Geçenlerde bir televizyon programında, Hasan Celal Güzel, Hidayet Şefkatli Tuksal’ın fikirleri karşısında hoşnut olmayınca, tartışmak yerine “Başındaki örtünden utan!” diyerek kendince ona hakaret etti.
“Başındaki örtüden utan” cümlesinin alt metninde hakaretten çok; bu kadınlara bir ayar verme, bir haddini bildirme isteği yatar.
Bu cümle, başörtülü kadınların hiç de yabancısı oldukları bir cümle değildir. Birçok başörtülü kadın hayatında en az bir kez bu cümleyi duymuştur.
Mesela; kendisini laik-cumhuriyetçi olarak tanımlayan insanların yoğunlukta olduğu bir yerde “başındaki örtüden utan!” cümlesi, “bu örtüyle buralarda böyle rahatça gezmeye hakkın yok!” manasındadır.
Kendisini dindar diye tanımlayan bazı insanlar ise; bir başörtülüyü biraz sesli güldüğünde, sigara içerken gördüğünde, kılık kıyafetinde hoşlanmadığı bir detayı fark ettiğinde, herhangi bir kafede otururken gördüğünde vs… bu; “başındaki örtüden utan!” uyarısını yaparlar.
Başörtülü bir kadına herkes kendince bir ayar vermeye çalışır, ona yön gösterme cüretini ve hakkını kendinde bulur.
Nedense herkesin kafasında “olması gereken bir başörtülü kadın profili”vardır ve bu profilin dışındaki başörtülü bir kadını kabullenemezler.
Bu algıya göre başörtülü bir kadın sesli gülmez, sigara içmez, futbolla ilgilenmez, belirli müzikleri dinler, belirli kitapları okur, belirli bir siyasi görüşü vardır, uğraştığı sanat dalları da bellidir: ebru, minyatür, hat ve tezhip…
Birileri, başörtülü kadın için hayatını, fikrini, davranışını, sınırlarını belirlemiştir ve bu sınırların dışına çıkan başörtülü bir kadın, başındaki örtüden utanıp kendine çeki düzen vermek zorundadır.
Türkiye’de yıllarca başörtülü kadınlar bir “sorun” olarak algılandı. İnsanlar sadece başörtüsüne odaklandıkları için olacak ki; hiçbir zaman bu kadınlara odaklanamadılar ve onları anlayamadılar.
Türkiye’de son 30 yıldır en çok konuşulan konuların başında gelir başörtüsü ve neredeyse hiç gündemden düşmez.
Neredeyse Kürt meselesi kadar çok tartışılmıştır Başörtüsü meselesi. Hatta öyle ki, bu sorun üzerinden nemalanan partileri iktidara bile taşımıştır.
Ama bu kadar çok konuşulup tartışılmasına karşın, en az tanınan kesimdir başörtülü kadınlar. Üzerinde bu kadar çok konuşulup bu kadar az tanınan ve önyargıların kırılamadığı başka bir kesim var mıdır? Keşke konuşmak için sarf ettiğiniz çabayı biraz da bu kadınları tanımak ve önyargılarınızı kırmak için sarf etseniz, ne iyi olur.
Sistem içinde bir sorun olarak görülen bu kadınlara herkes kendince bir rol veriyor ve kadınların da bu rollere uygun davranması bekleniyor.
Bu kadınların birey olduğu unutuluyor. Evet, hepsi inancı gereği başörtüsü takar fakat birçok başörtülü kadının dini algılayışı bile birbirinden farklıyken nasıl olur da diğer konularda ayrı düşünmesinler.
Herkes artık şunu anlamalıdır ki:
Başörtülü bir kadın; rock da dinleyebilir, pop da, caz da, arabesk de, ilahi de…
Başörtülü bir kadın; roman da okur, felsefe de, siyaset de…(Veya hiç kitap okumaz.)
Başörtülü bir kadın; demokrat da olur, Türkçü de, Kürtçü de, faşist de…
MHP’ye de oy verebilir, BDP’ye de, AKP’ye de, CHP’ye de…
Yani başörtülü bir kadının başındaki örtüye bakarak, ne partisini, ne tuttuğu takımı, ne okuduğu kitabı, ne dinlediği müziği anlayabilirsiniz. Olsa olsa, sadece bu kadının dini inancını anlayabilirsiniz.
Bunun dışında başörtülü kadınlara rol biçmekten vazgeçin ki; günün birinde biçtiğiniz rolün, sığdırdığınız kalıbın dışında bir başörtülüyle karşılaştığınız zaman şaşırıp kalmayın.
Uzun lafın kısası; başörtülü kadınlar hiçbir şeyden çekmedi kendisine biçilen ve dayatılan rollerden çektiği kadar!
www.adilmedya.com