Ölümle korkutmak yahut öldürmek siyaset yöntemlerinden biridir. Siyasi cinayet için öncelikle doğru zamanı seçmek gerekir. Olaydan sorumlu tutulacak çevre ve şahıslar önceden belirlenir. Romandaki giriş, gelişme, düğüm ve sonuç bölümleri gibi, siyasi cinayette eksik bırakılmaması gereken bir unsur daha vardır: “sembol nesne” Mesela Uğur Mumcu cinayetindeki sembol nesne, “kar başlığı” idi. Mumcu cinayeti İslamcılara yıkılmış, ayrıca, bütün cinayetlerde olduğu gibi, İran da kendine düşen paydan kurtulamamıştı.
Yirmi yıl geçti; ama Mumcu cinayeti çözülemedi. Bulundurulması zorunlu, yok etmesi imkânsızmış gibi, Mumcu’nun katilleri hep bu “kar başlığı” sembolü üzerinden takip edildi, sembol nesnenin izi sürülerek arandı. “Kaçak” dizisinde olduğu gibi, katillere yaklaşıldığı anlar oldu; ancak basılan evlerden, sıcak çaylarını bırakarak kaçtılar. Katilin onlar olduğu, bıraktıkları kar başlığından belliydi.
Ak Parti iktidarından bir süre sonra siyasi cinayetler sona erdi. İran da, İslamcılar da bir süre rahat etti; ancak geçen yılın eylül ayında, İran ajanlarının Iğdır’da yakalanmasıyla eski hikâyeye dönülmüş oldu. Bunun sıkıcı bir durum olduğunu sanıyordum; fakat okumuş-yazmış bir arkadaşımın, “İran’ın yaptığını gördün mü?” diyerek operasyona inanması beni şaşırttı. Haberi ve videoları internetten izledim. Güya ajanlar, tugayın içinden ve dışından çektikleri fotoğrafları ve tugayda kaç asker olduğu ile ilgili bilgileri İran istihbarat elemanlarına veriyor, karşılığında da para kazanıyorlardı. İyi bir istihbarat çalışmasının hazırlanmadığı “kör ebem” tarafından bile anlaşılan bu mizahi duruma arkadaşımın inanması tuhaftı. Demek ki insan bir şeye inanmak istiyorsa, kolayca inanabiliyordu.
Başbakana yapılan suikast girişimlerine gelelim. Bir rivayete göre 36 adet girişim akametle sonuçlanmış. Eski iç işleri bakanı kendi döneminde yedi girişimin önlendiğini söyledi. Bunların en önemlisi, galiba Atabeyler çetesinin girişimiydi. Bildiğiniz gibi, Erdoğan’ın evini gösteren krokilerle yakalanmışlardı. Açık söylemek gerekirse bu teşebbüse inanmış; ancak “Bu zamanda kroki de ne oluyor?” diye, krokili ev tarifini biraz tuhaf bulmuştum. Aradan altı yıl geçti ve Atabeyler beraat etti. Kanaatim şudur: “Sayın Erdoğan’a suikast girişimleri eğer doğruysa, girişimleri örgütleyen de, yakalatan da aynı küresel güçtür. Bu bir korkutma ve kuşatma taktiğidir. Bunun iyi tarafı şudur: Bu kadar fazla suikast girişimi hazırlanması, Erdoğan’ı zapt etmenin zorluğuna delalet eder.”
Türkiye’de, genelkurmay başkanlarının hapse tıkılmasına rağmen siyasi cinayetlerin sırrının çözülememesi ilginçtir. Buradan şu sonucu çıkarmak mümkündür: “Siyasi cinayetlerin asıl sorumluları yerli değildir.” Yerli örgütleri yargılayabilir, hapislerde çürütebilirsin; ancak dış bağlantılı operasyonları çözemezsin. O halde, basit gibi görünen Santaro cinayeti yahut Dink cinayeti çözülemediğine göre, bunlar yerli yapım değildir. Bunların çözülmediği bir ülkede, Muhsin Yazıcıoğlu suikastının sorumlularını bulmak hayal bile edilemez!