Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 3 Kasım’da Kürt lider Selahattin Demirtaş’ın dokuz yıldır süren tutukluluğunu, “siyasi olduğu” gerekçesiyle hukuksuz buldu ve acilen tahliyesini istedi. Bu, mahkemenin üçüncü kararı… Erdoğan hükümeti ilk ikisine uymadı; sonuncuya itiraz etti, itirazı reddedildi. Erdoğan’a sordular: “Bu ülke, bir yargı ülkesidir. Yargı ne derse ona uyarız” dedi.
Kullanılan sözcük herkesin dikkatini çekti: “Hukuk devleti” değil, “yargı ülkesi”… “Hukuk”, evrensel ilkeler bütünü… “Yargı”, -bugünün Türkiye’sinde- hükümetin emrinde bir kurum… Yani Erdoğan, “yargı ne derse” derken, aslında “ağzımdan ne çıkarsa” demek istiyor.
2010’daki anayasa değişikliği ile Erdoğan, yargıyı kendisine bağladı. O günden beri, muhaliflerini bertaraf etmek için –hukuksuz bir şekilde- yargı silahını kullanıyor. 2014’te Cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş’ı, 2016’da dokuz milletvekiliyle birlikte tutuklattı.
2019’da İstanbul’da yerel seçimi kaybedince yine yargı kararıyla seçimi iptal ettirdi. Yenilenen seçimde yine kaybetti. İstanbul’u kazanan İmamoğlu’nun kendisine karşı aday olacağını anlayınca önce, 35 yıllık üniversite diplomasını iptal ettirdi. Hemen sonra da geçen Mart’ta -yine yargı silahını kullanarak- onu “suç örgütü lideri” ilan etti ve hapse attırdı. Geçen hafta, -tutuklanmasından sekiz ay sonra- açıklanan iddianameyle İmamoğlu hakkında 2 bin 420 yıl hapis cezası isteniyor. Ana muhalefet partisi CHP’ye göre bu, bir “yargı darbesi”… ABD Hava Kuvvetleri’nde savcılık yapmış Tümgeneral Charles J. Dunlap, bu ismi daha 2001’de koymuştu. Dunlop, “Hukukun Savaş Silahı Olarak Yeni Kullanımı” başlıklı makalesinde “warfare” (savaş) kavramını “lawfare”e dönüştürmüştü. Soğuk savaş sonrası dünyada artık askeri darbelere gerek kalmamış, yargının ele geçirilmesi, iktidarı sürdürmeye yeter hale gelmişti. Latin Amerika’da ilk denemeleri yapılan bu yeni baskı biçimi, hızla Brezilya’dan Hindistan’a, Türkiye’den ABD’ye yayıldı. Bugün Erdoğan, yargıyı, rakiplerini hapsetmekte, muhalif partilerin kongrelerine müdahale etmekte, medyayı tamamen susturmakta, büyük sermayeye el koymakta kullanıyor. Bunlara rağmen sandıkta yine de kaybederse, sonuçları tanımamak için emrindeki savcı ve yargıçlar hazırda bekliyor.
Siyaseti mahkemede yapan iktidar karşısında muhalefete tek bir seçenek kalıyor: Siyaseti mahkemeden, sokağa çıkarmak…