Cumhurbaşkanı, Başdanışmanı, Başbakan; bakanlar, yandaş medya erbabı bile; “At izi it izine karıştı”, “Birçok kişi kişisel hesaplaması olanları “FETÖ’cü diye ihbar ediyor”, “‘FETÖ’ ile ilişkisi olmadığını herkesin bildiği kişiler bile ‘FETÖ’cü diye açığa alınıyor, tutuklanıyor”, “‘FETÖ’cüleri izleme cadı avına dönüştü”…diye yakınıyorlar. Ülkeyi yönetmekle yükümlü bu zevata ve onların her köşeyi tutmuş sözcülerine bakarsanız bu, “At izinin it izine karıştığı cadı avı ortamı” kendiliğinden oluşmuştur; kendilerinin bu ortamın oluşmasında hiç bir katkısı yoktur! Onun için de yukarıdan; “Canım böyle de olamaz ki, ortam herkesin birbirini ihbar eder hale getirilmiş!” diyerek, adeta “mağdur”u oynuyorlar.
Tıpkı geçmişle ilgili her yanlışı “FETÖ”cülere yıktıkları gibi, şimdi de neredeyse artık kabul edilemeyecek bir saçmalığa ulaşmış bir uygulama varsa, ülkeyi yönetmek üzere oy alıp yüksek makamlara oturmuş zevat, kendileri dışındaki herkesi suçluyor. “İhbarcılık”, “sayın muhbir vatandaşlık” bazı kişilerde bulunan “ihbarcılık geni”nden dolayı ortaya çıkıyor sanki!
HERKESİN AT İZİ İT İZİ FARKLI
Eğer dün “muhbir” olmayan insanlar bugün muhbir haline getirilmişse, muhbirlik vatandaş için makbul hale gelmişse, bunda en başta sorumlu olanlar, ülkeyi Terörle Mücadele Yasası’yla yönetme alışkanlığı edinmiş, buna da OHAL’i eklemiş olan siyaset erbabıdır!
Herkes “At izi it izine karıştı” diyor ama biraz daha yakından bakıldığında herkesin “At izi it izi”nin de farklı olduğu açıkça görülüyor.
Örneğin AKP’ye göre, “FETÖ” ile hiç ilişkisi olmayan “dindar kişilerin” “FETÖ”cü olarak soruşturulmalarıdır. Onlara göre bunun nedeni ise, bu soruşturmaları yürüten polis ve savcılar; farklı cemaat ve tarikatların birbirinden farklarını anlamadıkları için onlara her cemaat, tarikat mensubunun “FETÖ’cü” gibi görünüyor olmasıdır! Bu yüzden de çözülmesi gereken bu davaları soruşturan polislerin ve savcıların bu ayrımları anlayacak kadar “içeriden” olmasını istiyorlar. Böylece “At izinin it izine karıştırılmayacağını” düşünüyorlar.
CHP’ye göre ise tablo daha farklıdır.
CHP’nin TBMM’de kurduğu KHK’lar ve Uygulamalarını İzleme Komisyonuna bugüne kadar (7 Eylül’e kadar) üç bin 304 kişi OHAL uygulamalarından mağdur olduğu için başvurmuş. Başvuranlar içinde, asker, polis, öğretmen, yargıç, savcı, belediye çalışanı, memur, işçi, avukat, gazeteci… pek çok meslekten kişiler var.
CADI AVI ORTAMININ ASIL MAĞDURLARI KİM?
Bu kişiler FETÖ ile hiçbir ilgileri olmadığı halde, ihbar edilerek ya da “FETÖ”nün okulunda çalıştığı, bankasından işlem yaptırdığı, “FETÖ”cülerin kurduğu sendikaya üye olduğu, gibi nedenlerle işten atıldıkları, yargılandıkları için “mağdur olduklarını” söyleyerek CHP’nin komisyonuna başvurmuşlar.
Peki gerçekten OHAL uygulamalarıyla mağdur olanlar sadece, AKP’nin çevresinde olan farklı tarikatlara mensup oldukları için savcıya, polise “FETÖ”cü gibi görünenler, çevresinden “ihbar edildikleri” için “FETÖ”cü suçlamasına maruz kalanlar ya da CHP’nin oluşturduğu komisyona başvuranlardan mı ibarettir?
Örneğin Evrensel’i izleyenlerin her gün gördüğü pek çok işyerinde patronların, hatta sendika bürokratlarının işçilerin hak mücadelelerini, bir talepleri için hareket geçmelerini “OHAL var; eğer direnirseniz sizi işten atarım” demesi, demekle de kalınmayıp işçilerin işten atılması bir “At izi it izi karışması” değil midir? Okul müdürlerinin, hastane yöneticilerinin, yerel yönetim yetkililerinin memurları, işçileri, “OHAL var, sizin de KHK listesine girmeniz bir telefonuma bakar” içerikli tehditleri bir yönetim dayanağı yapmaları bir “at izi it izi” karıştırma durumu değil midir?
Üstelik de bilinçli bir biçimde!
Yine Başbakan tarafından görevden alınacağı açıklanan 14 bin eğitimci ile diğer kamu kuruluşlarında atılma hazırlığı yapılan memurdan taşeron işçisine kadar binlerin, on binlerin de “At izi it izine karıştırılması” ortamından yaralanılarak yapılan bir Hükümet operasyonu değil midir?
Barış mitinglerinin yasaklanması ve pek çok irili ufaklı kitlesel eylemlere getirilen yasaklar nedir?
Özgür Gündem’in kapatılması, yazarlarının, Danışma Kurulu Üyeleri Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın tutuklanması, Evrensel muhabirlerinin, gazetecilik için gittikleri yerlerde “terörle bağlantılı” gösterilerek tutuklanma girişimleri, “At izinin it izine karıştırıldığı” ortamdan yararlanarak yapılmıyor mu?
Demek ki “At izinin it izine karıştırılması” bir yanılgı, ülkeyi yönetenlere rağmen, bir “kumpas olduğu için” içine düşülmüş bir belirsizlik durumu değil!
AT İZİNİ İT İZİNE KİM KARIŞTIRDI?
“At izinin it izine karıştığı cadı avı” ortamı, en başta ülkeyi yönetenlerin işine gelen, onun için de onlar tarafından oluşturulmuş bir ortamdır. Zaten “At izini it izine karıştırarak ülkeyi yönetmek isteyenlerle, “At izi it izine karıştı” diye yakınanlar aynı makam sahipleri, ülkeyi yönetmekle sorumlu zevat, aynı güç odaklarının sözcüleridir.
Bu yüzden de başlatılan cadı avı, nasıl olsa devleti yönetenler “At izi it izine karıştı. ‘FETÖ’ye karşı mücadele cadı avına dönüştü” diyor o zaman bu işleri düzeltirler diye bekleyenler yanılırlar.
Belki iktidara yakın çevrelerdeki “yanlışlıklar” ve kimi kör gözüm parmağına” vakalarda düzeltmeler yapılabilir ama geniş emekçi kesimler üstünde OHAL tehdidi ve “FETÖ”ye karşı mücadele üstünde oluşturulan baskının durmasının tek yolu mücadeleden geçmektedir. İşçilerin, emekçilerin, her kesimden ilerici demokrat güçlerin; OHAL’in kaldırılması, özgürlüklerin kullanılması üstündeki baskıların püskürtülmesi, adil bir soruşturma ve yargılama için verilecek mücadelesinden geçer!