“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle! Dış elbiselerini üzerlerine örtsünler. Bu, onların tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için en uygun yoldur. (33:59)”
Ayeti okuduğum zaman, yanlış okuduğumu düşünerek, “tanınmaları” ifadesini yeniden okudum. Bana göre, “tanınmayacak derecede örtüye bürünmüş olmak” gerekiyordu. Oysa bu, şahsın tanınmasıyla ilgili değilmiş; kimliğin bilinmesiyle ilgiliymiş. Kadınlar, tercih ettikleri giysiler sayesinde nasıl bir anlayışa sahip olduklarını ortaya koyacaklar ve hasta ruhluların boş yere umutlanmasının önüne geçeceklerdir. “Rahatsız edilmemeleri” ifadesinin anlamı da budur.
İslam; kadının yabancı erkeklerin ilgisini çekmek için koku sürmesini, ayaklarını vurarak ziynetlerin sesini çıkarmasını, cezb edici bir ses tonuyla (kırıtarak) konuşmasını yasaklamış ve “Gözlerini çeksinler!” buyurmuştur. Son cümlecik, “Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar!” şeklinde tercüme edilse de, ben bu ibarenin kadının baktığı şeyi değil; bakışını kastettiğini düşünüyorum. Yani kadınlar, yabancılara umut verecek, yanlış anlamalarına yol açacak göz ifadelerinden sakınmalıdırlar. Bu durumu anlatan şu yorum hep ilgimi çekmiştir: “Bakışlarla sadece peynir ekmek istenmez.”
Görüldüğü gibi kulak, göz veya burun yoluyla dikkat çekme çabası yasaklanmıştır.
“Tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için…” ibaresine dönecek olursak, tercih edilen giysi, giyenin nasıl bir anlayışa sahip olduğunu gösterir.
Ben diğer giysilerin değil; ama başörtüsünün, cinsel dürtüleri engellemek için değil; örtenin kimliğini ortaya koymak için emredildiğini düşünüyorum. “Bugün bu işlevine uygun olarak kullanılıyor mu?” sorusu haklı bir sorudur; ancak tartışma, demagoji boyutlarının ötesine geçemez. Aile baskısı nedeniyle başını örten birisi, asıl mesajını tercih ettiği diğer giysileri, hal ve hareketleriyle verebildiği gibi; siyasi baskılar nedeniyle başını kapatamayan biri de, asıl mesajını tercih ettiği diğer giysi, hal ve hareketleriyle verebilir.
AK Parti milletvekili hacıların başörtüsüyle meclise gelmelerine, “Devlet partisi” ses çıkaramadı. İyi ki güçleri yetmiyor.
Mekke düşüp Kâbe’de ezan okunduğunda, “Ölseydim de bu günleri görmeseydim!” diyenler olmuştu. Şimdi de Ulusalcıların içi kan ağlıyordur her halde! Odatv’de, hacıları eleştiren bir yorum okudum:
“AKP milletvekili Nurcan Dalbudak örtündü. Fotoğraf çektirip medyaya verdi.
Fakat…
Eğer siz kutsal kitabın ‘başınızı örtün’ dediğine inanıyorsanız, bu eylemi neden yaptığınızı da biliyorsunuz demektir.
Saçı örtmenin ve kapanmanın tek mantığı, erkeklerin kadınlara kötü gözle veya arzulayarak bakmasını engellemektir.
Peki…
Siz o başörtüsüne bin bir model verip, makyaj yapıp güzelleştirirseniz, bunun örtünme amacınızla ne ilgisi oluyor? Çünkü sizin İslam’ı yorumlamanıza göre başını örtmek demek, benim namusuma, mahremime kimse bakmasın demektir.
Şimdi sormamız gerekmiyor mu? Sayın AKP milletvekili Dalbudak! Ne o makyaj, cildin tamamına sürülen fondöten, dudaklardaki ruj, kaşların incecik alınması, allık sürmeler, göz kalemi, göze sürülen o yeşil renkli far, kirpiklerinizdeki rimel?”
Göründüğü gibi Odatv Nurcan Dalbudak’ın durumunu yadırgıyor. Acaba Dalbudak’ın yaptıkları ile örtünmesi arasında bir tezat olduğu için mi, yoksa bu durumun, Odatv’nin siyasi hâkimiyeti ebediyen kaybettiğinin resmi olduğu için mi?
Başörtüsü artık sadece dini bir sembol değil, siyasi bir semboldür. Odatv işte bu yüzden çok üzülüyor, işte ben bu yüzden çok sevinemiyorum!