Mültecilerin sınıra taşınması sırasında büyük bir ırkçı hezeyan oluştuğunun altını çizen Evrensel Gazetesi yazarı Ercüment Akdeniz, “Zaten 9 yıldır kırılmış olan sosyal fay hatları, bir sosyal deprem ile karşı karşıya kaldı. Bir sosyal depremin arifesindeyiz” dedi.
İdlib’de yaşanan asker ölümleri sonrası Türkiye, uzun zamandır Avrupa’ya karşı koz olarak kullandığı mültecileri Yunanistan sınırına taşıdı. 28 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sınır kapılarını açtık” açıklamasıyla binlerce mülteci Avrupa’ya geçebilmek için Pazarkule ve İpsala Sınır Kapılarına akın etti. Sınır kapıları ve Meriç Nehri’nin daraldığı bölgelerden karşıya geçmeye çalışan mültecileri karşı tarafta Yunan askerleri bekliyor. İçişleri Bakanlığı şimdiye kadar 137 bin 647 mültecinin Yunanistan’a geçtiğini açıklarken, 6 mülteci ise sınırı geçmek isterken hayatını kaybetti. Sınırı geçmek için bekleyen binlerce mülteciye kısıtlı miktarda yardım ulaşırken, mülteciler tarlalarda açık havada kalıyor. Edirne’de sınır hattını gezen Evrensel Gazetesi yazarı Ercüment Akdeniz, mültecilere dair gözlemlerini aktardı.
‘SAVAŞ ENSTRÜMANI OLARAK KULLANILIYORLAR’
Mülteci sorununun Türkiye ile Avrupa arasında hep gerilim konusu olduğunu söyleyen Akdeniz, zaman zaman iki taraf arasında yapılan pazarlıklar olduğunu belirtti. Yapılan pazarlıkların samimiyetten uzak olduğunu vurgulayan Akdeniz, “Mültecilere dair ne Türkiye tarafından ne de AB tarafından insani bir yaklaşımdan söz edemiyoruz. Avrupa mülteciler gelmesin diye uğraşıyor, Türkiye de bir baskı unsuru olarak daha çok maddi yardım almanın derdinde” dedi.
Yaşanan son durumun biraz farklı olduğunu ifada eden Akdeniz, ortada bir savaş hali olduğunu fakat Rusya ile mi, yoksa Suriye rejim güçleri ile mi savaşıldığının belirsiz olduğunu söyledi. Yaşanan son gelişmelere diğer devletlerinde mesafeli kaldığının altını çizen Akdeniz, Türkiye’nin mültecileri sınıra göndererek durumu tersine çevirmeyi ve Avrupa’ya basınç bölgesi oluşturmayı hedeflediğini dile getirdi. Türkiye’nin bu hamle ile mültecileri ekonomik pazarlıktan öte bir savaş enstrümanı olarak kullandığını belirten Akdeniz, “Bu işin geçici olduğunu düşünüyorum. Mültecileri sürekli Avrupa’ya yığma siyaseti bence sürdürülebilir değil” ifadelerini kullandı.
‘CİDDİ BİR YIĞILMA YOK’
“Mülteci konusunda Türkiye’nin derdi AB’nin ne kadar mülteci alacağı mı yoksa, ne kadar para vereceği mi?” diye soran Akdeniz, Avrupa’nın mültecileri topraklarına almayacağını, Yunanistan ile bu göç dalgasını zaten durdurduğunu söyledi. Pazarkule Sınır Kapısı ve Meriç Nehri kıyısındaki köylerde çok yoğun bir kalabalık olmadığını söyleyen Akdeniz, 2016 yılında da mültecilerin bölgeye geldiğini hatırlattı. O dönem binlerce insanın konvoylar halinde yürüyerek sınıra gittiğini söyleyen Akdeniz, “Edirne’ye son gidişimizde yolda kimse yoktu. Ne oluyor mesele arabalarla gidiyorlar. Bazı AKP’li ilçe belediyeleri de insan taşıdı. Fakat orada da gördüğümüz çok yoğun bir yığılma yok. Toplasan 3-4 bin civarında mülteci var” ifadelerini kullandı.
