AK Parti’nin zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran, ancak “kesintisiz” niteliğini ortadan kaldıran ve süreci 4’er yıllık üç kademeye bölen yasa teklifi tartışmalara yol açtı. Söz konusu kademeler sayesinde mesleki eğitime daha erken bir safhada yönelmek mümkün hale geliyor. Çıraklık yaşını düşürdüğünden bahisle eleştirilse de, teklif yasalaşırsa, imam hatip liselerinin kapatılan orta bölümleri yeniden açılabilecek; bu kısım pek çok kimsenin “çok şükür” demesine vesile oluyor.
Zira 28 Şubat’a ergenlik çağında yakalanmış olanlar iyi bilir. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin gelmesiyle İHL’lerin orta bölümü kapatılmış, lise kısmından mezun olarak üniversite sınavına girecek olanlara da ağır katsayı engeli getirilmişti. İnsanlar telaş içinde çocuklarını okuldan alıp normal liselere kaydetmek isterken üçüncü bir problemle daha karşılaşmışlardı: Normal liselerin yöneticileri İHL’lerden gelen öğrencileri kaydetmek istemiyordu, çünkü gayri ahlaki ve yasalara aykırı bir talimatla, İHL’lerden öğrenci almamaları yolunda uyarılmışlardı. O korkunç dönemin bittiğini iddia edebilmenin yolu evet, İHL’lerin yani öğrencilere hem pozitif bilimler hem de dini konularda öğretim görme imkânı veren okulların yeniden işlevsel hale getirilmesinden geçer.
Tabii, bundan sonra bakanlarımızın, vekillerimizin çocuklarını da İHL’lerde görmek isteriz. Bundan kelli, sloganını atıp, gazını verip sonra çocuğu Işık Lisesi’ne, Galatasaray Lisesi’ne, İEL’ye veren her AK Partili kurmay, samimiyet testinden sınıfta kalacak demektir.
“Aynı bağın gülüyüz, aynı dinin kardeşiyiz, ama kusura bakma benim çocuk Galatasaray’a, seninki İHL’ye” tutumu ortaya çıkarsa, bazı “kötü niyetliler” İHL’lerin “alt sınıf Müslümanlar” için yapılandırıldığı söylentilerini dahi yayabilirler ki, hiç hoş olmaz bu.
“Ama canım, şimdi İHL’lerin kalitesi de belli” filan diyecek olanlar, şimdiden otursun, gerçekten güçlü ve sağlam bir eğitim kalitesi için çalışsın.
İHL’leri düştükleri yerden ayağa kaldırmak elbette çok önemli, ama asıl marifet İHL’leri, Batı’daki muadilleri gibi övünülebilir kılmak; “başbakanların, bakanların, başbakan yardımcılarının” da çocuklarını ya da torunlarını emanet edebilecekleri okullar haline getirmektir.
HAYDİ BAŞÖRTÜLÜ BARİ EVDEN OKU!
Kanun teklifinin ikinci dört yıllık kademeyi açık öğretimle ilintilendirmesi, hem eğitim hem de kadın kuruluşlarından tepki aldı. “Kız çocukları eğitim ortamından uzaklaştırılıyor, küçük yaşta evlendirilmelerinin önü açılıyor” diyorlar. Oysa sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim, Doğu ve Güneydoğu’da bu ihtiyaca cevap veremeyen binaların kapatılması sonucunu doğurdu ve bazı veliler taşımalı eğitimle bile olsa kız çocuklarının uzak mesafelere gitmesine razı olmadıkları için o çocuklar tümden okulsuz kaldı. Bu kuruluşlar, STK’lar buna engel olabildi mi? Hayır.
Sonra bazı veliler buluğa eren kız çocuğunun başörtüsüyle okumasında ısrarlı, ama ilköğretimde kılık kıyafet serbestisi yok ve durum bazı kız çocuklarının eğitim sürecinden dışlanması sonucunu doğuruyor. Yasa teklifinin getirdiği “açık öğretim” imkânı karşısında, “Bu uygulama kız çocuklarını bir sosyalleşme mekânı olan okuldan soyutlayıp eve gönderiyor” diyenler, bir şartla haklı olabilirlerdi: O kız çocuklarının okul hayatına başörtüleriyle katılmaları ihtimalinde çıngar çıkarmayacak olsalardı…
Hem o kızların başörtüsüyle okumasını rejim sorunu haline getirecek ve bu ihtimale olağanüstü karşı olacaksın, “Gözüm görmesin onları” diyeceksin, hem de ülkeyi yönetenler bu kızların eğitim alabilme imkânlarını tam da senin istediğin kıvamda, “gözünün görmeyeceği” şekilde düzenleyip, o kızları evden okutmaya kalktıklarında, “Vay efendim, kız çocukları eve kapatılıyor, toplum nereye gidiyor?” diyeceksin.
Oysa o kız evdeyse, bu biraz da senin yüzünden böyle.
O kızın başörtüsüyle, evden çıkıp okuldan itibaren iş ve toplum hayatına katılması konusunda hiç yardımcı olmadın. Önünü kestin, çelme taktın. Şimdi ilerici pozlar kesmek adına hop oturup hop kalkıyorsun. Şaka gibisin, ama sana gülebilmek mümkün görünmüyor.
HT