Bir perşembe akşamı yatıp cuma sabahı uyanmak olağan bir iştir, ama 4 Ekim 1582 Perşembe gecesi yatan Romalılar ertesi sabah uyandığında takvimler 15 Ekim 1582 Cuma’yı gösteriyordu.
Aylar, Mevsimler ve Yıllar
İnsanın yüreğine bilim yapma ateşini düşüren ilk şey doğadaki olayların belli aralıklarla tekrarlandığını gözlemesidir. Güneş’in her sabah ufukta nereden doğduğunu işaretlemeye başlayan ilk insanın, bu işaretlerin belli bir döngü içinde gidip geldiğini gözlemlemesi sonrası duyduğu heyecan ve korku bugün bilim insanlarının hissettikleriyle aynıdır. o
Dünya’nın Güneş etrafında bir turunu tamamlaması için geçen süreye bir yıl diyoruz. Eskiden Güneş Dünya’nın etrafında dönüyor diye düşünüldüğü için bir yılı tarif ederken Güneş’in gökyüzünde arka plandaki yıldızlara göre hareketi gözleniyor ve bir konumdan çıkıp yine aynı konuma geri gelmesi için geçen süreye yıl deniyordu. Bu elbette Dünya’nın Güneş’in etrafında bir tur tamamlaması için gereken süreye eşittir.
Gözlemler sonucunda bir yılın 365 günden biraz fazla olduğu anlaşıldı. Eğer bir yıl tam 365 gün olsaydı takvim konusundaki yazımız burada biterdi. İşte her şey o bir yıl ile 365 gün arasındaki farkın takvim hesabına aktarılması çabalarıyla başladı.
Şeytan Ayrıntıda Gizli
Her yıl kışın ortasında bir gün en uzun gece yaşanır ve sonra günler uzamaya başlar. Bir ara gündüz ve gece eşit olur, günler uzamaya devam eder. Yazın başında bir gün en uzun gün yaşanır ve sonra günler kısalmaya başlar. Sonbaharda yine bir gün gündüz ve gece eşit olur ve sonra günler kısalmaya devam eder…
Eğer günlerin geçişini kaydedeceğimiz bir takvim hazırlayacaksak bu önemli olayların takvimde her yıl aynı günlere gelmesini isteriz.
Özellikle baharın gelişini müjdeleyen, gündüz ve gecenin eşit olduğu gün tarım toplumları için o kadar önemlidir ki ona ilkbahar ekinoksu adını takmışlardı.
Atalarımız fazla ayrıntıya girmeden, bir yıl 365 gün olacak şekilde bir takvim hazırlasaydı ne olurdu?
İlk üç yıl bir sorun olmazdı ama dördüncü yıl bahar ılımı bekledikleri gün değil, ertesi gün gerçekleşirdi. Bu takvim her dört yılda bir gün ileri gidecek, yani her dört yılda bir bahar ılımı için işaretlediğimiz gün daha önce gelecekti. Bunu da gözlemledikten sonra yapılacak iş her dört yılda bir takvime fazladan bir gün eklemek. Böylece biz elimizdeki takvimi yavaşlatıyoruz ve bahar ılımı geldiğinde takvimimiz bir gün sonrasını değil de tam o günü gösteriyor. Bunu ilk akıl edenlerin Eski Mısırlılar olduğu sanılıyor.
Büyük İskender ve Julius Sezar
İskender’e “Büyük” denmesinin nedeni tarihin hangi taşını kaldırsanız altında onun izini bulmanızdır. Mısırlıların takvim bilgilerinin Batı dünyasına geçişini özetleyen olaylarda da onun adı vardır. Fethettiği ülkeleri ölümünden sonra yardımcısı olan komutanların yönetmesini vasiyet etmiştir. Bunlardan biri de Mısır’a yönetici olan Ptolemaios’tur. Bir süre sonra, tarihte hep rastlandığı gibi, bu komutan bağımsızlığını ilan edip Mısır’a kral olur. Hanedanı Mısır halkına karışmamak için aile içi evlilikler yapar. Hanedanın erkekleri genellikle Ptolemaios adını alırken kadınları da Kleopatra adını alır. Bizim tanıdığımız Kleopatra bu adı alarak tahta çıkan yedinci Kleopatra’dır.
