Kur’an-ı Kerim’de ismi en çok geçen peygamber Hz. Musa dır. Hz. Musa’nın ismi Kur’an’da tam 136 kere geçmektedir. 530 ayette de Hz. Musa’nın yaşamıyla ilgili doğrudan kıssalarla bağlantı vardır. Mekkî ve Medenî surelerde Hz. Musa hep yer alır. Nitekim Hz. Musa’dan bu denli çok bahsedilmiş olmasının sebepleri, hikmetleri vardır.
Firavunların yaşadığı Antik Mısır, Dünya’nın en güçlü uygarlıklarındandı. Ekonomisindeki en önemli kaynak Nil Nehriydi. Antik Mısır Uygarlığı, Nil Vadisi etrafında kurulmuştu. Yerleşim yerlerinde yaşayan halkın çok büyük bir kısmı tarımla uğraşıyordu. Antik Mısır ekonomisi bu nedenle oranda tarımla ilişkiliydi. İkinci olarak hayvancılık önemli yer almaktaydı. Özellikle büyükbaş hayvan ve balık yetiştirme ilerlemişti. Dericilik, marangozluk, madencilik gibi alanlarda da ustalaşmışlardı. Antik Mısır’da ticaret genel olarak rahiplerin elindeydi. Tüccarların yetkileri bu konuda sınırlıydı.
Hz Musa zamanını daha iyi anlayabilmek için o zaman ki Antik Mısır sosyal yaşam çizelgesini de bilmemiz gerekiyor. Mısır’da milattan önceki eski zamanlar da halk 7 sınıfa ayrılıyordu.
1.Sınıf: Firavun
2. Sınıf: Firavun Hanedanı
3. Sınıf: Din Adamları Bürokratlar, Asiller, ve Askerler
4. Sınıf: Sihirbazlar ve Kâhinler
5 Sınıf: Tüccarlar
6. Sınıf: Zanaatkârlar
7. Sınıf: Çiftçiler ve Köleler
Antik Mısır toplumsal yapısında ise, Kral (firavun), yarı tanrı olarak görülüyordu . Ülkenin tek ve mutlak hükümdarıydı. Firavunun bu konuyla ilgili konuşmaları; Kasas 38 ‘’Firavun dedi: “Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum’’. Naz’iat 24 ‘’Dedi ki: “Ben sizin en yüce Rabbinizim.” Ülkedeki tüm devlet hazinesi onundu. Zuhruf 51 de bu durum şöyle vahyediliyordu ‘’Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: “Ey toplumum! Mısır’ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?” Ayrıca firavun insanların kime inanacağını da belirleyen bir güce sahipti. Araf 123 ‘’Firavun dedi ki “Ben izin vermeden ona inandınız ha? Besbelli ki bu gizli bir düzendir. Ülkede bu düzeni kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. Ben size göstereceğim’’. Tapınaklar sadece dini merkezler değildi. Rahipler, din işlerinin yanı sıra servetin toplanıp depo edilmesi ve dağıtımından da sorumluydular.
Firavun İsrailoğullarına sürekli zulümler ediyordu. İbrahim 6 ‘’Bir gün Musa halkına şöyle demişti: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştı. Onlar size en ağır cezayı araştırıyor, oğullarınızı kıtır kıtır doğruyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. O işin içinde, Rabbinizden sizi yıpratan büyük bir imtihan vardı.”
Kasas 4 ‘’Firavun o ülkede baskıcı bir yönetim kurmuş ve halkını farklı kişilerin taraftarları şeklinde bölmüştü. Onlardan bir bölüğünü güçsüzleştirmeye çalışıyor, oğullarını boğazlatıp kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncu bir kişilikti.’’
