Tevbede esas olan geçmişte işlenmiş günahlardan pişmanlık duymak ve bir daha bu günahlara dönmemektir. “Tevbe ettim” deyip iki gün sonra tekrar geriye dönmek ancak kendini aldatmaktır, münafıklık alametidir.
İnsan yaradılışı itibariyle iyiliğe ve kötülüğe meyilli bir varlıktır. İyilik ve günah işlemek insanın fıtratının bir gereğidir. İnsanın günahı sonrasında onu telafi yoluna başvurması Kuran’da “tevbe” olarak isimlendirilmektedir
İslam inancına göre, şeytanın, insanlığın atası Âdem’i ayartmasıyla ortaya çıkan günah, onun bulunduğu mekândan çıkarılmasına sebep olmuştur. Kovulmasına sebep olan günahtan pişmanlık duyan, ancak arınmak için ne yapacağını bilemeyen Âdem’e Allah yol gösterdi:
“Derken, Âdem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı ve (Allah) O’nun tevbesini kabul etti. Çünkü yalnız O’dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.” (Bakara: 37)
“O ikisi, ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik, bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!’ dediler.” (A’raf: 23)
Allah, insandan ona vermiş olduğu emanet (akıl-idrak) doğrultusunda hareket etmesini emretmişse de, bunun tek başına yetmeyeceği malumdur. Allah, iyiliğin ve kötülüğün hakikatinin bilinmesi, anlaşılması, aklın işletilemediği, hakikatlerin üstünün örtüldüğü zamanlarda insanın yeniden aklını işleterek hakikate yönelmesi için, Resulleri aracılığı ile onu aydınlatmıştır. İnsanın iyilikleri ödüllendirilecek, kötülükleri ise cezalandırılacaktır:
“Ve kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onu(n karşılığını) görecek, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu(n karşılığını) görecektir.” (Zilzal: 7-8)
İnsan, Eşref-i Mahlûkat’tır, ancak o, Esfel-i Safilin derekesine de düşebilmekte, tabiatında var olan vasıflar itibariyle bilerek ya da bilmeyerek çok basit gerekçelerle ilahî emirlerin yolundan ayrılarak günah bataklığına saplanabilmektedir.
Beşerî zaaflarımız nedeniyle Allah’ın emirlerini gereği gibi yerine getiremeyebilir, günah işleyebiliriz. Bununla birlikte günah işleyip nefsine zulmeden insan için tevbe kapısı açıktır.
“Ancak tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır. Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.” (Bakara: 160)
“Ancak kötü işler yapan ve sonra pişmanlık duyup (hakka) inananlara gelince, doğrusu böyle bir tevbeden sonra şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!” (A’raf: 153)
“Günah” Farsça bir kelimedir, ilahî emirlere karşı gelme, uygunsuz fiil, vicdanı rahatsız eden kabahat, suç vb. durumlarda “ism”, “masiyet”, “hıyanet”, “isyan” gibi Arapça kelimelere karşılık olarak kullanılır. “Günah” kelimesi Kuran’da “Cunah” olarak geçer. Günah daha bir çok kavramla ifade edilir. Kuran’da türevleri ile şu ayetlerde geçer: جُنَاحَ Cunaha 2/158, 198, 229-230, 233-236, 240, 282 – جُنَاحَ Cunaha 4/23-24, 101-102, 128 – جُنَاحٌ Cunahun 5/93 – جُنَاحٌ Cunahun 33/5-51-55 – جُنَاحَ Cunaha 60/10 …
İsm (suç, günah, ceza, insanı hayır ve sevaptan alı koyma); Zenb (suç, günah, hata, kötü iş); Cürm (suç); Seyyie (kötülük, ayıp kusur); Hatie (yanılmak); Fısk (hak yoldan ayrılmak); Fücur (günah işlemek); Hubb (hilekârlık, sahtekârlık); Şirk (Allah’a ortak koşmak); Dalalet (yanılgı); Tuğyan (taşkınlık); Küfür (gizlemek, örtmek, inkâr etmek); Nifak (ikiyüzlülük); Zulüm (haksızlık); Masiyet (itaatsiz, asi olmak); Kabiha (çirkin, kötü şey); Fahşa (gayet çirkin, günah, yüz kızartıcı iş ve söz); Zelle (söz ve fiilde hata); Vizr (ağır yük yüklenmek ve günah işlemek); Vazira (günahkâr insan). Kuran’da bu kelimelerle ifade edilen günahtan dönüş ve Allah’a yöneliş anlamında “tevbe” kullanılır ki, masiyetten Allah’a dönme anlamına gelir. “Mâsiyet”, başkaldırmak, isyan etmek, haddi aşmak, sınırları çiğnemek, Allah’a ve Resulüne karşı gelmek, günahlara dalmak, helâl ve haram sınırlarını çiğnemek, Allah ve Resulünün hükümlerini uygulayan emir ve yetki sahiplerine karşı gelmektir.
