Her insanın ölümü,geride bıraktıklarına büyük acı verir ve belli bir zaman geçinceye değin o ölümün kabullenilmesi son derece zorlu olur.Bilhassa genç insanların ölümü, henüz erken ölüm olması hasebiyle çok daha fazla sarsıcı ve hüzün verici olagelmiştir.
Ne yazık ki Suruç’ta 32 gencecik insanın menfur bir saldırıyla öldürülmeleri veya katledilmeleri de,aynen böyle elem verici bir son meydana getirmiştir.O kadar genç ve heyecan sahibi insanlardı ki,zamansız bir şekilde aramızda ayrılışlarına ”aşkolsun çocuklar” demekten başka elden birşey geliyor değil.Genç yaşta olmalarının yanında insan sevdalısı ve idealist bireyler olmaları,arkalarında bıraktıkları bizlere tarif edilemeyecek büyük bir acıyı yaşatmıştır.
32 gençten,fidandan birinin facebook hesabında yaşadığı yerle ilgili ‘’ Ütopya’da yaşıyor ’’ ifadesi vardı.Ütopya dediği yer;ortak yaşamın ve adaletin tam anlamıyla hakim olduğu, insanca yaşanabilir bir dünyaydı.
Hobisi bölümüne ise, ’’imkansızı istemektir’’ yazmıştı.Anlaşılan sözde imkansızın(ortak yaşamın), hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini savunan insanlara inatla ortak yaşamı ve onun değerlerini sonuna kadar sahiplenme iradesindeydi.
Sgdf’li bir genç olarak katıldığı toplumsal duyarlı eylemleri saymayasak , sadece Kobani’ye yardım amaçlı gidiyor olması dahi samimiyetini gayet net biçimde ispatlamaya yetiyordu.Ancak böyle hakikkatli ve anlamlı bir ideal taşıyan insan;ülkenin batısından kalkıp doğusuna Suruç’a gelerek kitaplarla,gıdalarla ve oyuncuklarla ‘’yeni yaşamın’’ inşa edildiği Kobani’ye ulaşmayı isteyebilirdi.Rojava’da ‘’yeni yaşam’’ın temelleri atılmakta iken,kendi gücü nispetinde madden ufak ama manen koskoca anlam ifade eden bir katkıda bulunma niyeti taşıyabiliirdi…
32 fidandan bir başkası,Ali Can Vural.Sırf parası olmadığı için alamadığı devrimci montu mağazada birkez olsun giyerek fotoğraf çektirmişti .Montu alamıyorsam bari onu giyerek çektirdiğim bir fotoğrafım olsun düşüncesiyle böyle birşey yapmıştı. Durumunu yarı trajik yarı ironik bir üslupla ‘’İşte devrimci ruh budur, hayalini kurduğun parkaya paran yetmeyince hatıra olsun diye mağazada foto çektirmek… ‘‘ diye özetlemişti.
Kimbilir belki de son kuruşunu,tıpkı öbür arkadaşları gibi imece usulüyle Kobani’ye götürmek üzere topladıkları eşya ve materyallerin temin edilmesi maksadıyla harcamıştı…
Yine bir diğer fidan,Cebrail Günebakan.Onu bizler ilk defa haberlerde, Kobani’de yaşamını yitiren insanlar için taziye çadırı kurdukları bir sırada polisin gaddarane tutumuyla karşılaşırken görmüştük. Özellikle Cebrail’e uygulanan insanlık dışı şiddet hepimizin vicdanında derin izler bırakmıştı,akıllardan çıkmamıştı.
Siyasi hafızazımızı biraz zorlamak gerekirse.Işid’lilerin İstanbul’da kırsal bir alanda toplanarak cemaat namazları kıldığı,cihat toplantıları yaptığı ve tüm insanlığa meydan okuyan mesajlar verdiği günlerde, Sgdf’li gençler de Kobani’de yaşamını yitiren insanların taziyeleri sebebiyle Adana’da çadır kurmuşlardı.Fakat ne hikmetse Işid’e karşı fazlasıyla müsamahakar tavır takınan devlet ve onun kolluk kuvvetleri, Sgdf’li gençlerin taziye çadırına saldırarak onları gözaltına almıştı.Doğru ya,Işid oraya piknik yapmak amacıyla gelmişti,dolayısıyla bir problem yoktu.O gençler ise ’’Deaş’tan daha tehlikeli’’ olan insanların hayatlarını yitirmesi neticesinde kurulmuş taziye çadırında beklemelerinden ötürü ,potansiyel teröristlerdi zaten.
