Mısır’lı kadın Müfessir, Dr. Aişe Abdurrahman Bintu’ş-Şâti’ nin on dört sure üzerinde yaptığı çalışma ile oluşmuş çok değerli eserini okudum. Yazarın kadın bir müfessir olması, başlı başına bir değerdir. Bilindiği gibi Kur’an araştırmaları konusu ile ilgili alanda pek kadın yok/görülmez. Bu bağlamda değerli Yazar, önemli bir örnek ve öncüdür. Allah mağfiret etsin, inşallah. Kitabı, Ertuğrul Özalp ve Prof. Dr. Ömer Aydın Türkçeye çevirmişler, İşaret Yayınları’ndan 2015 yılında çıkmış. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, Allah onlardan razı olsun. Kitabı okurken yaptığım alıntı ve notlarımdan bir kısmını paylaşmak istiyorum… (Pasaj sonlarındaki sayılar, kitaptaki sayfa numaralarıdır.)
- DUHA SURESİ’nden;
NOT:1- a) Yazar, Duha suresinin başındaki “WAV” harfini kasem wavı olarak değerlendirmiş. Bu tür vavların kasem yerine dikkat çekme nidası olarak değerlendirmenin daha isabetli olduğunu düşünüyorum. “Kuşluk vaktine dikkat et; bak; düşün!” gibi.
- b) Duha suresinde Allah’ın Resulünü terk ettiğine dair bir işaret yok. Buradaki ifadeler başkalarının uydurduğunu yalanlamak üzere kullanılmıştır, diye düşünüyorum.
- c) 6, 7, 8’nci ayetlerde geçen “yucid, vecede, vecede” kelimeleri için verilen “bulup/bulmak” kelimesi yerine, “seçip/seçmek” kelimelerinin kullanılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü Allah için bulmak; bir şeyi, kimseyi “bulmak” diye bir durum olamaz. Her ne kadar orada kullanılan “bulmak” kelimesi, açıkta var olanı, olduğu hali ile görüp almak, anlamında ise de; “yetim iken seçip; bilmez iken seçip; muhtaç iken seçip … ” ifadelerini kullanmak daha yerinde olabilir. Nitekim 56’ncı sayfadaki “Allah Teâlâ’nın risaleti için seçtiği kimseye …” sözünde kullanılan “seçtiği” ifadesi de bu görüşümü desteklemektedir. (En doğrusunu Allah bilir).
“Duha Suresi’nde, el-ahiret’in –özellikle Hz. Muhammed’e(s.a.) has- leke (senin için) ifadesiyle birlikte gelmesi, onun “ümitli yarına” işaret ettiğini göstermektedir.” 42
NOT:2- Surede geçen “ahiret” ve “ulâ” kelimeleri sadece ölümden sonraki ahiret hayatıyla ilgili olmayıp şimdiki hayatımızda da geçerlidir. Evet, Resulullah’ın (s) ahiret hayatı dünyadakinden iyi olacaktır. Ama dünyadaki hayatının içinde olan sonralar, öncekilerden iyi olacaktır. Bu durum bütün mümin/Müslümanlar için de geçerlidir.
“Muhammed Abduh, el-ahiret ve el-ula kelimelerini “son” ve “başlangıç” olarak tefsir ederek şöyle demiştir: senin işinin sonu, başından daha hayırlı olacaktır.”44
NOT:3- 44’ncü sayfadan alıntı yaptığım M. Abduh’un görüşüne katılmıyorum. Önceki-sonraki, konusu Resulullah’a(s) gerçekleşecek olan bir vaaddir. O’nun risalet görevi ile geçen dönemin, önceki dönemden ve risalet süreci içindeki her sonraki anın, bir önceki andan daha hayırlı olacağı söylenmiştir. Bu, bütün Müslümanlar için de geçerlidir.