Kleopatra, ordularıyla Mısır’a giren Roma generali Julius Sezar’ı kendine âşık eder ve ağabeyini tahttan indirip yerine geçer. Sezar Kleopatra’ya duyduğu ilginin etkisiyle Mısırlıların kullandığı takvimi de beğenir. O sıralar Roma’da değişik takvimler kullanılmaktaydı. Belli süreliğine göreve gelenler bu süreleri uzatmak için takvimde değişiklikler yapabiliyordu. Roma’nın bir takvim devrimine ihtiyacı vardı ama bu değişikliği yapmak için, kendisi de yönetici olan Sezar’ın hiçbir motivasyonu yoktu. Ama Kleopatra’ya duyduğu ilgi yüzünden Kleoptra’yla ilişkilendirdiği her şeyi de beğeniyordu.
Mısır takvimi de bu aşkın bir sonucu olarak Roma’ya geldi. Roma takvimini mevsimlerle uyumlu hale getirmek ve Mısır takvimini başlatmak için Sezar tam 425 gün süren bir ek yıl ilan etti. Kargaşalık yılı olarak tarihe geçen bu yıldan sonra Mısır takvimi yürürlüğe girdi. Sezar’ın bu takvimin günlük hayattaki etkilerini görmesi mümkün olmadı.
Ertesi yıl Shakespeare’in “Sen de mi Brütüs? Öyleyse yıkıl Sezar” sözleriyle edebiyata ve zihinlerimize kazıdığı suikast sonucu öldü. Yerine geçen ve Doğu Roma’ya hakim olan Agustus da Kleopatra’ya âşık olunca Mısır takvimi on beş yüzyıl değişmeden kalmak üzere Batı dünyasına yerleşti.
Zamanı Nasıl Ölçüyoruz?
Zamanın geçişini bize hatırlatan olay Güneş’in hareketleridir. Güneş’in ışıkları çarptıkları her cismin gölgesini oluşturur. Bu gölgeye bakarak zamanı ölçmeye çalışmak da başlı başına çetrefilli bir problemdir çünkü gölgelerin uzunlukları her gün değişir. Üstelik Güneş’in yılın belli günlerinde ve belli bir saatte hiç gölge bırakmadığı yerler vardır yerküre üzerinde. Buralara tropik bölgeler denir.
Türkiye’de yere bir çubuk dikip her gün öğlen vakti bu çubuğun gölgesini işaretlersek bu gölgenin hep çubuğun kuzey tarafında olduğunu, mevsimlere göre uzayıp kısaldığını görürüz ama gölgenin yok olduğunu görmeyiz. Oysa çubuğu tropik bir bölgede yere dikip ölçersek mevsimine göre bu gölgenin önce kuzeye doğru uzandığını sonra kısalmaya başlayıp yılın belli bir gününde de yok olduğunu görürüz. Ertesi gün ise gölge güneye doğru uzamaya başlar. Bu uzama yılın belli bir gününde durur ve gölge kısalmaya başlar. Bir gün gölge yine yok olur ve ertesi gün yine kuzeye doğru uzamaya başlar.
Eğer çubuk ve gölge gözlemini tropik bölgelerin kuzey ya da güney sınırında yaparsanız küçük bir fark görürsünüz. Buralarda çubuğun gölgesi, çubuğa göre yönünü hiç değiştirmez. Yılın belli günlerinde gölge kısalıp yok olur, ama ertesi gün öbür yönde yoluna devam edecek yerde “döner” ve tekrar aynı yöne doğru uzar. Tropik bölgelerin bu sınırlarına dönence denir.
Kuzeydekine Yengeç, güneydekine Oğlak Dönencesi adı verilir. Takvim hazırlarken de Güneş’in bu dönenceleri ziyaret ettiği günleri belirlemekten ve takvimi bunlar etrafında oluşturmaktan daha doğal ne olabilir?
Gün-Tün Eşitliği
Güneş’in hareketleri arasında bizi en çok etkileyen olaylardan biri de yılın gündüz ve gecenin eşit olduğu günleridir. Bir takvim hazırlayacaksak bu eşitliğin günlerinin de takvimde hep aynı tarihe gelmesi iyi olur.
Gün-tün eşitliğinin yaşandığı gün Dünya’nın ekvatorundan geçen bir düzlem Güneş’in merkezinden de geçer. O yüzden bu tarih Güneş’in Yengeç ve Oğlak Dönencelerine ışığını dik gönderdiği günlerden daha anlamlıdır. Buna bir de ilk Hristiyanların, İznik’teki büyük toplantıda Paskalya bayramı kutlamalarının gün-tün eşitliği sırasında yapılmasının uygun olacağını ima eden bazı muğlak önerilerde bulunmasını da ekleyebiliriz.