Polisin, ölen insanlar adına kurulmuş taziye çadırına haksız ve insafsız yere müdahalesine Cebrail ve arkadaşları kayıtsız kalmamıştı tabi ki.Mukavemet göstermişler,avazları çıktığı ölçüde bağırmışlardı.Polisler Cebrail’i önce yaka paça gözaltına almış, sonra ise haksızlık karşısında susmak nedir bilmeyen ağzını adeta yırtmaya yeltenmişlerdi. O gün ona bunu reva görmüşlerdi,1 hafta önce Suruç’ta ise yine bir başka zalim(belki aynı) odak tarafından gerçekleştirilen vahşi bir saldırıyla bedeni paramparça edildi ve aramızdan yitip gitti.Tek cümleyle:Heyhat ki ne heyhat!..
32 fidan, hem çok genç hem çok insancıl hem de inanılması güç derecede idealist bireylerden oluşuyordu.Öyle ki dünyayı cennete çevirmek gibi imkansız! bir işin peşinden koşacak kadar idealistti her biri. Işid barbarlığının bombalı saldırısıyla hayatlarını kaybetmiş olabilirler,ama idealleri her daim yaşamalı ve yaşatılmalıdır.Zira,gençliklerini ve hayatlarını ‘’ortak yaşam’’ idealine armağan etmiş bu insanların hakkı başka türlü nasıl ödenebilir?
Onlar Kobani ve Rojava devriminin,insani sembolleri ve suretleriydi.Kobani’ye gıda götürüyorlardı,çünkü Rojava devrimini inşa eden insanlara bir nebze de olsa yardımda bulunmak istiyorlardı.Çocuklara oyuncak götürüyorlardı,çünkü savaşın orta yerinde kalararak çocuklukluk ruhunu yitirmek üzere olanlara yeniden ruhlarını kazandırmayı .Orada bir kütüphane kurmak istiyorlardı,çünkü biiiyorlardı ki barbarlık ve insanlık dışı oluşumlarla başetmenin en önemli kuralı sağlam bir kafaya sahip olm bilinçlenmekti.
İnsanlığın vicdanını esas alan ‘’ortak yaşam’’ idealleri,onların gözlerini asla arkada bırakmayacak kadar iyi bir şekilde özveriyle ve mücadeleyle bugünden tezi yok inşa edilmeye çalışılmalıdır.Bunun en iyi ve birincil yolu ise,yavaş yavaş olgunlaşan Rojava devriminden geçmektedir. Rojava’daki ortak ve yeni yaşam modeli,ortadoğu halklarına ve ordan da tüm dünyayaya yayıldığı vakit 32 fidanın ruhları da şad olacaktır,ütopyaları gerçeğe dönüşecektir.
Nitekim onlara göre aslolan ‘’ortak yaşam’’ idealiydi, dünyevi unsurlar ise boş bir teferruattan ibaretti. Kobani’ye gitme fikrinin,canlarına mal olabilecek bir fikir olduğunun ayrımındaydılar.Her ne kadar azrail kendilerini Kobani’de değil de Suruç’ta yakalamış olsa da,idealleri uğruna ölüme gitmeyi çoktan göze almışlardı.
Onların ideallerinin somut anlamdaki merkezinde Rojava devrimi gibi canlı ve ateşten çember bir emsal yer aldığına göre,Rojava devriminin nihai başarıya ulaştırılması bir anlamda 32 fidanın huzur içerisinde uyumalarını sağlayacaktır.Ayrıca 32 fidanın, Rojava devrimi sürecinde yaşamını yitirerek şehitler kervanına katılanlardan hiçbir farkları yoktur.Onlar da Rojava şehitlerindendir artık.Ölümsüzleşmişlerdir.
32 fidan, er ya da geç ileride kurulacak olan yeni ve ortak yaşamın;büyük mimarları ve ilham kaynaĞI şahsiyetleri olarak sonsuzluk boyunca yadedilecektirler.
Ahmet Ürün