“Kur’an’ın hakemliğine başvurduğumuz zaman ilk gördüğümüz şey, el-ğına’nın –Kur’an’da hiç kullanılmayan- es-serâ’nın (servetin/malın) müteradifi(eşanlamlı-m.d.) olmadığıdır” 59
“Kur’an’da el-ğaniyy ismi 17 kere geçer; ama Allah Teâlâ’nın isimleri içinde es-seryy (servet sahibi) yoktur.” 61
“Müfessirler, yetimin kahredilmesi (horlanması) konusunda şöyle demiştir: Durumunun zayıf olması sebebiyle onun malını ve hakkını zorla almak! Ebu Hayyan dedi ki: Bu, eziyet vererek musallat olmak ve yetimin hakkını engellemektir.” 64
“es-sail’in, “isteyen/iyilik ve sadaka talep eden” anlamında olduğu söylenmiştir. Bir görüşe göre sail, “soran/ilim talep eden” demektir. İbn Kayyim, Duha Suresi’ndeki es-sail’in, “iyilik ve sadaka isteyen” ve “ilim talep eden” manalarının ikisini birden kapsadığını beyan etmiştir.” 65
“Tahdis’in, bunun için seçilmiş olan Resul’ün görevi ile yakından ilgisi vardır ki o da, “Rabbinin risaletini tebliğ etmesi”dir. Nimet kelimesinin lügavi delâleti ne olursa olsun, biz burada nimet’in, Allah’ın göndermiş olduğu bir nebi için seçtiği en büyük nimet olan “risalet” olduğunu tercih etmiştir.” 67
- ÂDİYAT SURESİ’nden;
“Hayr lafzı Kur’an’da daha çok “efdal/en faziletli” manasında kullanılmıştır.” 145
“Lügatte hayr’ın, “mal”, “at”, “şerrin zıddı”, “iyilik”, ve “fazilet” anlamına gelmesi mümkündür. Fakat Adiyat Suresi’ndeki ayetin bağlamına göre, buradaki hayr’ın “mal vb maddi hayr” olduğu kanaati ağır basıyor. İşte Rabbinin nimetine nankörlük eden ve kendisinin nankörlüğüne (kenud’luğuna) şahitlik eden insanın sevgisi, fazilet olan hayr için olamaz; onun sevgisi ancak mal için şiddetli bir sevgidir.”146
“el-Haber kelimesinin lügatteki hissi/maddi manalarından bazıları, “dağdaki kaynağında suyun biriktiği yer” ve “ilk kırpılan kaliteli yün”dür. İşinin iç yüzünü öğrenmek için, ihtebertu’ş-şey’e evi’ş-şahse (onu veya şahsı imtihan ettim) dersin.”153
NOT:4- 153’ncü sayfadan yaptığım az önceki alıntıda, aynı zamanda “haber” tanımlanıyor. “Dağdaki kaynağında suyun biriktiği yer” ve “ilk kırpılan yün”. Temiz kaynak ve su; kendisine hiçbir şey bulaşmamış, başka şeyle karışmamış yün: işte gerçek ve değerli “haber” budur: el-hibret. Bozulmamış, bulanıklaştırılmamış temiz haber.
- NAZİAT SURESİ’nden;
“Lügavi kullanımda tedbir kelimesinin kökü, “işlerin ardını ve sonunu düşünmek” demektir. Buna göre o, lügavi kök mana ile bağını koparmayarak, genellikle “işi üstlenmek, onu tanzim etmek/düzenlemek ve onun idaresini yürütmek” anlamında kullanılır”164
“el-Huşû’, “boyun eğmek”ten veya “korku ve büyük görmek”ten kaynaklanır. Bu durum seste ve gözde, “sükûn/sessizlik” ve “gözü yummak”; yıldızda ise, “batmaya doğru gitmek” şeklinde olur. el-Huş’a, “yere yapışık tepe”; tuhaşşa’a “tazarru kıldı” demektir. Kur’an-ı Kerim’deki huşu, “mahlûkatın Allah’tan huşu etmesidir. Müminlerin dünya (yakın/şimdiki) hayat’ta Allah’a huşu duymaları, Allah’a ve ahiret gününe imanlarının doğruluğundan kaynaklanır.” (144’ncü dip not: Bakara, 2/45; Âli İmran, 3/199; Enbiya, 21/90; İsra, 17/109; Müminun, 23/2; Ahzab, 33/25; Hadid, 57/16). 171
“20- Bunun üzerine (Musa), ona büyük ayeti/alâmeti (asa ve el mucizesini) gösterdi.
21- Fakat o yalanladı ve isyan etti.” 184
NOT:5- Az önceki 20, 21’nci ayetlerde mucize değil Musa’ya gelen vahiyler/ayetlerdir. Yazar ayet mealinde parantez içinde (asa ve el mucizesini) derken 185’nci sayfada “Hatta Musa(a.s.)’nın Firavn’a gösterdiği büyük ayetin/mucizenin nevini de; Yüce Allah’ın ahiret ve dünyada yakaladığı cezanın nevini de zikretmemiştir.” İfadesini kullanmıştır. 21’nci ayetteki “Fakat o yalanladı ve isyan etti” sözü Firavun’un Tevrat’ı yalanlamasıdır.(Allah en doğrusunu bilir!)
“et-Tuğyan, Kur’an’da genellikle “küfür ve isyanda haddi aşmak” anlamında kullanılmıştır.” 187
“el-İbret’in, “itibar” (önem vermek, dikkate almak) anlamında kullanılmasında, “kişinin, önüne konan meseli ölçüp tartması, incelemesi, düşünüp taşınması ve öğüt alması” gözetilmiştir.”196
“Haşyet, mücerret korku (havf) değildir. Haşyet, “haşyet duyulandan korkmanın ve onu yüceltmenin karşılığı olduğu bir korkudur.”214