Federal Almanya Cumhuriyeti anayasasının 75. yılı kutlandı geçen hafta… Birçok kentte toplantılar seminerler düzenlendi. Bunlardan birine ben de konuşmacı olarak davetliydim. Gorki Tiyatrosu’nda, Anayasa Mahkemesi’nin eski üyesi Susanne Baer ile “Sizin anayasadan ne haber” başlıklı bir panelde buluştuk.
Gerçekten ilginç bir söyleşi oldu. Alman anayasası, ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi durumunun bir yansıması olarak devlete karşı yurttaşı koruyan ve önceleyen bir anlayışla yazılmış. Türkiye’de ise anayasalar genellikle askerler tarafından yazıldığı için, devleti yurttaşından koruma öncelikli… O yüzden de her özgürlük maddesinin peşinden onu sınırlayan bir “ama…” geliyor. Panelde bu temel farklılık üzerine konuştuk. Ancak ben, hukuk değil, siyaset bilimi eğitimi aldığım için toplumların gidişatını anayasaların değil siyasal güç dengelerinin belirlediği tezini savundum.
Bugün Almanya’da da işler biraz tersine dönüyor gibi… Toplumda yeniden ırkçı görüşlerin, Nazi eğiliminin, nefret söyleminin tırmanışına tanık oluyoruz. Anayasa, belki de önümüzdeki yıllarda, demokratik devleti, faşist yurttaşlardan koruyan bir kalkana dönüşecek. Şimdiden bunun örnekleri görülmeye başlandı. Anayasanın 75. yaşgününden hemen bir gün sonra, Sylt adasındaki lüks bir barda çekilen bir video sosyal medyada yayıldı. Videoda bir grup beyaz Alman, içki eşliğinde dans ederken “Almanya Almanlara/ yabancılar dışarıya” sloganını haykırıyordu. Videoda ziyaretçilerden birinin sağ kolunu Nazi selamıyla ileri uzatırken öbür eliyle dudağına Hitler bıyığı taklidi yaptığı görünüyordu.
Alman Başbakanı hemen tepki verdi; güvenlik makamları soruşturma başlattı, ama bunlar ne yazık ki yaygınlaşan bir eğilimin yansımaları… Nedenleri bu yazıya sığmayacak kadar çok; çareleri de öyle… Ama belki de yükselen ırkçılığa en iyi cevap, Almanya’daki yabancıların bir gün iş bırakması olabilir. Belki o zaman onların ülkeye sosyo-ekonomik katkısı ve zenginleştirici etkisi daha iyi anlaşılır.