Kur’anî bir kavram olan “tevbe”, halk arasında “tövbe” olarak kullanılmakta, sarf edilmiş kötü bir söz veya işlenmiş kötü bir fiilden ötürü pişmanlık duymak ve bir daha günah işlememek üzere verilen söz olarak bilinir.
İnsanı günaha sevk eden etkenleri, onun yapısında bulunan eğilim ve arzularla onu dışarıdan etkileyen amiller olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür. İslam’a göre insan yapısında bulunan kötülüklerin kaynağı nefstir. Zira nefs, “kötülüğü olabildiğine emreder” (nefs-i emmâre) (Yusuf: 53) ve kişiyi günaha yöneltmek için sürekli fısıltılar halinde telkinde bulunur (Kaf: 16; Necm: 23). Günaha sevk eden bir başka etken de, dünya hayatına bağlanma ve öbür dünyayı unutmadır (Bakara: 95-96).
Kur’an bu olumsuz eğilimli nefse karşı kendini kınayan (levvâme) ve Hakk’ın rızasında huzura kavuşan (mutmainne) nefse, yani eğitilmiş ve dizginlenmiş, iyilik yapmayı kabullenmiş nefse ulaşmayı öğütler (Kıyâme: 2; Fecr: 27-28). Ayrıca insanın hassas bir psikolojik yapıya sahip bulunması (Nisa: 28), fizyolojik ve psikolojik bağımlılıklarının bulunması önemli günah faktörlerindendir (Bakara: 155; Al-i İmran: 14)
***
تَوَّابٌ : Tevvab, Allah’ın isimlerindendir. O, mağfireti çok olup tevbeleri kabul edicidir. Tevbede “rücu = dönme” manası vardır. Böylece kul günah işlemekten rücu eder; Allah da rahmet ve gufranını icra eder. Ayrıca تَوَّابٌ “çok tevbe edici” manasına da gelir.
تَابَا : Masiyet’ten dönmek, tevbe etmek manasında: 5/39, 6/54, 11/112, 19/60, 20/82, 25/70-71, 28/67; Tevbeyi kabul edip mağfiret etmek manasında: 2/37, 54, 187, 5/71, 9/117’de (iki defa), 118, 20/122, 58/13, 73/20.
تَابَ : Dönmek, tevbe etmek 4/16.
تَابُوا : 2/160, 3/89, 4/146, 5/34, 7/153, 9/5, 11, 16/119, 24/5, 40/7 (Tevbe)
تُبْتُ : 4/18, 7/143, 46/15 (Tevbe)
تُبْتُمْ : 2/279, 9/3 (Tevbe)
اَتُوبُ : “Tevbeleri kabul ederim” manasında 2/160
تَتُوبَا : 66/4
يَتُبْ : 49/11
يَتُوبَ : Tevbeyi kabul edip mağfiret etmek: 3/128, 4/17, 26-27, 5/39, 9/15, 27, 102, 106, 33/24, 73. Kim ki masiyetlerden dönüp tevbe ederek salih amel işlerse, şüphesiz Allah’ın rızasına muvafık olarak Allah’a büyük bir dönüş yapmış, tevbe etmiş olur 25/71.
يَتُوبُوا : 9/74, 118, 85/10
يَتُوبُونَ : 4/17, 5/74, 9/126
تُبْ : Tevbemizi kabul et,bize mağfiret et 2/128
تُوبُوا : 2/54, 11/3, 52, 61, 90, 24/31, 66/8
التَّوْبِ : 40/3 (Tevbeyi kabul edici veya تَوْبَةً’in cemisi olup “her tevbeyi kabul edici” manasındadır; tevbeden maksat masiyetten rücudur).
تَوْبَةً : 4/92 (Allah’ın size mağfiret etmesi sebebiyle…); 66/8 (Masiyetlerden tamamen çekilip samimiyetle, tam bir dönüşle Allah’a dönerek tevbede bulununuz).
التَّوْبَةُ : 4/17 (Tevbeyi masiyetlerden rücu kabul etmek, Allah için muhakkak ve sabittir -ya da Allah katında sabittir-, o kimseler hakkında ki, “onlar cahillik ederek kötülük işlerler, sonra da hemen tevbe ederler” anlamında).
“Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, ‘İşte ben şimdi tövbe ettim’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir; bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa: 18)
Bu ayette ise (Nisa: 18), tevbeyi kabul Allah katında muhakkak ve sabit olmaz. O kimseler hakkında ki, onlar kötülükleri işlerler de, yalnız ölüm esnasında tevbe ederler. “İşte şimdi tevbe ettim” derler veya kâfir olarak ölürler. 9/104, 42/25 (Kulların tevbesini kabul edip afv-u mağfiret eder, manasında).
