Gezi Parkı çıkışına yöneliyorsunuz. Biraz olsun yeşil, hafif esen rüzgâr ve ağaçlar… Parktaki ağaçlar, okuduğunuz kitaplar, tanıştığınız o güzel insanlar, paylaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneğini birebir yaşadığınız bütün o deneyimler bir bir gözlerinizin önünden geçiyor. Nasıl mı?
GÜRKAN AKÇAY
Trafik çok yoğun, metro hattına yöneldiniz. Taksim yönüne doğru metroya bindiniz. Harbiye’de sizi bekleyen arkadaşlarınızın yanına gitmek üzere metronun Gezi Parkı çıkışına yöneliyorsunuz. Biraz olsun yeşil, hafif esen rüzgâr ve ağaçlar… Birden o günlerden kalan ve belki de güncelliğini hiç yitirmeyen o sloganlar kulaklarınızda tekrar yankılanmaya başlıyor. Parktaki ağaçlar, okuduğunuz kitaplar, tanıştığınız o güzel insanlar, paylaşmanın ve dayanışmanın en güzel örneğini birebir yaşadığınız bütün o deneyimler bir bir gözlerinizin önünden geçiyor.
Çevremizin, hafızamız üzerindeki rolü; oldukça açık ve anlaşılır olsa da, esasında resmin tamamı bununla sınırlı değil. Nasıl oluyor da; bu gibi çevresel bilgiler hafızaların yeniden oluşmasına sebep oluyor?
Cevaplardan birisi, tanıma hafızası ile ilgili.
Tanıma hafızası
Tanıma hafızası, daha önce karşılaşılan bir uyaranı, daha önce karşılaşılmayan uyarandan ayırt edebilme yetisi olarak tanımlanabilir. Birkaç yıl önceye kadar ise; tanımanın, sunulan uyaran ve hafızada bu uyaranla ilgili olan bütün bilgilerin (çevresel bağlam da dahil) eşleştirilmesine dayanan tek bir süreç olduğu kabul ediliyordu. Yeterince yüksek bir aşinalık değerinin oluşması, –doğru ya da yanlış– bir tanıma tepkisine neden olur: “Evet, bu şeyi daha önce görmüştüm.”
Son birkaç yılda ise, tanımanın ikili süreç modelleri, yukarıdaki gibi tekli süreç modellerine kıyasla bir ivme kazandı. Bu modellere göre, tanımada iki süreç yer alıyor; birisi hatırlama, diğeri ise aşinalık. Bu iki süreç arasındaki farkı ise en iyi açıklayan örneklerden birisini George Mandler veriyor:
Otobüste, daha önce gördüğünüzden kesinlikle emin olduğunuz bir adamı gördüğünüzü düşünün. Böylesi bir tanımayı, genellikle “bu adamı nereden tanıyorum”lu sorular içeren bir arama süreci izler. Kim bu adam? Arama süreci, muhtemel bağlamları oluşturur: İş yerinden mi? Bir filmde mi gördüm? Bir reklamda? Mahalledeki sütçü mü? Ve arama, bir kavrayışla sonlanabilir: Evet, marketin et satış reyonundaki kasap.
Çevresel bağlam
Peki; çevresel bağlam, tanımanın ikili sürecinde nasıl bir rol aldı? Hipotez şu; aşinalık, bağlamdan bağımsız bir süreçtir. Bir başka deyişle, hatırlama, bağlama dayalıyken, aşinalık, beyninizin çevresel bilgiyi yeniden geri çağırmasına bağlı değildir. Esasen, hatırlama ve yeniden oluşturma arasında çevresel bağlamda bir uyum ya da uyumsuzluk olduğunda, bu durumdan yalnızca hatırlamanın etkilendiği ortaya konulmuştur.
Beyin görüntüleme tekniklerinden elde edilen deliller, tanımada yer alan mekanizmalara dair kavrayışımızı giderek daha da genişletiyor. İlgili çalışmaların yeniden gözden geçirilmesi temelinde, bir grup araştırmacı, bağlam-öğe bağlanması modelini oluşturdu. Modele göre, ikili süreç söz konusu olduğunda; beyinde hafıza işleminden sorumlu olan medial temporal lobe bölgeleri ayrı roller üstleniyor.
Bir parça; nesne bilgisini işliyor, bir parça; mekânsal ve mekânsal olmayan bağlamsal bilgiyi (çevresel bağlam) işliyor ve bir diğeri; hipokampus ise, öğe-bağlam ilişkisini işliyor (hatırlamaya katkıda bulunarak).
Öte yandan, gözden geçirilen çalışmalar, katılımcıların çevresel bağlamı geri çağırıp çağıramadıkları üzerine şekillendirilmişti. Şöyle ki; araştırmalarda, katılımcıların, nesneyi (öğeyi) tekrar hatırlamalarına yardımcı olacak bir çevresel ilişkilendirmeye atıfta bulunmadan (örneğin; kelimeyi aynı ya da farklı renkte bir arka plan rengiyle sunmadan); “Bu kelimeyi daha önce gördün mü? Eğer gördüysen, arka plan rengi yeşil mi yoksa kırmızı mıydı?” gibi soruları içeren ölçekler bulunuyordu.
Bunun yanı sıra, bir olayın çevresel bağlamının hatırlanması, bağlamın geri çağırma üzerinde bir etkisi olması için gerekli olmayabileceğini öneren bazı çalışmalar da mevcut. Örneğin, The Quarterly Journal of Experimental Psychology’de yayımlanan bir araştırma, travmatik beyin hasarı bulunan hastaların, hafıza zayıflığı olmalarına rağmen, bilgileri kodladıkları odada bulunmaları durumunda bu bilgileri daha iyi hatırladıklarını ortaya koyuyor.
Bu deliller, çevresel ilişkilendirmenin çok daha derin bir şekilde araştırılmasını da gerekli kılıyor. Çevresel ilişkilendirmenin, hatırlama üzerinde tam olarak nasıl bir etki oluşturduğunu henüz tam olarak kavrayabilmiş durumda değiliz. Fakat henüz metronun merdivenlerinden dahi çıkarken sloganların kulağımızda yankılanmaya başlaması, tanıma hafızamızın devreye girdiğinin ve çevresel işaretlerin beynimizdeki hafıza bölgelerinde canlanmalara sebep olduğunun bir göstergesi.
Hafızaların yeniden canlanması yalnızca geçmişe doğru bir bakışla sınırlı kalmaz, aynı zamanda da zamanda ileriye gitmek için bilginin kullanılmasını ve geçmişte yaşananlardan yola çıkarak kararlar almayı, etrafınızdaki insanlara tavsiyelerde bulunmanıza yardımcı olabilir.