‘SURİYELİLER İTİBAR ETMEMİŞ’
Mülteciler içerisinde daha çok Afganların olduğunu belirten Akdeniz, şunları söyledi: “Suriyeliler sınırdaki mültecilerin yüzde 20 kadarını oluşturuyor. Dolayısıyla böyle bir şeye Suriyeliler çok itibar etmemiş görünüyor. Bununda iki nedeni olabilir. Birincisi 2016 deneyimini yaşayanlar kapının açılmayacağını biliyor. O yüzden oraya yönelmedi. İkincisi Suriyeliler diğer mültecilere göre burada daha eski olduğu için dil ve meslek öğrenerek hayata karıştılar. Bundan dolayı da böyle bir risk yerine Türkiye’de kalmayı tercih ettiler.”
‘AHLAKİ BİR ÇÜRÜME VAR’
Yunanistan sınırında yaşanan ölümlerin göz göre göre geldiğini dile getiren Akdeniz, sınır bölgesinde Yunan askerlerinin silahlı şekilde beklediklerini ve tampon bölgeden sürekli silah ve ses bombası sesleri geldiğini aktardı. Sınır hattındaki mültecilerin can güvenliklerinin olmadığını ifade eden Akdeniz, “Orada çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar var. Bunlar bir izdihamda ölebilirler. Bunun derhal çözülmesi lazım. Bütün bu yaşananların siyasi sorumluluğunu birileri almalı. Hükümet ve Yunan tarafı adına düşen sorumluluklar var. İnsan hakları örgütleri gazeteciler bu ölümlerin geleceğini söyledi. İlk bebek boğulduğunda timsah gözyaşı dökmeyin diye yazdım. Gözyaşını ilk kim dökecek şimdi hep beraber göreceğiz. Dolayısıyla büyük bir pervasızlık var. Ama vicdan, ahlak açısından da bir çürüme var” dedi.
‘IRKÇI BİR HEZEYAN OLUŞTU’
Mültecilerin sınıra taşınması sırasında büyük bir ırkçı hezeyan oluştuğunun altını çizen Akdeniz, “Kornalara basılıyor, küfür ediliyor, ‘bir daha geri gelmeyin’ deniliyor. Bu kadar aşağılanmayı ve hakareti gördükten sonra evini eşyalarını satmış, çocuklarını okuldan alıp sınıra gitmiş. Geri dönüp kendisine hakaret edenlerle nasıl yaşayacak. Zaten 9 yıldır kırılmış olan sosyal fay hatları, bir sosyal deprem ile karşı karşıya kaldı. Bir sosyal depremin arifesindeyiz. Nitekim Maraş ve Samsun gibi yerlerde de linç olayları başladı. Bu toplumunda ırkçılık fikri ile zehirlenmesi demek. Bunun sonuçları ağır olur, bu durumu siyaset kurumu da engelleyemez” diye belirtti.
‘BİRLEŞİK MÜCADELE LAZIM’
Sınırı geçmeye çalışan mültecilerin emekçi insanlar olduğunu vurgulayan Akdeniz, sınırdaki mültecilerin, toplumun en alt tabakasını oluşturduğunu belirtti. Bu mültecilerin Türkiye’de geleceğinin olmadığını aktaran Akdeniz, tek hayallerinin fabrika işçisi olabilmek olduğunu ifade etti. “Ekonomik kriz derinleştikçe ve bu krizin faturası sermaye ve hükümetler tarafından yoksul emekçilerin üzerine yıkılıyor” diyen Akdeniz, bu durumun da yerli halklar ile mültecilerin birbirini rekabet unsuru olarak görmesine yol açtığını vurguladı. Sendika ve emek örgütlerinin güçsüz olmasından kaynaklı birleşik mücadele edilemediğini söyleyen Akdeniz, “Bu durumda birbirlerine düşman hale geliyorlar. Bu saldırıların altında sosyolojik olarak böyle bir gerçek yatıyor. Biz sadece ırkçı diyerek yerli halkımızı damgalamamız da doğru değil. Bir kere yoksullaşma ile doğrudan ilgili. Bunun üstesinden gelebilmek için ortak mücadele lazım” ifadelerini kullandı.
MA / Tolga Güney