Tüm bunlar yaşanmaya devam ederken Musa Peygamber de istemeden karıştığı bir olay neticesinde Mısır’dan canını kurtarmak için kaçmak zorunda kalmıştı. Bu durum Kasas 15-22 arası ayetlerde şöyle vahyedilir ‘’ Musa, halkın onu fark edemeyeceği bir sırada şehre indi. İki kişinin öldüresiye kavga ettiklerini gördü. Onlardan biri kendi halkından diğeri düşman tarafındandı. Kendi halkından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa ona okkalı bir şamar indirerek işini bitirdi. “bunu Şeytan yaptırdı; o insanı yoldan çıkaran açık bir düşmandır” dedi. Rabbim! Ben kendimi kötü duruma soktum; suçumu ört, beni bağışla” dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü onun bağışlaması çok, ikramı boldur. Musa dedi ki; “Rabbim! Bana ettiğin iyiliğe karşılık artık suçlulara arka çıkmayacağım.” Musa geceyi şehirde geçirdi; sürekli çevresini gözetliyordu. Bir de ne görsün, bir gün önce kendisinden yardım isteyen kişi feryat ederek yine yardım istiyordu. Musa ona dedi ki; “Yaramaz adamın teki olduğun çok açık .” Musa kendisinin ve halkından olan kişinin düşmanını yakalamak isteyince adam dedi ki; “Musa, dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun? Senin bu ülkede hedefin sadece zorba biri olmak, yoksa arayı bulmak diye bir niyetin yok.” Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi ve “Musa! Üst düzeydekiler aralarında seni öldürmeyi tartışıyorlar, hemen çek git; ben senin iyiliğini isteyen biriyim.” Musa korku içinde, ortalığı gözetleye gözetleye şehri terk etti. “Rabbim! Beni bu zalimler topluluğunun elinden kurtar” dedi.’’
Musa Peygamber bu zorunlu göç sonrasında Medyen taraflarına göç edecek, evlenip aile kuracak orada tarımla uğraşıp, çobanlık yapıp kendi halinde iyi bir insan olarak yaşayıp geçinecekti. Ancak hayatı böyle sıradan bir şekilde gitmeyecek, o korktuğu yere geri dönecekti. Hem de bölgesindeki halka tarihin en büyük zulümlerinden birini yaşatan güçlü Firavun a karşı Yüce Allah’ın seçtiği Nebisi olarak, Firavuna ve onun uzun zamandır süregelen yönetim sistemine ilahi bir savaş açan biri olarak geri dönecekti.
Ailesine ısınmaları için ateş getirmek üzere gittiği Kutsal Tuva Vadisi nde Nebilikle müjdelenecekti. Taha 24 ‘’Haydi, Firavun’a git. Çünkü o iyice azgınlaştı.” tebliğiyle birlikte kendi isteğiyle kardeşinin de (Harun) yanında yardımcı ve Nebi olarak görevlendirilmesiyle beraber Firavuna bir Resullulah olarak risaleti tebliğ etmeye uyarmaya gidecektiler. Bu arada Hz. Musa kendi hayatıyla ilgili bir gerçeği de vahiyle öğreniyordu. Musa yı yetiştiren Firavun toplumu aslında onun da düşmanıydı ve o bebekken Firavun un emirlerine göre öldürülmesin diye gizlice bir sandığa konulup suya salındığı anda Mısır hanedanınca bulunacak ve bu sayede kim olduğu bilinmediğinden yaşatılacaktı. Böylece düşmanları kendi düşmanlarını kendileri yaşatacaktı. Bu çok büyük bir İlahi plandı.
Başlarda yumuşak bir dil kullanması vahyedilen Musa Taha 44-48 ‘’ Firavun’a gidin; o haddini aştı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki aklını başına alır veya korkar.” Dediler ki “Rabbimiz! Bize karşı çok ileri gider veya haddi aşar diye korkuyoruz.” Korkmayın, ben sizinle beraberim; dinlerim ve görürüm” dedi. Hemen gidin de ona deyin ki “Biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını serbest bırak da bizimle gelsinler. Onlara eziyet edip durma. Bak, biz sana Rabbinden bir belge (ayet) getirdik. O’nun yoluna giren esenlik ve güvenliğe (selamete) erer. Bize şöyle vahyedildi: ‘Kim yalana sarılır, sırt çevirirse azaba uğrar.’’ tebliğini kardeşiyle defalarca yapıp; defalarca mucizeler ve ibretlik sıkıntılarla hanedanı ve ona inanları Yüce Allah test etse de Musa, Harun ve İsrailoğulları Firavun tarafından küçük ve hor görülecek, azap ve işkencelere devam edilecekti.
