Evet, Konfüçyüs’ün hemen herkesin malumu “Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret” sözünü baş aşağı etmiş durumdayım.
Bu sözün, balık tutma becerisinin balık tutmaya yarayacağı zamanlarda geçerli olacağını, zamanımıza uygun olmadığını düşünüyorum zira…
Bütün gölleri, denizleri, ırmakları ele geçirenlerin, insanları “en profesyonel şekilde balık tutmayı öğrenmeye” yönlendirmesi körleştirme ve köleleştirme projesinden başka bir şey değil kanaatimce…
Nasıl mı?
Eşit şartlarda doğmadı hiç kimse… Kimi iş adamı, toprak ağası, bürokrat çocuğu iken kimi işçi, memur, işsiz çocuğu olarak doğdu… Ve bir de sokakların büyüttüğü çocuklar var…
Kimse eşit şartlarda doğmadığı için eşit şartlarda büyüyüp eşit şartlarda meslek edinmedi. Dolayısıyla kimi açken kimi kendisinin, çocuklarının hatta torunlarının ömrü boyunca yemekle bitiremeyeceği malı, mülkü yığdıkça yığdı… Bu durumun “Allah’tan geldiğini” düşünenlerin ve “Allah’ın bir imtihanı” olarak görenlerin Allah’a iftira attığını ve İslam’ı sağcı/statükocu yapıya evirdiğini düşünüyorum.
Hiç kimsenin, konforu bozulmasın diye Allah’a iftira atmaya hakkı yok… Yeryüzü nimetlerini aralarında pay eden kapitalist zihinlerin ve bu zihin yapısının kontrolü altında kalmış şahısların yorumudur bu…
Korkunç, ezici aynı zamanda beyinleri dumura uğratan bir çarkın içerisindeyiz ve bu çarkta biraz rahat edebilmek için “tarla kölesi” yerine “ev kölesi” olmayı daha iyi bir durum olarak görüyoruz. Bunun için ömrümüzün yarısını heba etmek zorunda kalıyoruz; diploma, sertifika, yüksek lisans, birkaç dil vs.
Sonuç; balık tutmayı öğrenmiş ama tüm denizler, göller ve ırmaklar gasp edilmiş olduğu için balık tutamayan veya tuttuğu balıkları başkaları adına tutan, bu yüzden balığın kılçığına razı olmak zorunda olan bireyler…
Bu sebeple insanlara çalışmaktan bahseden aforizmalar, başarının yollarından bahseden kişisel gelişim uzmanları, konuyla ilgili ayet ve hadislerin güçlüden yana yapılmış yorumları bana asla cazip gelmiyor.
Sistemi iyi okumak ve yorumlamak zorundayız… Bütün bunların ışığında altını çizerek belirtmek istiyorum ki, maalesef maddi yardımların iyilik olarak sayılabileceği bir çağda yaşamıyoruz. Zira kazandığımız paraları hak ettiğimiz için kazanmıyoruz. Asgari ücretle çalışan taşeronun bile torpille işe girdiği bir sistemde kim bulunduğu yeri hak ediyor ki!
Torpille işe giren asgari ücretlinin maaşında o işe giremeyenlerin hakkının olduğunu düşünürsek toplumun diğer kesimlerini siz düşünün artık… Ve kimse yoksul bırakılanlara verdiğini “iyilik” veya “lütuf” olarak görmesin… Bilerek veya bilmeyerek gasp ettiğimizden hatırı sayılmayacak kadar az bir miktar veriyoruz aslında…
Kapitalizm Tanrılarının ve bu Tanrıların keyfine göre dağıttığı şanstan payına fazlaca düşenlerin, payına hiçbir şey düşmeyenlere verdiği kuruşlar çoğu zaman hedonist bir yaklaşımın ürünüdür. Kendilerini “iyi”, “yardımsever” gibi görme lüksleri yok, o verdikleri kuruşlar zaten o şanssız/ezilmiş zümrenin hakkıdır.
Görünen o ki; meslek sahibi olabilmenin de çok önemi yok… Makyavelist, Oportünist ve Pragmatist düşüncenin kapitalist sistemin zihin yapısını oluşturduğunu düşünürsek birçok meslek dalında başkasının önüne geçmeden, hakkını yemeden yani ezmeden iş sahibi olma şansınız yok… Siz bunu bilerek, isteyerek yapmasanız da sistem böyle işlediği için fark etmeden yapmış oluyorsunuz.
Bu durumu Konfüçyüs’ün aforizması üzerinden okursak; bu sistemde balık tutmayı bilmek, bir yandan denizler padişahına yarı aç yarı tok kulluk, diğer taraftan da balık tutmayı öğrenmeye gücü veya fırsatı olmayanların tepesine basmayı doğuruyor.
Maalesef diplomalı ve diplomasız işsizlere yönelik olarak devletin kurum ve kuruluşları hatta sivil toplum örgütlerinin meslek edindirme kursları açması trajikomik bir durumdur… Sürekli balık tutmayı öğrenerek ömür geçiriyoruz. Öyle içler acısı bir durum ki yaşananlar; günden güne değişiklik gösteren belli alanlardaki iş açığına koşuyoruz sonra o iş sahasında yığılma gerçekleşince başka bir alana ümit bağlıyoruz… Yani birileri gerçekten bizimle dalga geçiyor…
Bu sistemde bize balık tutmayı öğretenler veya bunu tavsiye edenler karnımızın doymasını isteyen “iyi” niyetli insanlar değil!
Allah’ın göllerinden, ırmaklarından, denizlerinden çeksinler ellerini!
Balık tutmayı öğretmesinler hakkımız olan balıkları bize bıraksınler yeter!