تَوْبَتُهُمْ : 3/90 (Küfürde ısrarlarıyla birlikte tevbe etmeleri kabul edilemez veya tevbeleri ancak ölüm anında olduğundan dolayı veyahut kabul edilecek tevbeleri yoktur, zira onların tevbeleri yoktur, zira onlar tevbeye muvaffak olamamışlardır, tarzında kinayedir.
تَائِبَاتٍ : 66/5
اَلتَّائِبُونَ : 9/112
تَوَّابٌ : Mağfireti bol olan 24/10, 49/12
التَّوَّابُ : Mağfireti bol olan 2/37, 54, 128, 160, 9/104-118
تَوَّابًا : Mağfireti bol olan 4/16, 64, 110/3; 2/222 (mübalağa sigasının cemisi olup; tevbe edip masiyetten dönenler anlamında: Allah hemen işlemeleri umulan, bir takım günahlardan kaçınıp çok tevbe edenleri sever mealinde. مَتَابِ mimli masdar: tevbem O’nadır, masiyetlerden kaçınıp O’na rücu ederim 13/30. مَتَابًا 25/71 (Günahları işlemekten vazgeçerek Allah’a dönüp tevbe etmiş olur).
***
Beşer olan biz Allah’ın aciz ve günahkâr kulları için tevbe önemli bir güç ve menzildir. İşlemiş olduğumuz masiyetlerden arınma adına Allah’a samimi, içten duygular ile dönmek nefsin heva ve heveslerinden arınmaktır.
Ey insan, ne kadar zalim ve cahil isen de, Allah’ın bahşettiği nimetin değerini bilmiyorsan da, ne kadar azgınlaşsan da, senin bütün ihtiyaçlarını karşılayan Allah’a karşı yapmış olduğun hayâsızlık ve serseriliği arttırdıkça arttırdın. Ama sonunda pişman oldun ve yaptıklarından döndün, tevbe ettin, bil ki, Hakk’ın rahmet deryasından geniş bir nimeti değerlendirdin. Şükrünü eda et.
Nasuh tevbe تَوْبَةً نَصُوحًا (tevbeten nasuha):
“Siz ey imana ermiş olanlar! Gönülden tevbe ederek Allah’a yönelin! Umulur ki, Rabbiniz kötü fiilerinizi yok eder ve Allah’ın Peygamberi ile onun inancını paylaşanları utandırmayacağı o gün, sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar. Onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve ‘Ey Rabbimiz!’ diye yalvarırlar, ‘Bu ışığımızı ebediyyen parlat ve günahlarımızı bağışla! Çünkü Sen her şeye kadirsin!’” (Tahrim: 8)
Nasuh tevbe: Halis bir yöneliş ile bir daha günah işlememek üzere yapılan tevbe, tevbe edenin kötülüklerden uzak kalarak yaptığı, günah kirlerini temizleyen, günahlardan meydana gelen maddi ve manevi tahribatları tedavi eden tevbe.
“Ve Musa, halkına (dönüp) ‘Ey halkım!’ demişti. ‘Doğrusu buzağıya taparak kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin; bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı olacaktır.’ Bunun üzerine O, tevbenizi kabul etmişti: Çünkü yalnız O’dur tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.”(Bakara: 54)
Hz. Musa (a.s) kavminin yapmış olduğu hatadan ötürü onların tekrar Allah’a dönmelerini istemektedir. Para, şan, şöhret, makam, beşeri ilahlaştırma gibi insanın heva ve hevesi ile esir olabildiği tüm putlardan arınma da aynı bağlamda günümüze hitaptır.
Kimlerin tevbesi kabul edilmeyecektir? Allah şöyle buyurmaktadır:
“İmana erdikten sonra hakikati inkâra kalkışanlara ve sonra hakikati reddetmede (daha büyük bir inatla) ısrar edenlere gelince, şüphesiz, onların (diğer günahlardan dolayı) tevbeleri kabul edilmeyecektir; işte onlar gerçek sapkınlardır.” (Âl-i İmran: 90)
“Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran ama o an gelip çattığında ‘Şimdi tevbe ediyorum!’ diyenlerin tevbesi kabul edilecektir ne de hakikat inkârcısı olarak ölenlerin; biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa: 18)
İslam, teslimiyettir; İslam olan (Müslüman) nasuh bir tevbe ile Allah’a dönmelidir. Salim (kurtulmuş) olmak, selamette olmak, arıza ve mânialardan uzak bulunmak, (şirk ve günahlardan uzak) salim ve halis kalp, eman ve necat (kurtuluş yolu), sulh, teslim olma, boyun eğme, inkiyad etmek, ihlâslı davranmak, Müslüman olmak, İslam’a girmek, Allah’a itaat edip şer’i hükümlerine bağlı kalmak, selam, selamlaşma gibi anlamlarda kullanılan, s-l-m kökünden gelen İslam, teslimiyetin adıdır. Bu sıfatı taşıyanlara “Müslim/Müslüman” adı verilir. Sıfat olan bu kavram, eyleme, yaşama, hayata aktarılması ile fiile dönüşür. Eylemsiz bir fiil niteliği taşımaz, sadece sıfat olarak kalır. Teslimiyet, Türkçede “pes etmek, yenilmek, boyun eğmek, birinin isteğini olduğu gibi kabul etmek” anlamlarında kullanılır. Kur’anî boyutuyla ele alındığında ise bambaşka bir anlam kazanır.