Zulme ve haksızlığa susma, sessiz kalma ve doğruyu akıl edememe durumu
Burada değinilmesi gerek noktalardan biri de İsrailoğulları halkının kendisiydi. Zuhruf Suresi 54. Ayet bu gerçeği tokat gibi çarpıyordu ; ‘’Firavun, halkını aptal yerine koydu ama yine de ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir halktı.’’ Bu cevabın verilme sebebi olan önceki ayetleri de ele alırsak ‘’Firavun, halkına şöyle seslendi: “Ey halkım! Mısır’ın yönetimi bende değil mi? Şu ırmaklar hakimiyetim altında akmıyor mu? Gerçekleri görmüyor musunuz? Ben şu alçaktan iyi değil miyim? Daha iki kelimeyi bile bir araya getiremiyor. Üzerine altın bilezikler yağsaydı ya! Çevresinde meleklerin dolaşması gerekmez mi?” bu vahyedilen ayetlerde Yüce Allah; zulüm gören halkın sessiz kalmasına, bu zulme akıl erdiremeyip sorgulamamasına da şiddetle kızıyor.
Nitekim İsra 16 da da ‘’Bir kenti yaşanmaz hale getirmek istersek önce oranın ileri gelenlerine emirlerimizi ulaştırırız. Onlar, orada yoldan çıkarlar ve cezanın şartları olgunlaşır. Sonra orayı yerle bir ederiz.’’ bu durum net bir şekilde anlaşılıyor. Gerçekleri sorgulamayıp halkın dinden kitaptan bihaber olup bu hayati durumu önemsememesi, yanlışlar yapması , çıkar uğruna yanlış yapanları ileri seviyelere taşıması bir şekilde o halkın da sonunu hazırlıyordu. Bu durum tüm halklar için geçerlidir.
Zaten İsrailoğullarının Firavunun ve ordusunun suda boğulup, kendilerinin kurtulmasına ve Mısır’a tekrardan veliaht olup firavunun servetinin onlara verilmesine rağmen ilk fırsatta Musa ve Harun peygamberlerin anlattığı tüm vahiyleri unutup, Hz. Musa’nın Tevrat vahyini alıp levhalarına yazılan emirlerin kendisine verilmesi ile sonuçlanan vahiy süreci için gittiği 40 günlük süre zarfında buzağı heykeline tapmaları da onların ne kadar nankör ve sapmış bir kavim olduklarını gösteriyordu. Tabi ki içlerinden iyi Müslüman kişilerde vardı ancak çoğunluk olarak sapmış bir kavimlerdi.
Ayrıca İsra Suresinin 4 ve 8 arası ayetlerinde ‘’İsrailoğulları için Kitaplarına şu kararımızı koyduk: “Siz bu yerde iki kere fesat çıkaracak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz.”Birincisinin sonu gelince savaş gücü yüksek kullarımızı üzerinize saldık; evlerin içine kadar girdiler. Bu söz, yerine getirildi. Sonra düşmanlarınıza karşı sizi tekrar güçlendirdik, mallar ve oğullar verdik, askeri yönden daha güçlü hale getirdik.
İyi davranırsanız faydasını görürsünüz. Kötü davranırsanız zararı size dokunur (dedik). İkincisinin sonu gelince (kullarımızı tekrar üzerinize saldık ki) yüzünüzü yere sürtsünler, o Mescide (Beyt-i Makdis’e) ilk girenler gibi girsinler ve üstüne çıktıkları her şeyi yakıp yıksınlar. Umulur ki Rabbiniz size yine merhamet eder. Siz dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi kâfirler için tıkılıp kalma yeri yapmışızdır.’’ diye vahyedilmiştir. Bu da bir gayb haberidir. 1. Ve 2. Yıkılmaya gelince özellikle Kudüs’ün Milattan önce 606 ila 586 yılları arasında Babiller tarafından yakılıp yıkılması bilinmektedir. İkincisinde ise geçmişteki savaşlardan mı kastedildi ya da içinde bulunduğumuz yıllarda yaşadığımız bu süreç ( İsrail Filistin savaşları ) ayette bahsedilen süreçlerden biri midir yoksa bu yüzyıldan farklı olarak yeni olaylar ileriki yüzyıllarda, gelecekte mi yaşanılacaktır, Sadece Yüce Allah bilir.