Sezar’ın Kleopatra’ya duyduğu aşkın bir sonucu olarak Roma’ya getirdiği takvimin ilk uygulandığı yıllarda ilkbahar gün-tün eşitliği 21 Mart’ta oluyordu. Elbette bir gün-tün eşitliğinin yılın hangi ayında olması gerektiğini söyleyemeyiz. Bizim düzenlediğimiz takvime göre 21 Mart’ta olması gereken gün-tün eşitliği zamanla başka bir tarihte olmaya başladıysa bunu Güneş’in takvime bakmayı ihmal etmesiyle açıklayamayız. Olsa olsa biz takvimimizi yeterince hassas hazırlayamamışız demektir.
MÖ – MS Meselesi
Tarih belirtirken kullanılan MÖ “Milattan Önce”, MS ise “Milattan Sonra” sözlerinin baş harfleridir.
Bu terminoloji ilk defa 525 yılında kullanılmaya başlandı. Bu sisteme göre 0 yılı yoktur. Zamanla bu terimlerin dinsel içeriğinden arındırılması gerekince AD için CE (Contemporary Era yani Çağdaş Dönem), BC için de BCE (Before Contemporary Era yani Çağdaş Dönem Öncesi) kullanılmaya başlandı.
Bugün tarihçiler bize Sezar’ın MÖ 44 yılında evlatlığı Brütüs’ün de katıldığı bir suikast sonucu öldüğünü söyler. Bunu takip eden olaylar ve Sezar’ın mezarı başında yapılan o meşhur “Buraya Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil” konuşması dikkatimizi öyle dağıtır ki kimsenin aklına Sezar ölürken kırk dört yıl sonra İsa’nın doğacağını nereden biliyorlardı sorusu gelmez.
Jülyen Takvimi Geri Kalıyor
Julius Sezar’ın Roma’ya getirdiği ve adı verilen Jülyen takvimi başlarda gayet güzel işledi. Beklendiği gibi bahar ılımı hep 21 Mart’a rastladı, Güneş Yengeç Dönencesi’den hep 21 Haziran’da Oğlak Dönencesi’nden de hep 21 Aralık’ta geçti demek istiyoruz.
Jülyen takviminde her dört yılda bir eklenen artık gün, takvimin ileri gitmesini engelliyor ama çok az geri kalmasına neden oluyordu. Her 128 yılda bir, takvim bir gün geri kalıyordu.
Jülyen takviminde bir ara önemli bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme takvimdeki günler üzerinde değil yılın sayısı üzerindeydi. Bu yeni düzenlemeye göre İsa’nın doğduğu yıl takvimin ilk yılı olarak kabul edildi. Buna göre bu düzenlemenin yapıldığı yıl da 525 oldu. Bu düzenlemeye göre 0 yılı yoktur.
Bu durumda 1580’li yıllara gelindiğinde bahar ılımı 21 Mart’tan on gün önce olmaya başlamıştı. O sıralar avukat olan Ugo Buoncompagni iyi eğitim almış, geleceği parlak bir gençti. O dönemde Avrupa’da bilimle uğraşanların tek sığınağı kilise kurumuydu. Papalık da bu genci değerlendirmişti. Sonunda 1572’de onu Papa seçtiler ve seçilince XIII. Gregory adını aldı. Gregory gibi eğitimli biri Papa olunca takvimi düzeltmek isteyenlere bir umut doğdu.
Roma’daki Pantheon
Antik Roma döneminde inşa edilen ve pagan anlayışına göre “tüm tanrıların tapınağı” anlamında Pantheon olarak adlandırılan bu yapının 43 metre çapındaki beton kubbesi dünyanın çelik destek olmadan yapılmış en büyük beton kubbesidir. Kubbenin ortasında 9 metre çapında bir delik vardır. Bu deliği kubbenin ağırlığını azaltmak için yapılmış, estetikle mühendisliği barıştıran olağanüstü bir çözüm olarak düşünmek mümkün.
Ama yılın belli dönemlerinde tam öğle vakti bu delikten giren güneş ışıklarının binanın girişini aydınlatması da yarı efsane yarı gerçek bir olgu.
Papa Gregory’ye bu ışık oyunlarından bahsedilmiş ve binanın yapılışından beri geçen sürede Jülyen takvime göre bahar ılımının yaşandığı günün nasıl kaydığı mutlaka anlatılmıştır. Gregory konuyu sonuca ulaştırmak için Roma yakınlarında bu tür gözlemler yapılması için bir gözlemevi kulesi inşa ettirir. Rüzgâr Kulesi adıyla da anılan bu gözlem evinde, 21 Mart’a denk gelmesi istenen gündönümü olayının Jülyen takvimine göre nasıl on gün önceye denk geldiği Gregory’e gösterilir. Bunun üzerine Papa bir adım atıp takvimlerin yeniden düzenleneceğini ilan eder.
