Başımıza gelenlerin, aklımızdan geçenlerle doğrudan bir ilişkisi var mıdır ? Bu soruya somut bir cevap vermek, açık bir bağlantı kurarak değerlendirme yapmak elbette zordur. Ancak başımıza gelenlere tepki verirken, aklımızdan geçenleri sorgulamakta bir mahsur olmayacağı düşüncesindeyim.
Son haftaya damgasını vuran iki gelişmeye bu eksenden bakmaya çalışalım. Yaşanan çatışmalar yada mayın patlamaları sonucunda hayatını kaybeden askerlerle ilgili acı ve infiale, ülkeyi yönetenlerin durduğu yerden baktığımızda neler görmemiz gerekir ?
Bu sorunun çözümünde son derece insani ve gerçekçi bir çözüm hayali kurarken mi bu ağır fatura ile karşılaştır ?
Hayal kırıklığının anlamlı olabilmesi için asgari şart, hayallerinizle yüzleştiğinizde vicdanınızın rahat olmasıdır.
Güvenlik bürokrasisinden siyasetçiye uzanana karar ve uygulama süreçlerinin sorumluları, genel olarak Kürtler ve özel olarak silahlı Kürt güçleri için ne öngörüyorlar ? Nasıl bir ceza, nasıl bir öneri yada nasıl bir gelecek vaat ediyorlar ?
İlk öfke ile verilen tepkilere baktığınızda öngörülenin ne olduğu konusunda çok açık ipuçlarına ulaşabilirsiniz. Yada olayın sıcaklığını göze alarak daha önce reva görülen muameleyle yüzleştiğinizde çok farklı olmayan bir fotoğrafla karşılaşırsınız.
“Kandil ve onunla arasına mesafe koymayanlara” yönelik mücadelede nelerin göze alınmış olabileceği konusunda kimi bilgiler kamu oyu ile paylaşılmaktadır. Kaç bin kişinin tutuklanabileceği yada Kandil’de hangi silahların kullanılabileceği konusunda somut planlar, köşe yazarları tarafından dile getirilmektedir.
Bilgilerin bir kısmının tehdit ve yönlendirme amaçlı olduğunu varsaysak bile rotanın ne tarafa yöneldiğini tahmin etmek zor değil.
Laf arasına sıkıştırılan, hukuka ve demokrasiye bağlılık mesajları muhtemelen göz ardı edilebilir pozisyona düşecektir.
Bu durumda da, başımıza gelenlerin, aklımızdan geçenlerle, karşımızdakine layık gördüğümüzle ne kadar benzerlik gösterdiğini kolayca fark edebiliriz.