Ankara’da bir şehir efsanesi var: “ABD’nin bize duyduğu ihtiyaç, bizim onlara olan ihtiyacımızdan daha fazla…”
Eski ABD Büyükelçisi Robert Pearson 6 Ocak’ta şöyle yazdı:”Eğer 2015 Washington ve Ankara’nın birbirlerinden daha da uzaklaştıklarına tanıklık eden bir yıl olduysa, 2016 ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını Türkiye’ye daha az güvenerek şekillendireceği bir yıl olabilir.”
ABD yönetimi, böylece Türk yönetimine, Suriye konusunda onlara mahkum olmadığını söylüyor.
Nitekim Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyondan çekilme ihtimali sorulan Beyaz Saray sözcüsü Kirby, “Türkiye’nin kendi kararı” dedi.
Erdoğan neredeyse her gün şu soruyu soruyor: “Ey ABD, müttefikin ben miyim, PYD/YPG mi?”
Obama yönetimi her seferinde ‘PYD/YPG’yle ortaklığımız sürecek’ dedi.
ABD Kürtlerden vazgeçmez. Irak ve Suriye’de Türk, Suud ve Katara dayalı selefi İslam cephesinin IŞİD’leşmesi karşısında, 2014’e gelindiğinde ciddi zorlamalar yaşadı. Irak ve Suriye müdahaleleri fiyasko oluyordu. Bu fiyaskoyu 2014 Ekim ayında Kobané’de Kürtlerle kurduğu ittifakla aştı. ABD-Kürt ittifakı Suriye ve bölgede seküler ve demokratik bir çözümün kapısını aralamış durumda. Kürt ittifakı üzerinde dünyada ve kendi içinde IŞİD’le özdeşleşen Esad karşıtı koalisyonu da temize çıkarmış oldu. Türkiye ise IŞİD ve selefi cihatçı gruplar üzerinden Suriye ve bölge siyasetini bina etmeyi sürdürüyor ve bundan vazgeçme emaresi göstermiyor. Cihatçı gruplarla ittifak ve Kürtlerle çatışma üzerine bina edilen dış ve iç politika bölgesel ve uluslararası konumunu zayıflatıyor! Rusya ve ABD Suriye’de çözüm için anlaşmışken Türk yönetimi cihatçı gruplarla sürdürdüğü ilişkiler üzerinden krizi körükleme çabasında.
Türk yönetimi, Esad’ı devirme operasyonuna dalıp Irak ve ABD ile ayrışır, İran ve Rusya ile çatışır hale gelirken Kürtler, Irak, ABD, İran ve Rusya ile ittifaklar kuruyor.
Dünya El Nusra gibi terör örgütlerini mahkum ederken Erdoğan bunların sözcülüğüne soyundu. Erdoğan ABD’ye şu soruyu yöneltti: “El Nusra da IŞİD’le savaşıyor ona niye terörist diyorsunuz?”
Davutoğlu ise 23 Şubat günü El Cezire’ye verdiği röportajda itiraf gibi bir cümle sarf etti; “Suriye rejimi topraklarını kontrol edemiyorsa bizim sayemizdedir”.
Ardından şu soruyu sordu: “Türk desteği yoksa kendilerini nasıl savundular?”
Davutoğlu bu desteği Kürtlere vermedi. O zaman kime verdi?
Türkmenlere mi?
Türkmenler yok denecek kadar azlar ve çok az bir bölgeyi kontrol ediyorlar ve şimdi onu da yitiriyorlar. O zaman kim? İŞİD, El Nusra, Ahrar’uş Şam ve diğer selefi gruplar. Bunlar El Kaide’nin Suriye örgütleri ve Türk yönetimi bunları besliyor, onların siyasi sözcülüğüne soyunuyor.
ABD ile Rusya 27 Şubat’tan başlayarak Suriye’de ateşkes için anlaştılar. Esad ateşkese uyacağını açıkladı. Suudi yönetimi, İran ve Irak kararı destekledi. YPG ve QSD güçleri karara uyacaklarını açıkladılar. Ancak El Nusra ve IŞİD ateşkesin dışında yani onlara karşı mücadele sürecek.
Türk yönetimi bundan rahatsız. Ateşkesi sabote etme çabası içinde; ‘YPG’ye saldırıları sürdüreceğim. Fırat’ın batısına geçerseniz müdahale edeceğim’ diyor. Fırat’ın batısında Cerablus ve Azez var. Orada kim var? IŞİD var, El Nusra var. Amaç Suriye’de selefi cihatçıları dışlayan çözümü imkansız kılmak ve onları geleceğin Suriye’sinde görmek.
Cihatçı grupların Suriye’nin geleceğinde yeri yok ve IŞİD ile El Nusra’nın ipi çekildi. Türk yönetiminin bu ısrarından vazgeçmesi gerekiyor.
ABD Dışışleri Bakanı Kerry, bir kaç gün önce Senatonun dış operasyonlarla ilgili alt komitesinde, bakanlığın 2017 yılı bütçesine ilişkin oturumunda yaptığı açıklamada: ‘Eğer ateşkes kararı ve BM’nin siyasi geçiş süreci işlemezse bizim B planımız hazır. Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturabiliriz’.
Kerry, senato üyelerinin soruları üzerine güvenli bölgeye ilişkin şöyle dedi:”Hava savunma sistemi oluşturmak zorundayız, uçaklar uçurmamız, sivil hava devriyesine ve sahada insanlara sahip olmamız gerekiyor.” Kerry 15 ila 30 bin askere ihtiyaç duyulabileceğine işaret etti. Bu ’90’lı yıllarda Irak Kürt bölgesindeki defakto duruma benziyor.
AKP, İhvan’ın rüzgarıyla Türkiye’de iktidar oldu. Ve Müslüman kardeşlerin öncülük ettiği İhvan, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de fiyaskoya uğradı. Büyük bir yıkıma yol açtı ve cihatçı teröre kaynaklık etti. ABD Senatosu, Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak tanıdı.
Bugün, AKP’yi iktidar yapan uluslararası ve bölgesel ihtiyaçlar yok.
Ankara’da kıyamet kopmak üzere.
Türk yönetiminin tek çıkış şansı var; Kürtlerle ittifak ve seküler, demokratik bir idare…
Aksi büyük kaybediş ve yıkımdır.