Beyazıt’ta kontrgerillanın bomba ve silahlı saldırısı sonucu yedi devrimci öğrencinin ölümü ve 41’inin de yaralanmasıyla sonuçlanan 16 Mart Katliamı’nın üzerinden tam 39 yıl geçti. Katliamın ardından yapılan iki yargılama da faillerin cezasız kalmasıyla sonuçlandı. Yürürlükteki ceza hukukuna göre zamanaşımı dolmadığı halde dava zamanaşımından düşürülerek Türkiye’nin ilk kontrgerilla dava dosyası kapatıldı.
1978’in ilk aylarında sağ-muhafazakar koalisyon hükümetinin alttan desteklediği güçler, solun yükselişte olduğu üniversitelere yönelmeye başladı. Bunun en yoğun yaşadığı üniversitelerden birisi de İstanbul Üniversitesi’ydi. 16 Mart 1978 tarihinde devrimci öğrenciler, İstanbul Üniversitesi Süleymaniye Kapısı’ndan Merkez Binaya doğru yürümek için toplandı. Polis, Süleymaniye Kapısı’ndan çıkmak isteyen öğrencileri, Beyazıt Meydanı’na açılan ana kapıya yönlendirdi. Öğrencilerin üzerine, “Beyazıt Meydanı komünistlere mezar olacak” sloganları eşliğinde kurşun yağdırıldı. Aynı anda “Kahrolsun komünistler” diye bağıran Zülküf İsot bomba attı. Sonrasında yedi öğrenci yaşamını yitirdi, 50’den fazla öğrenci de yaralandı.
Emniyet’in bir girişimi olmadı
Katliamın sonrasında binlerce öğrenci direnişe geçti. Ertesi gün yaşamını yitirenler için kitlesel bir cenaze töreni düzenlendi. Saldırı öncesi Emniyet’e gönderilen bilgi notunda, “Sol gruplara mensup öğrencilerin fakülteye devam etmeleri halinde sekiz-on gün içinde bu grup üzerinde dinamit atılacağı” ifade ediliyordu. Buna rağmen Emniyet notla ilgili herhangi bir girişimde bulunmadı.
17 kişi hakkında takipsizlik
Devrimci öğrencilere dönük saldırılar toplumun birçok kesimi tarafından protesto edilirken, katliama ilişkin ise sadece bir kişi tutuklandı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında aralarında dönemin Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, dönemin Ülkü Ocakları’nda görevli olan Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Polat ise Elazığ’da yakalandı. Yürütülen soruşturmada 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında idam istemiyle İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldı. Yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar ‘delil yetersizliğinden’ beraat etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da beraat etti.
Katliamın gerçekleştirildiği tarihte öğrencilerin toplu çıkışına eşlik etmesi gereken polisler başka bir göreve gönderilirken, bu iş için Reşat Altay’ın sorumluluğunda yeni bir ekip görevlendirildi. Altay, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve BirGün yazarı Hrant Dink’in öldürüldüğü cinayet davasında dönemin Trabzon Emniyet Müdürü’ydü. Beyazıt Katliamı’nın Dink davası ile birleştirilmesi davayı düşürmekten kurtarabilecekken, avukatların bu girişimi de mahkeme tarafından boşa çıkarıldı. Bombayı atan ve 27 Haziran 1997 tarihinde Elazığ’da ülkücüler tarafından infaz edildiği iddia edilen Zülküf İsot’nun ablası Remziye Akyol da davada ifade vermesine ve İsot’un katliam sürecini ele alan mektubunu mahkemeye sunmasına rağmen dava düşürüldü. Akyol, beyanlarında ağabeyi İsot’un ilişkide olduğu polislerin de ismini mahkeme ile paylaşmıştı.
Katliam sonrası başlatılan yargı süreci 20 Ekim 2008’de İstanbul 6. Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararla zamanaşımına uğradı. Karar, Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı. Böylece, yedi devrimcinin ölümü, onlarca kişinin yaralanmasına yol açan, 16 Mart Beyazıt Katliamı tarihin tozlu raflarına terk edildi.