Papa’nın her ne kadar Hristiyan dünyasında bir saygınlığı varsa da yetkileri yaşamın her alanını kapsamıyordu. Üstelik Hristiyan dünyasında da sadece Katoliklerin lideriydi. Protestanlar ve Ortodokslar onun fermanını elbette fazla ciddiye almadı. Papa Gregory’nin adıyla anılan Gregoryen takvimin dinsel bağlamından sıyrılıp astronomi açısından yetkin olduğu için kullanılmaya başlanması, bu takvimi hazırlayan astronomların bilimsel becerilerinin zaman içinde belirginleşmesi sayesindedir.
Gregoyen Takvim de Geri Kalıyor Aslında
Bir yılı 365 gün olarak kabul eden takvim her dört yılda bir gün ileri gider. Gregoryen takvim her dört yüz yılda Jülyen takviminin koyduğu 100 yavaşlatma günü yerine 97 yavaşlatma günü koyarak takvimi biraz hızlandırır. Fakat bu düzenlemeye rağmen Gregoryen takvim yine de yavaştır, ama bir gün geri kaldığını gözlemlememiz için geçmesi gereken süre 3300 yıldır. Bu arada Dünya’nın kendi etrafında ve Güneş etrafında dönme hızı da zaman zaman değiştiğinden ve henüz bu değişimin tam olarak hangi formülle hesaplanacağını bilemediğimizden birkaç bin yıl sonra Gregoryen takvimin gerçekten geri kalmış olup olmayacağını da bugünden kesin olarak söyleyemiyoruz.
Beklentiler o ki önümüzdeki birkaç bin yıl içinde Gregoryen takvime dokunmamız gerekmeyecek. Bu takvimi hazırlayan ve adlarını sadece meraklıların bulabileceği dönemin bilim insanlarına hayranlık duymamak mümkün değil.
Yeni Takvime Geçiş
Batı dünyasının Gregoryen takvime geçmesi zaman aldı. Çok uzun süre Avrupa’da Gregoryen takvimle Jülyen takvim beraber kullanıldı. O yüzden kimi tarihi olayları okurken eğlenceli bazı şeyler karşımıza çıkar. Örneğin Bolşeviklerin meşhur Ekim Devrimi aslında dünyanın diğer yerlerine göre Kasım ayında olmuştur.
Bizim Yeni Takvime Geçişimiz
Jülyen takviminin kullanıma sunulduğu dönemde Osmanlı tahtında III. Murad, yönetimde Sadrazam Koca Sinan Paşa vardı ve biz hicri Ay takvimi kullanıyorduk. Osmanlı’nın yükseliş döneminin son evreleri yaşanıyordu. Takvimimiz zaten Ay’ın hareketlerine göre düzenlendiği için Avrupa’da yaşanan Jülyen takviminden Gregoryen takvime geçiş süreci bizi o sıralar fazla ilgilendirmedi. O sıralar dünyada uluslararası ilişkiler fazla yoğun değildi. Ülkelerin farklı takvim ve saatler kullanması hiç kimseye bir zorluk çıkarmıyordu. Fakat zamanla uluslararası ilişkiler, özellikle ticaret gelişmeye başlayınca ortak bazı ölçü birimlerinde hemfikir olmak gerekti.
Biz de önce Rumi adını taktığımız, Jülyen takvimini esas alan ama yılları farklı sayan bir takvimi mali işlerde kullanmaya başladık. Osmanlı döneminde takvim üzerinde daha pek çok düzenleme yaptık. En son olarak Cumhuriyet döneminde 698 sayılı kanunla “1341 senesi kanunuevvelinin 31 inci gününü takip eden gün, 1926 senesi kanunusanisinin birinci günüdür” diyerek Gregoryen takvime geçtik.
1945’ten itibaren de “kanunuevvel” ve “kanunusani” yerine Aralık ve Ocak demeye başladık. Bir zamanlar her evin vazgeçilmezi olan Saatli Maarif Takviminin her yaprağının ortasında Gregoryen tarih, sağ ve sol üst köşelerinde de Hicri ve Rumi tarihler olurdu.
Gün sonunda takvimden bir yaprak koparırken takvim bilimini o noktaya getiren insanlığın binlerce yıllık çalışmaları aklımızın köşesinden bile geçmezdi.
Prof. Dr. Ali Sinan Sertöz tarafından Bilim Teknik Dergisi Ocak 2017 sayısı için kaleme alınan bu yazı, hocamızın izni ile web için düzenlenerek sitemize eklenmiştir.