‘Ne ekersen onu biçersin“ deyişi bütün parlaklığıyla duruyor.
Kendi kader haritanın menzilini bizzatihi sen çizersin.
Sürersen sürerler seni…
Mesela zulüm yaparsanız gücünüz azaldığında başka bir zalim gelir bulur sizi.
Irak’ta Saddam Hüseyin’in yaşadıkları bunun tatbiki sanki… Kişisel ilişkilerde de bu böyledir; bir baba gücü yerindeyken çocuklarına zulüm yaparsa baba gücünü yitirdiğinde çocuklar ona sevgisiz ve hoyrat olurlar.
Güç ile çevrelenmiş sevgi çok yaygın.
Lakin sevgiyi güç ile inşa ederseniz oturduğunuz tahtın etrafında çok kişi olur lakin o tahtın ayaklarında sevgi yeşermez.
Sevgi iki gözdedir, tende ve iki dudağın içinden yeşerir… O Olimpos’ta oturan tanrılar gibi ölümsüzdür. Sevginin emzirdiği toplumlar gerçeğe ve adalete yakın olurlar.
İktidar ise sevgiyi öldürür. Tahtta oturan kişi için sevgi tahtının etrafında dolaşan bir tapılma merasimidir.
Sevgi ile beslenmiş olanlar adil, mutlu ve bereketli olurlar.
O hassastır…
Onu yaralayacak, onu zayıf düşürüp yok edecek olan onu tahtın etrafında dönen tapılma merasiminde bir askeri bando eşliğinde sergilemektir. Özgür ve adil olan sevgi ne kadar ışıklı, güçlü ve görkemliyse ne kadar güven verici ise ölen sevgi de o denli çirkin ve hoyrat olur.
Bana „en büyük tehdit nedir?“ diye sorarsanız size derim ki iktidarın eteklerinde dolaşıp dilenen sevgidir.
Neden çünkü zulmeden birine ne kadar yaltaklanırsanız o zulmün oranı artar. Erdoğan siyasete ilk atıldığında halkın içindeydi. Erdoğan’ın en yakınında uzun süre bulunan Mir Dengir Fırat’ın Erdoğan için paylaştığı şu anektodu bu hususta önemli: „Tayyip bey ilk başbakan olduğunda iki koruma ile dolaşıyordu. Korumaların halk ile kendi arasına girmesine izin vermezdi. Çalışma arkadaşlarıyla danışırdı. Yıllar geçtikçe koruma çemberi arttı, halktan koptu ve çalışma arkadaşlarıyla danışmayı bıraktı.“
Artık tek adamdı ve yakın çalışma arkadaşlarını eleştirmeyen, sorgulamayan ve öneri sunmayan yaltaklanırsanız içinden seçti!
O ne derse, ne önerirse inanır ve uygulanır, övülür oldu.
Yakın çalışma arkadaslarını değiştirdi. Etrafı dalkavukçular ile doldu… İlişkide sevgi bitmişti… Sevgi bitince dostları gitti. O şimdi yalnız bir adam; tapanlar ve saplantılı olanların etrafını sardığı koca bir yalan piyesin içinde…
Piyesin son sahnesini 24 Haziran’da oynanabilir.
Bir de fırıldak gözlerden korkarım; iktidardan kaçar gibi o gözlerden kaçarım.
Samimiyetsiz bakarlar… Öyle ki baktığı kişiyi bir nazar gibi bıçaklar. Hırsız bir iktidarın ganimetin üzerine oturduğu gibi oturur. Üzerine oturduğu ganimet ne kadar büyük olsa da tüketir ve yeni bir ganimetin peşinde dolaşır…
Hep daha güçlüsü, bir hastalık gibi…
Bir de birlikte iyileşen gözler var. Tapmanız, sarılmanız, bakınca titremeniz gereken… O gözleri görünce ellerinden de tütün…
O gözleri heybenize bir salamura gibi alın! Bozulmalar ve üşütmezler, acıtmazlar; iyileşir iyileştirirler.
Ali’nin şu sözünü severim:
„Bir insanı layık olmadığı yere koymak zulümdür.“
Neden?
Çünkü hak etmediği yere oturtulan zat oturduğu yere el koyar… Siz mesela koltuğu kapınca bırakan bir kişi gördünüz mü?
Ben çok azını biliyorum. Zulüm böyle başlar.
Zulmün bitişi de böyle başlar; çoğunluk daha çok sevgisiz yaşamayı kabullenmesi ve o arzu ile sevgisiz tahta önce küser sonra öfkelenir ve o taht devrilir.
Yeni bir piyesin seyri de güzel olacak.