12 kişiden oluşan Suriyeli Halil ailesini ziyaret ettik geçtiğimiz hafta. Yaşadıklarını, sorunlarını, ihtiyaçlarını ve umutlarını konuştuk tek tek. Sevgiyle/samimiyetle karşıladı, kucakladı ailenin her ferdi bizi. Onlar anlattı, biz dinledik. Kulağımıza ulaşan her kelime, ok gibi saplandı yüreğimize. Ailedeki her bireyin yüzünden okunuyordu yaşadıkları. Sanki hiç konuşmayıp sadece sükûta gark olsaydık ve birbirimizin ruhlarını dinleseydik, hücrelerimize kadar hissedecek ve bilecektik yaşananları, acıları, yitirilmiş umutları…
Halil ailesi, 12 kişiden oluşan büyük bir aile. Emine anne (60 yaşında); yaşayan bir çocuğu hariç diğer çocuklarını alıp göç etmek zorunda kalmış Türkiye’ye. Oğlu Osman (32 yaşında), 1 ay önce eşini kaybetmiş. Eşi pazara gitmişken, bombanın pazara atılması sonucu feci şekilde can vermiş. Osman; çocukları Şirvan (13 yaşında), Nedim (9 yaşında), Fadih Ali (6 yaşında) ve Hevindar (4 yaşında) ile Türkiye’ye geleli 1 hafta olmuş. Çocuklar hala farkında değillermiş annelerini yitirdiklerinin. Özellikle küçük olanlar, ara ara annelerini sorup ağlıyorlarmış. Emine anne, kızı Necah ve damadı Halil’i de getirmiş beraberinde. Onlarında Emine (10 yaşında), Avdu (8 yaşında) ve Farah (3 yaşında) isimlerinde 3 çocukları var. Bir de Emine annenin hem öksüz hem de yetim olan torunu Muhammed gelmiş onlarla birlkte. Evlerine bomba atılması sonucu tüm ailesini yitirmiş Muhammed. Ne anne, ne baba ne de kardeşleri sağ kalmış kendisi dışında. Emine annenin bir çocuğu daha varmış Suriye’de. İstemiş onu da getirmeyi ama getirememiş. “Kaybettiklerime mi yanayım, kalanlarla nasıl devam edeceğimizi mi düşüneyim, yoksa Suriye’de kalan evladım sağ mı ölümü onun derdiyle mi hayatımı geçireyim şaşırdım” diyor Emine anne, yüzüne acının bıraktığı her izle…
Aile evlerinin bomba sonucu yerlebir olmasından dolayı herşeylerini yitirmiş. Geriye ne eşya kalmış ne de pasaport/kimlik. Ceylanpınar üzerinden yaya olarak giriş yapmışlar Türkiye’ye. Pasaportları olmadığı için kamplara alınmamışlar. Paraları da olmayınca ne yapacaklarını bilmezken, hayırsever otobüs şirketlerinden biri, ücret almadan aileyi Bursa’ya yollamış. Bursa’ya geldiklerinde bir süre parkta yatmak zorunda kalmışlar. Hayırsever bir kadının yardımıyla bir daireye yerleştirilmişler. Kadın, biraz eşya da ayarlayıp hayata bir yerden başlamalarına vesile olmuş. Artık bir çatı altında yeni bir hayata başlamanın şükründe olsalarda, hala savaşın izleriyle dolu her zerreleri. Çocuklar, geceleri araba sesinden bile sıçrayarak “Bomba patlıyor” diyerek ağlamaya başlıyorlarmış. Çocukların çoğu geceleri altına kaçırıyor. Korku o kadar girmiş ki küçücük bedenlerine, umut dolu bakışlarının altında, sürekli bir tedirginlik ve korku hakim.
Herşeye rağmen şükürdeler Halil ailesi. Memnunlar Türkiye’ye gelmekten. Birçok ihtiyaçları, zorunlulukları, eksikleri olsa da, umutla başlamışlar yeni bir hayata. İhtiyaç listesi çıkardık ve önceliklerini belirledik ailenin. Osman ve Halil’in acilen işe girmesi gerekiyor. Kira 350 TL ve işsiz oldukları için kira, su, elektrik ve diğer ihtiyaçlar şimdilik yardımseverler tarafındn karşılanıyor. Ancak onlar bunu istemiyorlar, utanıyorlar. “Çalışıp biz karşılarız kimseye yük olmadan” diyorlar. Herkese minnettarlar ama yük olmak niyetinde de değiller. Evde beyaz eşya, yatak, yorgan, battaniye ihtiyacı var. Çocukların bez ve kıyafet ihtiyacı da mevcut. Diğer aile üyeleri gurur yapıp bana söyleyememiş olsalar da, onların da ziyadesiyle giyeceğe ihtiyaçları var. Mutfak eşyaları neredeyse yok denecek kadar az. Yardımseverlerin acilen devreye girmesi ve bu insanlara yardım/sevgi/ilgi ellerini uzatması şart.
Herkesin cebinde yedek ümitleri vardır mutlaka. Umutlar, bölüşerek çoğalır. Etrafımızda umutlarını yitirmiş ve hayalleri çalınmış birçok insan varken, onlara karşı cimrileşmek, sırt dönmek, dertlerini biz/den bilmemek ne kadar insani, tartışılır. İnsana ulaşmayan, Allah’a ulaşamaz. İnsanla bütünleşmeyen, Allah’la bütünleşemez. İnsana hizmet etmeyen kişinin Allah’a hizmeti, şekilsel olmaktan öteye gitmez. Bireysellikten topluma akmak, ben/den biz/e evrilmek, başkalarının dertlerini BİZ’den bilmek ve sahiplenmektir insana yakışan. Bir umut da siz olun ve varlığınıza varlık katarak, bu ve bunlar gibi insanların hayatlarına izlerinizi, hayallerinizi, ümitlerinizi, emeğinizi koyun…
TÜLAY YILDIRIM EDE / Yeni Marmara Gazetesi 07.10.2013