Türkçede bilinen teslimiyet zilleti ifade ederken, Kur’anî açıdan şerefi, izzeti, onuru, ihlâsı, samimiyeti, topyekûn Allah’a bağlanmayı, kayıtsız şartsız Rabbe boyun eğmeyi, zalime ve zulme karşı direnişi, sabrı, ahlakı, paylaşmayı, infakı, kurtuluş yolunu ifade etmektedir.
“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizi, İman, 12; Nesai, İman, 8)
“Ama hayır, Rabbine andolsun ki, onlar, (ey peygamber), aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda seni hakem yapmadıkça ve sonra da senin kararına kalplerinde hiçbir burukluk duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça, (gerçekten) inanmış olmazlar.” (Nisa: 65)
“Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü bâtıldan yüz çeviren İbrahim’in dinine Allah’ın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?” (Nisa: 125)
Hz. İbrahim (a.s), Allah’ın hükmüne, adaletine, kararına tam bir teslimiyet ile iman etmiş ve Allah’ın emrini ifa etmek için, ciğerparesini hiç çekinmeden kurban etmeye razı olmuş ve bu teslimiyeti en ufak bir şüpheye mahal vermeyecek derecede Hz. İsmail (a.s) kabullenmişti. Hz. İbrahim’in (a.s) inancı ve Hz. İsmail’in (a.s) teslimiyeti, Allah’ın onlara sonsuz rahmeti ile muamele etmesiyle sonuçlanmıştır. Müslüman = İslam olmak, Allah’ın hükmüne razı olmaktır, Allah Resulü Hz. Muhammed’in (s.a.v) getirdiklerini tam bir teslimiyetle kabullenmektir.
Allah kullarına sonsuz rahmeti ile muamele ederken, kullar bu muameleye karşılık olarak yalnızca Allah’a kulluk etmek görevini hakkıyla yerine getirmekle mükelleftirler. Her türlü korku, endişe, cehalet ve dehşetten emin olmak ve yalnızca Rabbe teslim olmak İslam olmak = Müslüman olmaktır.
Hz. Ali (k.v), şöyle söylemiştir:
“İnsanlardan bazıları elleri, dilleri ve kalpleriyle kötülüğe karşı çıkarlar. Bunlar, bütün hayrı kendilerinde toplamışlardır. Bazıları da elleriyle değil ama dilleri ve kalpleriyle kötülüğe karşı koyarlar. Bunlar, iki özellikle amel etmiş ve birini terk etmişlerdir. Bazıları da sadece kalple kötülüğe karşı çıkarlar. Bunlar birini almış ve önemli iki tanesini terk etmişlerdir. Ve bazıları da hem elle hem dille ve hem de kalple kötülüğe karşı çıkmayı terk etmişlerdir. İşte bunlar, yaşayan ölülerdir.” (Nehcü’l-Belağa’dan)
Ey ölü olan diriler, öyle ise nefsin, heva ve hevesin, şeytanî dürtülerin tuzak ve hilelerinden korkun ve şehvetlerin peşinde koştuğunuz halde “sonra tevbe ederim” diyerek Allah ile oyun oynamayın, çünkü bu davranış ancak insanın kendini kandırmasıdır.
İnsan fıtrata dönmek içi saf bir inanç ve ahlakla mümkün mertebe masiyetlerden uzak durmaya, günaha bulaşmamaya gayret etmelidir. Çünkü bir kez günaha bulaştıktan sonra nefsi ıslah etmek çok zordur. Tevbede esas olan geçmişte işlenmiş günahlardan pişmanlık duymak ve bir daha bu günahlara dönmemektir. “Tevbe ettim” deyip iki gün sonra tekrar geriye dönmek ancak kendini aldatmaktır, münafıklık alametidir.
Allah’ım, bizlere Kur’an’ın hadimleri olma şerefini ver, bizi hata ve günahlarından pişmanlık duyarak sana yönelen kullarından eyle. Ya Rabbi, bizi affet, kusurlarımızı, günah ve hatalarımızı afv-u mağfiret eyle.