca sadece Hatay’da 150 bine yakın hak sahibinin belirlendiğini aktardı. Fakat yapılan törende yalnızca 7 bin 275 hak sahibinin konutunun anahtarını teslim edildi. Ancak Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın raporuna göre, Hatay’da ağır hasarlı ve yıkılmış konut sayısı 215 bin 255. Erdoğan’ın vaatleriyle, teslimine başlanan konut sayısında ciddi farklılıklar bulunuyor. Bu arada şatafatlı şekilde bir anahtar teslim töreni yapılsa da hâlâ tamamlanmayan konteyner kent bile mevcut. İskenderun’daki bir konteyner kentin inşaatı hâlâ sürüyor. BirGün’ün görüştüğü konteyner kentin inşaatını üstlenen firmadan bir yetkili, “İşin yetişmediğini” söylüyor. “İnşaatın bir hafta sonra tamamlanacağını ve depremzedelerin ondan sonra burada yaşayabileceğini” aktarıyor. Toygarlı’ya yakın bölgedeki TOKİ’nin ihale ettiği konut inşaatlarını da yerinde gözlemliyorum. Burası şehir merkezine uzak ve daha kırsal bir alan. Binaların yüksekliği zemin artı beş kat. Bir inşaat çalışanı, “Burası en büyük inşaat firması Rönesans’ın altında yapılıyor” diyor. Mayıs ayında konutların teslim edileceği bilgisi olduğunu da dile getiriyor. “Evi buradan çıkan şanslı” diye konuşuyor.